26 Eylül 2023 04:37

Bağın işçileri bir günlük yevmiye ile bir çocuk çantası alamıyor | Dosya: Üzüm hasta, üretici ipotekli-2

Maliyeti karşılayamayan üretici tarladan kopma noktasına gelirken, tarlada çalışan tarım işçisi perişan. Dosyamızın ikinci bölümünde tarladaki ‘işçiyi’ konuşacağız.

Fotoğraf: Burak Yılmaz/Evrensel

Paylaş

Hazırlayan: Burak YILMAZ

Türkiye’nin üzüm üretim merkezi olan Manisa’da yüz binlerce ton üzüm ihraç edilirken, düşen rekolte ve serbest piyasa koşulları üreticiyi vurdu. Maliyeti karşılayamayan üretici tarladan kopma noktasına gelirken, tarlada çalışan tarım işçisi perişan. Dosyamızın ikinci bölümünde tarladaki ‘işçiyi’ konuşacağız.

ÜRETİCİ MASRAFLARLA, İŞÇİ İŞSİZLİKLE BOĞUŞUYOR

Manisa’nın Selendi ilçesinden gelen dayıbaşı Akkeçili köyündeki kahvede üreticilerle aynı masada. ‘İşçiler açısından koşullar nasıl?​’ diye soruyoruz, yanıtlıyor: “İşçiler açısından vahim. Geçen seneki yevmiyenin iş olarak altıda birini aldık. İş az oldu. Geçen sene burada yılbaşına kadar iş bitmemişti. Üretici mağdur, işçi de mağdur. Burada işi hatır için bulduk. Tanıdıklarımızı arayıp ‘Ağabey bir kişi kaldı, iki kişi kaldı’ dedik. Bu sene durum çiftçi için de, işçi için de vahim. Geçen sene benim işçilerimden birinin yirmi dört saat içinde beş yevmiye aldığını biliyorum. Bu sene bir yevmiyeyi dahi alamadıkları günler oldu. Bu sene hiçbir şeyin tadı yok. Bu adam mesela (İsmail Akçay) 500 kilo üzüm kaldırdım diyor. Bunu işçiye mi, ilaççıya mı yoksa mazota, gübreye mi verecek?​”

İŞÇİ: FAZLASINDA GÖZÜMÜZ YOK AMA KURTARMIYOR

Bağda kurutma öncesi bandırma ve bağ arasından kelter çekme işleriyle uğraşan 3 genç işçiyle konuşuyoruz. Bunlardan Serkan; 15 senedir Alaşehir’in bağlarında hasat ve iş sezonunda çalıştığını söylüyor. Serkan da bütün diğer işçiler gibi Selendi’de tütün üreticiliğiyle uğraşıyor. Geldikleri yerde tütün herkesin aile işiymiş. İşçilere “Selendi’deki geliriniz yaşamınızı idame etmeye yetmiyor mu?​” diye soruyoruz, Serkan cevaplıyor: “Yetmiyor ağabey ya. Hayat şartları çok zor olduğu için. Artık ne kadar çalışsan da yetmiyor. Çünkü günlük kazandığın günlük giderini kurtarmıyor.”

İşçilere “Sizce verdiğiniz emeğe değen bir karşılık alıyor musunuz?​” diye soruyoruz. Serkan, “Tam alıyoruz denmez aslında da bu yıl böyle oldu. Bu yıl verene de bir şey diyemiyoruz. Zaten biz azla yetinmeyi bilen insanlarız. Fazlasında da gözümüz yok ama. Kurtarmıyor ancak yapacak bir şey yok” şeklinde cevaplıyor.

Diğer işçilerden Mahsun’a soruyoruz, “Ağabey düşünüyorum, düşünüyorum. Çıkar yol bulamıyorum. Nereye gideriz yani. Her gün her şeye zam geliyor” diyor.

TARIM İŞÇİLERİ ÇOCUKLARIN OKUL MASRAFI İÇİN ÇALIŞIYOR

“Yevmiyeniz buradaki giderlerinize, harcamalarınıza yetiyor mu?​” sorumuza önce Mahsun cevap veriyor: “Yetmiyor. Bir paket sigara 55 lira. İki paket içiyorum günde 110 lira. Çocukların masrafı falan dediğinde benim yevmiye bitiyor. Memlekete gittiğimde hesap yapıyorum, ne kadar yemişim, ne kadar kazanmışım diye. Bir hesaplıyorum. Kafa kafaya geliyor. Selendi’ye varacak yakıt parasını zor buluyorum.”

Serkan şunları ekliyor: “Bir şeyler kalsa da kalan miktar da memnun etmiyor. Buraya geliyoruz. Orada da yapacak bir iş yok. Bizim zaten kendi işimiz bitiyor, buraya geliyoruz. Çocukların okul masrafı için geliyoruz buraya.” Mahsun da okul masraflarından dert yanıyor; “Defter, kalem, kitap masraflarını çıkarabilir miyiz diye geliyoruz. Ağabey bir çocuk çantası 500 lira ya. Ben burada akşama kadar çalışıyorum. Alıyorum 400 lira”.

YA PARA YA SAĞLIK

Diğer bir işçi ise bu seneki yevmiyelerinin geçimlerine yetmediğinden bahsediyor. “Bundan iki sene önce yevmiye 100 lirayken ihtiyacımızı görüyorduk. Cebimize para kalıyordu” diyor, “Şu an yaptığımız bandırma işi 500 lira ama yetmiyor. Geleli 20 gün oldu. Daha 15 yevmiye yapamadım”.

Serkan bir gün içinde birden fazla kez yevmiye işi almak istemelerini şöyle açıklıyor: “Para kazanmak için kendi istirahatimizden sağlığımızdan feragat etmemiz gerekiyor. Bir günde iki iş yapınca da ertesi gün halsiz düşüyoruz.”

Diğer genç işçi söze giriyor: “Bu sene bir de Allah tarafından üzüm de biraz burada kıt olmuş. Tamamen zarar yani”. ‘Üzüm rekoltesindeki düşüş size de yansıyor mu?​’ diye soruyoruz, Mahsun ve Serkan beraber cevaplıyorlar; “Yansıyor tabii yansımaz mı”. Mahsun geçtiğimiz seneye kıyasla durumu aktarıyor; “Sabah akşam iş yapıyorduk. İki yevmiye alıyorduk günde. Geçen sene devamlı böyle çalıştık. Şimdi, daha hiç akşam işine gidemedik.”

"TUVALETTE ELEKTRİK BİLE YOK"

İşçilerin ortak derdi barınma problemi. Çalıştıkları süre içerisinde Akkeçili köyünün girişinde Alaşehir-Salihli yolunun hemen kenarındaki çadırlarda kalıyorlar. ‘Kaldığınız yerden memnun musunuz?​’ diye soruyoruz; genç işçi cevaplıyor; “Memnun değiliz ağabey. Tuvalet yok, kadınlar tuvalet için camiye gidiyor”. Serkan, tuvaletlerde elektrik tesisatının olmadığından bahsediyor. ‘Bu sorunları yetkili kurumlara ilettiniz mi?​’ sorumuza Mahsun cevap veriyor; “Söyledik ama ilgilenen yok. Kaç senedir böyle. Bizimle ilgilenen yok. Işık bile yok çadırların içinde”. Diğer işçi elektriği arabaların akülerinden aldıklarını aktarıyor. Mahsun devam ediyor; “Gece yatıyoruz. Çadırın yanından kediler köpekler ekmeği alıp gidiyor.”

CAMİNİN TUVALETİNDE BANYO YAPIYORLAR

Mahsun, kaldıkları yerde banyo olmadığını şöyle aktarıyor: “Banyo yok. Caminin tuvaletine gidiyoruz. Caminin tuvaletinde soğuk suyla yıkanıyoruz. Ben yapmıyorum mesela. Haftada bir gün memlekete gidiyorum, Selendi’ye. Orada banyo yapıyorum. Burada şampuanla kafamı, elimi, ayağımı yıkıyorum. Sabah kalkıp tarlaya.”

TARIM İŞÇİSİNİN TALEBİ İŞÇİ EVLERİ

İşçilerin talebi her sene geldikleri Alaşehir Ovası’na yetkili kurumların ‘işçi evleri’ yapması, Serkan bunun örneklerinden bahsediyor; “Ağabey buralarda bazı yerlerde işçi evleri var. Bozdağ’da var mesela.” İşçiler, yetkili kurumların burada işçi evleri yapması gerektiğini ifade ediyor. Mahsun, bunun devlet eliyle yapılması gerektiğini anlatıyor; “Burada tarlasına geldiğimiz adam bunun için ne yapabilir ki? Adam kendi işini zor idare ediyor” ve ekliyor “On beş senedir geliyoruz buraya. Aynı tas, aynı hamam. Gram ilerleme yok.”

"URFALI TARIM İŞÇİLERİ DE VAR, ONLAR BİZDEN PERİŞAN"

İşçilere soruyoruz, ‘Sizden başka tarımda çalışan işçiler var mı?​’ buralarda diye, genç işçi cevap veriyor; “Var, Urfalılar var. Şurada Çağlayan köyünde onlar da. Onlar bizden kalabalık. Durumları bizden beş beter. Bizde en azından araç var, yerimiz yakın. Onlarda o da yok”.

GENÇLER FABRİKAYA, YAŞLILAR TARLAYA

Bağ arasında kesim işinde çalışan işçilerle görüşüyoruz, bu iş yevmiyesi en düşük olan iş. Dayıbaşı parası hariç kesimde çalışanlar 420 lira, bandırma işinde çalışanlar 520 lira alıyorlar. Burada görüştüğümüz İşçi Hikmet, 5 yıldır Alaşehir’e bağlara geliyormuş; “Ben 5 yıldır geliyorum. Daha önce ihtiyacımız yoktu. Köyde kazandığım yetiyordu.” Kesimde çalışan kadın işçi Durdu da Hikmet’in sözlerine ekleme yapıyor; “Çocuklar geliyordu çocuklar. Çocuklar dağılınca kendimiz çalışıyoruz.” Hikmet’in Selendi’de tütün tarlası varmış; “O da olmadı. Yağmur yağmadı. Dolu oldu”. Kaldıkları yerin koşullarından onlar da şikayetçi, Hikmet anlatıyor; “Hayvanlar bizden itibarlıdır yani. Şu arkadaşımızın yattığı yeri görmeniz lazım (Başka bir işçi arkadaşını gösteriyor).” Durdu’ya ‘Koşullar kadınlar için daha mı zor?​’ diye soruyoruz; “Tabii zor. Her gün caminin tuvaletine gidiyoruz. Akşam varıyoruz oraya. Banyo yapacağız. Sıcak suyumuz yok. Banyomuz yok. Soğuk suda banyo yapılmıyor. Tuvaletin elektriği bile yok.”

İŞÇİ KADINLAR: YAZIN TARLASINDA TÜTÜN KIRAN, SIRADAKİ İŞ İÇİN YOLA DÜŞÜYOR

EN zor koşullarda kadınlar çalışıyor, kadınlar yaşıyor. Bandırma işleminden geçen üzümleri kurutmak için seren üç genç kadının yanına gidiyoruz. Kadınlardan Cennet, eczacılık hizmetleri okumuş. “Kendi işimi yapabilirim ama almıyorlar. Bizim orada yok yani” diyor, “Ben aslında o işi yapmak istiyorum ama almıyorlar, eski elemanları var onlarla devam ediyorlar.” Diğer bir kadın işçi liseyi bitirmiş, üniversitede beden eğitimi öğretmenliği okumak istiyor, ‘Bu sene üniversite yok’ deyince Cennet ekliyor; “BESYO istiyor o.” Memleketleri Selendi’de işçiler nasıl geçiniyor, sorumuza Cennet şöyle cevap veriyor; “Selendi’de tekstil açıldı oraya gidiyor millet. Salihli’de fabrikalar var oralara gidiyor insanlar kışın. Yazın herkesin kendi işi, tütünü oluyor. Herkes az çok tütün ediyor. Sonra fabrikalara gidiliyor.”

ÇADIRLARDA KALANLARIN BAKIMI KALP HASTASI KADINDA

Bağdan ayrılıp Akkeçili köyüne geri döndüğümüzde tekrar tarım işçilerinin çadırlarını kurduğu yerin yanından geçiyoruz. Burada çadırın önünde tek başına oturan kadın, Makbule Ayaz’ın yanına uğrayıp kendimizi tanıtıyoruz. Makbule Ayaz kalp hastasıymış, ‘9 gün yoğun bakımda yattım’ diyor. Neden diğerleriyle üzüme gitmediğini şöyle anlatıyor; “Bir kere vardım doktorun yanına, ‘Ben üzüme gideceğim, para yok, gidebilir miyim’ dedim. ‘Hayır, gidemezsin. Orada sıcakta kalırsın’ dedi doktor.” Makbule Ayaz’a çadır alanındaki çocukların ve yaşlıların sorumluluğu düşmüş; “Koca adam (yaşlı adam) var, ona bakıyorum”. Yanındaki kız çocuğunu görünce soruyoruz, “Çocuklar da çalışıyor mu tarlada?​”, “Bu (Kız çocuğunu göstererek) 10 yaşında. Çalışmıyor. Bunun bir büyüğü var 12 yaşında, o çalışıyor” cevabını alıyoruz. Çocuğa ‘Zor mu burası?​’ diye soruyoruz; “Zor” diyor. ‘Evi özledin mi?​’ sorusuna ise başını onay anlamında sallayarak, utangaç cevap veriyor.

"YOKLUK DERDİ BİZİMKİ"

Makbule Ayaz’a ‘Sıkılıyor musunuz burada’ diye soruyoruz; “Sıkılmaz mıyım? Ben sıkılıyorum burada akşama kadar oturmaktan. Çocuklar var, onlar için kalıyorum. Amele evi yapılsa da çocuklar tertemiz dursa iyi olur. Bak sineklere. Çöplüğe konuyor. Geliyor bir de insanın üstüne konuyor. Ne bulunursa pislikten bulunur. Aman irezillik işte. Yokluk derdi bizimki.” Sağlık güvencesinin olmamasından da yakınıyor Makbule Ayaz; “Bir hasta oluyoruz, gidiyoruz sigortamız bile yok. Haplarımı alamıyorum (İlaçlarını gösteriyor). Bak bunların hep el ödeyiverdi parasını. Hem de pahalı. Kalp hastasıyım ben. Bunları benim dünürün biri emekliydi, o ödeyiverdi.”

YAĞMUR YAĞINCA ÇADIRLAR SU İÇİNDE

Makbule Ayaz, çadırının içini de gösteriyor. Çadırlar yıpranmış, soruyoruz ‘Çadırlar yağmurda su alıyor mu?​’ diye; “Almaz mı? Hemen içine doluveriyor. Buradan aşağı çadırların altına su akıyor. Bir kere yağdı. Taksinin (otomobilin) içine kaçtım”. Ayrılırken haberin gazetede yayımlanacağını söyleyince tekrar sıralıyor; “Tuvalette ışık yok, banyo yok. İşçi evleri olsa aslında, işçi evleri…”

GENÇ İŞÇİ: İNSANLAR FABRİKAYA YÖNELİYOR

Genç kadınlarla röportajımız biterken Serkan yanımıza geliyor; “Ağabey, ben ekleme yapayım mı? Bu düzen böyle giderse bir dahaki yıllarda buraya işçi gelmesi zorlaşacak. Biz de gerçi mecburiyetten geliyoruz. Artık fabrikalara yöneleceğiz. Zaten geçen seneye göre amele sayısı yarı yarıya. Geçen sene 200 kişi vardı bizden. Bu sene 70-80 kişi ancak vardır. Amelede genç olarak 20-30 kişi ancak var. Ya yaşlılar ya da çocuklar çalışıyor. İnsanlar fabrikaya yöneliyor, sigortalı işe giriyor. Biz de çocukluktan beri geldiğimiz için ve köyde kendi işimizi yaptığımız için ek olarak buralara geliyoruz.”

 

ÖNCEKİ HABER

Büyük insanlığın öykücüsü: Adnan Özyalçıner

SONRAKİ HABER

Kobane davası: Tutukluluğa gerekçe yapılan iddialar 8 yıl öncesine ait

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa