Cinsiyet ayrımcılığının emniyet supabı: Şer hukuku
"İran’da Anayasa’nın belirlendiği sırada İslam dinine göre kadınlar üzerinden yazılan yasalar, suçlar ve cezaları tüm toplumu etkileyecek baskı mekanizmalarını da doğurmuş oldu."
Fotoğraf: Freepik
E.AVA
Din, insanlık tarihi boyunca farklı biçimlerde kendini toplumsal hayatın bir parçası olarak ihya etmiş, kimi zaman belirleyici bir denetim mekanizması olarak önümüze çıkmıştır. Ama en önemlisi tarihsel olarak farklı dönemlerde, bir denetim mekanizmasından ziyade devletin ve sermayenin toplumu “kontrol etmek” üzere kurduğu yasa ve hukukun belirleyicisi olmasıdır.
Ortadoğu tarihsel olarak din ve devletin iç içe geçmesinin önemli örneklerinden. Çünkü hâlâ Ortadoğu’da birçok ülke bir üstyapı olarak dini, toplumu kontrol etmek üzere doğrudan kullanıyor. İslam dini Ortadoğu’da toplumların şekilleniş biçiminde belirleyici bir yerde duruyor. Bu ülkelerde İslam bir dinin tebyininden öte toplumsal baskı mekanizmalarını oluşturmak, farklı yerlerde devletin ana omurgası olarak kullanılır. Dinin yasal olarak toplumda belirleyici olması ise kendi var oluş dinamikleri gereği eşitsizliği derinleştirir. Siyasal İslam’ın farklı biçimlerde hükmettiği ülkelerde bu eşitsizliğin en önemli hedefinde ise kadınlar var.
IRAK’TA VE MISIR’DA KANUN DEĞİŞİKLİĞİ
Örneğin Irak'ta Saddam hükümetinin devrilmesinin ardından kadın haklarıyla ilgili 1959'da değişen birçok yasa “İslam’i” hükümetin devreye girmesiyle değiştirildi. Şeriat kanunlarının hüküm koymaya başladığı Irak’ta hükümet 41. maddeyi Anayasa’ya ekledi. Bu madde, "Evlilik, boşanma, çocuk velayeti ve miras bölümü kadının dini ve etnik kökeni belirlenecek" diyerek birçok kadını din ve etniği gereği bastırılmasına neden oldu.
Irak'ın ceza kanunlarına gelince, kadınların birinci dereceden yakınlarının işlediği cinayetler veya kadınlara yönelik tacizlerin suçu, kanuna “namusu koruma” ibaresi eklenerek hafifletildi. Başka bir örnekle Mısır'da Arap Baharından sonra İslami gruplar çok aktif hale geldi ve farklı dini tarikatlar şeriat kuralları hakkında vaaz vermeye başladılar. Mısır’da gerçekleşen seçimlerde Müslüman Kardeşler ve Selefi Al-Nur Müslümanlarına ait parti büyük oranda Meclis koltuğu almayı başardı. Meclis çoğunluğu radikal İslamcılar tarafından elde edildikten sonra yapılan ilk işlerden biri siyasette kadın temsiliyetini azaltmak oldu. Mısır'da devrim öncesi Anayasa’ya göre kadınlar 64 Parlamento koltuğunu alabilirken artık her siyasi parti yalnızca bir kadın temsilci parlamentoya alabiliyordu. Bu süreçlerle Libya ve Tunus’ta da benzer uygulamalar ortaya kondu.
YASALAR, CEZALAR, KEYFİLİK
Ancak bu örneklerin en dikkat çekicisi İran. İslam devriminden sonra Anayasa’nın baştan İslam kanunlarına göre yazılması, dinin toplumsal olarak belirleyici bir baskı aracı olarak kullanılması ve akabinde “İslam ceza sisteminin” suçların cezasına karar vermesinde keyfiliği de ortaya koydu. İran’da teokratik yapının 40 küsür yıldır rejime karşı tüm toplumsal hareketlere rağmen yıkılmamış olmasının en önemli nedenlerinden biri ise rejimin “yeni köktendinci” ideolojiyle dini, bir baskı aracından ziyade bir topluma biçimleniş şekli olarak dayatılması.
Bu koşullarda İran’da Anayasa’nın belirlendiği sırada İslam dinine göre kadınlar üzerinden yazılan yasalar, suçlar ve cezaları tüm toplumu etkileyecek baskı mekanizmalarını da doğurmuş oldu. İran için kadınların başörtü ve giyinme, boşanma, çocuk velayeti, seyahat etme kısıtlılığı üzerinden birçok örnek verilebilir ancak kanunda keyfilik üzerine farklı noktalara da dikkat çekmekte fayda var. İran’da evlilik dışı ilişkiler için idam, recm ve kırbaç olmak üzere üç tür ceza öngörüldü. Anayasa’nın 167’inci maddesi, 220, 221 ve 225 maddelerinde ise zina suçunun içeriği belirlense de birçok belirsizliği ve keyfiliği ortaya çıkardı.
DİN ADI ALTINDA ‘HELAL’ İSTİSMAR
Zina suçundan en çok etkilenen kişiler kadınlar oldu. Örneğin İran’da kız çocuklarının cinsel ilişkiye girebilme yaşı 13 olarak belirlendi ve kanunlarda “olgunluk ispatı” meselesi keyfi şekilde savcıya bırakıldı. Bu mesele özellikle cinsel saldırıya maruz kalan kadınları etkileyen bir yerde de duruyor. Tüm bu tablonun içerisinde İran rejimi cinsel ilişkiye “din” gereği mesafeli mi duruyor? Hayır. Toplumsal olarak dini kurallara göre kadınlara dayatılan hayatın ötesinde İran rejimi bu kuralları kendi mekanizmasını denetlemek üzere kullanıyor. Örneğin dini nikah veya kullanılan ismiyle “Sighe” İran’da kısa süreli nikahlar için de verilen bir isim. Süresiz evliliklerde kadına yapılan ödeme “Mehr” süreli evlilikler için de geçerli. Yani saatlik ve dakikalık bile dini nikah belirli para karşılığında kıyılabilir. Bu, İran’da cinselliği “helalleştirerek” kadınların bir nevi fuhuşa sürüklenmesinin yolunu açtı. İran’da özellikle dini anıtların olduğu Meşhed gibi illerde resmi ofislerde kadınların özellikleri yazılarak dini anıtları ziyarete gelen erkeklere “cinsel hizmet” adı altında kadınlar cinsel şiddete uğruyor. Saatlik dini nikahın kıyılması ve alınan belirli miktarda paralar ise ofis ve fuhuşa zorlanan kadınlara bölünüyor. Son yıllarda özellikle küçük yaşlarda kız çocuklarının bu ofislerde çalışmaya başlaması çocuk hakları örgütlerinin de sık sık öne çıkardığı konulardan biri. Yoksul kadınlar ve kız çocukları istismara ve cinsel şiddete açık hale getiriliyor. Dini genel evler diyebileceğimiz bu mekanizma İran rejiminin kanunlar değil “Nerede biz istersek, kiminle biz istersek” dayatmasının önemli ve çarpıcı örneklerinden biri.
TOPLUMSAL YAŞAMA KATILIM İLLEGAL
Öte yandan kadınlara verilmeyen boşanma hakkı ve erkeklere verilen “4 eş” hakkı kadınların kanun nezdinde ihanete uğramasını olağanlaştırıyor. Psikolojik baskı ve hatta fiziksel şiddettin bile arabuluculuğa yönlendirilmesi boşanma süreçlerini uzatırken kadınların her gün tekrar aynı şeyleri yaşamasına neden oluyor.
Kadınlara yönelik kısıtlayıcı kanunların yansımaları hayatın akışını zorlaştıran bir yerde duruyor. Özgürce spor yapmak, şarkı söylemek, dans etmek İranlı kadınlar için hayatın olağanlarından ziyade daha “gizli” yapılması gereken kanunlara aykırı eylemler. Bu yüzden kanun nezdinde kadınların toplumsal hayata katılımı çeşitli dini yorumlar üzerinden şekillenirken her gün bu şekillenişin baskısıyla hayata tutunmaya çalışıyorlar.