Öz Sağlık-İş’ten istifa eden işçiler: Orman kanunlarından bıktık usandık
Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş’ten istifa ederek Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş’e geçen işçiler, ‘Yıllarca biz devlet sendikasıyız diyerek bizi sömürüp kendilerine saltanat kurmuşlar’ diyor.
Fotoğraf: Hilal Tok/Evrensel
Hilal TOK
İstanbul
İstanbul Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesinde son üç ayda Hak-İş’e bağlı Öz Sağlık-İş’ten istifa ederek Türk-İş’e bağlı Sağlık-İş’e geçen işçi sayısı 120’yi geçti. İstifa edip sendika değiştirdikleri için amirlerinin baskı ve mobbingine maruz kaldıklarını söyleyen işçiler, “Orman kanunlarından bıktık, artık bu koşulları değiştirmek istiyoruz” diyor.
Delege seçimlerinde yaşanan usulsüzlükler nedeniyle kayyum atanan Öz Sağlık-İş’ten istifalar sürüyor. İşçiler, Öz Sağlık-İş yönetimine il sağlık müdürlerine çekler dağıtıldığı, akrabalara kadro tahsis edildiği, milyon liralık arabalar ve binalar alındığı haberleri nedeniyle zaten tepkiliydi. Bir de yöneticilerin işçi aidatlarıyla sağlık turizmi şirketi kurduklarını öğrenince tepkileri daha da büyüdü. “Yıllarca biz devlet sendikasıyız diyerek bizi sömürüp kendilerine saltanat kurmuşlar” diyen işçiler, bu saltanatı yıkmak istiyor.
‘DEVLET SENDİKASIYIZ’ DİYORLAR, İYİ DE İŞVEREN DEVLET!
Prof. Dr. Cemil Taşcıoğlu Şehir Hastanesinde uzun yıllardır çalışan bir kadın işçi, “Bize ‘Biz devletin sendikasıyız’ dediler. ‘Sizi kadroya biz geçireceğiz’ dediler. ‘Ben devletin içinde varım, devletin içinde istediğimi yaptırabilirim’ gibi sundular pozisyonlarını. Şimdi biz de haliyle devletimize, milletimize hizmet eden bir sendikaya gitsin gidecekse paramız diyorduk. Bunu çok güzel kullandılar. Devletin sendikası bizi ikna etmek için kullandıkları bir tabirmiş meğer. Tek düşündükleri kendi cepleri, kendi menfaatleriymiş, hizmet ettikleri kendi cepleriymiş” diyor.
Yine Öz-Sağlık İş’ten istifa edip Sağlık-İş’e üye olan bir erkek işçi, “Hatır gönlü kullanıyorlar. Mesela aynı memlekettensen oradan yürüyüp sendikada tutmaya çalışıyorlar seni. Ama tüm üyeliğim boyunca karşımda duran şuydu, ‘Burada bir sistemimiz var, siz o sisteme müdahale etmeyin, uyum sağlayın, itaat edin’ idi” diye konuşuyor. Onun “Devlet sendikasıyız” söylemine yaklaşımı farklı: “Sendikanın amacı işçilerin sosyal haklarının kazanımını sağlamasıdır. Bir yerde işçiler için sorun varsa sendika ona müdahale eder, o mağduriyeti giderir. Bizde işverenin kendisi devlet. TİS, kamu çerçeve protokolü sürecinde sendika işçilere dair bir ücret talebi ortaya koydu ve ‘yeterli’ dedi. İşçiye sormadığı gibi, aza tamah ettirmeye çalıştı. Bir sendika işçinin menfaatini düşünür. Burada ise fazla zam yapılmasının direkt kendi önüne geçti sendika. ‘Vatan millet’ diyen sendika, devletinin, işverenin yanında oldu haliyle. Hiçbir hükümet, sendika ile karşı karşıya gelmek istemez. 200 bin kişiye ulaşan bir sendika ile karşı karşıya gelmek demek, ailesiyle beraber 1 milyon insan demek. Kendi yöneticilerini sendikada temsilci yapıyorlar ki, bir işçi sorun yaşadığında devletten taraf tutmak zorunda kalsın, hiç problem olmasın. Sendika işverenin yanında olduğu için ben ‘devlet sendikası’ diyorum.”
İSTİFA EDENE TEHDİT: ECELİN OLURUM!
Kadın işçi hastanelerinde istifaların arttığını, ancak baskılarla toplu kopuşların önüne geçildiğini belirterek, şunları anlatıyor: “Ben onları istemiyorum diyen işçi çok. Çünkü sendikacıların her dediği doğru, her dediğinin mutlaka yapılması gerekiyor. Ola ki karşı çıktıysanız size ecel oluyorlar. Korktukları için sendikasını değiştirmeyenler, istifa etmeyenler var. Sendika temsilcileri, amir. İşçilerin amiri. Kimi kime şikayet edeceksin? ‘Sakın ha sesini çıkarma. Seni korurum’ diyen temsilcin, senin şefin, şef yardımcın. Seni sürekli azarlayan, baskı gösteren, iş tanımının dışında iş yaptıran kişi... Yıldırma politikası yürütüyorlar. Açığını bulup onunla tehdit ediyorlar. Ben de çok tehdit edildim. Başka sendikaya üye olduğum için çok baskı görüyorum amirim tarafından. ‘Ayağını denk al, bundan sonra sana ecel olacağım’ bile dediler. Bugüne kadar sessiz kalıyordum ama artık susmuyorum. Orman kanunlarının hüküm sürdüğü bu ortam canıma tak etti. Mobbingler, baskılar canımıza tak etti. Bizim izinlerimizi mi yemediler, paralarımızı mı yemediler. Neler neler çektirdiler bize. Bunlar benim içimde hep yara oldu. Artık tekrar tekrar aynı çirkin filmi izlemek istemiyoruz. Gereksiz yere sabrettik, çok fazla dolduk.”
BASKILARA RAĞMEN…
Erkek işçi de istifa eden işçilere yönelik benzer baskılardan örnekler veriyor: “Yöneticilerin baskısı ailemize kadar etkiliyor. Sürekli bir taciz hali var, bir arkadaşımız sendikadan ayrıldı diye abisini aramışlar. Abisi de burada çalışıyor. Çocuktan önce abisini aramışlar, korkutmuşlar. Abi de, ‘Sen nasıl çıkarsın’ diye fırça atmış. Kardeşi istifa etti diye kendi yerinin değiştirilmesinden korkmuş. Temsilcisi sonra gelip istifa eden çocuğun üzerine yürüdü, ‘Sen nasıl çıkarsın’ diye. Bir başka arkadaşımızı çocuğu hasta diye, ‘Bizim bu özel hastanede indirimimiz var bak’ diye ikna etmeye çalıştılar. Geçen ‘Yetkili sendika dışında kimse faaliyet yürütemez’ diye bir kağıt getirdiler önümüze. Sendika şubesi bir kağıda kaşe basıp bununla ‘alın belge’ deyip korkutmaya çalıştı bizi. Kendilerini yasalardan üstün göstermeye çalışıyorlar. İşçiler de yerlerinden edilmekten, ayaklarının kaydırılmasından korkuyor. Biz bu kadar sağlam durmamıza rağmen bu kadar baskı gösterirlerken, diğerlerine ‘Size daha beterini yaparız’ diye sopa sallıyorlar... Kanuna ve hukuka güven yok Türkiye’de. Sen işçiye kanunu göstersen, ‘Hukuk da onlara göre çalışıyor, sendikadan istifa etsem hemen açığımı arayacaklar, tutanak tutacaklar. Beni savunacak kim var’ diyor. Amiri geçtim, disiplin kurulundaki kişi de sendikanın temsilcisi, yöneticisi...”
Sağlık işçileri tüm bu baskılara ve sendika seçme özgürlüğü önündeki engellere rağmen tepkinin sürdüğünü söylüyorlar: “Sendikadan bu kadar istifa varken ve Sağlık-İş’e üyeler bu kadar kısa sürede artıyorsa demek ki işçiler de bazı şeylerin farkına varıyor yavaş yavaş.”
"SENDİKA, MAKAM MEVKİ YERİ OLMAKTAN ÇIKMALI"
Kadın işçi: “Üzerimizde çok fazla iş yükü var. İş tanımımızda olmayan işleri bile bize yaptırıyorlar. Böyle bir yükün altında örgütlenmek çok zor oluyor. Hele ki bu kadar baskı varken. Ekiple yapmamız gereken işi tek başımıza yapıyoruz. Kadro yetersizliği diyorlar ama en kolay ezilebilir tayfa her zaman işçi tayfasıdır. Birilerinin yapması gereken şey temizlikçiye, ‘sen yap’ olarak dönüyor. Bu bizim hastaneye özel bir durum değil. Her yerde böyle. Bu yüzden hakkımızı savunacak bir sendikaya ihtiyacımız var. Bize ‘Sus ve itaat et’ diyene değil. Ben Sağlık-İş’e üye oldum. Şimdi mücadele içindeyim, hukuki yönden bir muhatap bulup, sorunlarımıza dair çözümleri öğrenip başka arkadaşlarıma da yardımcı olup yönlendirebiliyorum. Bünye baskıya alıştı, artık bu baskıyla mücadele ve savaş hali var. Beni ayakta tutan da bu mücadele. Bu çarpıklıkların, insanların kişisel çıkarlarını ön planda tutması, doymak bilmeyen açgözlülükleri, makam, para, mevki, rant düşkünlükleri olduğunu düşünüyorum. Bunu Evrensel’de son çıkan ‘İşçinin parasıyla saltanat kurmuşlar’ haberiyle bir kez daha görmüş olduk. Sendika böyle olmaz. Sendika, makam mevki yeri olmaktan çıkmalı. Ama şöyle bir bakış açısı var, eskiden ben de öyle düşünürdüm; ‘Sendika, işimi halletsin, beni yormasın, benim yerime kazansın’ diye bakılıyor. ‘Gelsin bana kazandırsın beni yormasın ben çok yoğunum zaten’ demekle olmaz, değişmez. Kimse tek başına sorunları çözemez, tek başına sendika da çözemez. Müdahil olmak gerekiyor. ‘Nasıl bir sendika istiyorsun’ sorusuna yanıt bile alamıyoruz bazen. Hiçbir şeyle uğraşmak istemeyen çoğunlukta. Oysa sendika doğru kanalize edildiğinde iş hayatımızı düzeltecek bir araç olur. Haklarımızın yenmediği, mobbinge uğramadığımız, severek çalıştığımız, adaletsizliğe maruz kalmadığımız bir çalışma ortamını birlikte yaratabiliriz.”
SENDİKA İŞÇİLERİ EĞİTİP BİLİNÇLENDİRMELİ
Erkek işçi: “Sendikalar aldıkları parayla işçileri eğitir, geliştirir. Devlet nasıl bir sosyal devlet olacak? İşçiler sendikalarından öğrenecek, buralardan öğrendikleriyle devleti itekleyecek. Ama biz ağalık sistemini seviyoruz. Sendika insanları bilgilendiren, gerekli eğitimi verendir. Haklardan önce senin bu hakkın neden var, nasıl olmalı, bu haklarla hayatını nasıl yönlendireceksin bunu öğreten olmalı. Doğru örgütlendiğinde işçinin hayat standardını yükseltir, bakış açısını değiştirir. Türkiye’deki tüm sendikalar için bu budur. Bunu hiç yapmayan, yeterince yapamayan, yaptığının yetmediği sendikalar var. İşçinin bilinçlenmesi hiçbir zaman işverenin işine gelmez, yani devletin de işine gelmez. Bu haliyle sendikaların da işine gelmiyor. Çünkü sen; bilen, sorgulayan, yeni bir şey isteyen talep eden olursan onların karşısına dikilirsin. Sendikacıların da genel tavrı bu, hiç öğretmemek. Öte yandan işçi sadece kendi üyen de değildir. Alın teri döken her işçinin hakkı için alanda olmalı sendika. Sağlık sendikası, madendeki işçinin de yaşadığı hak kayıplarına, iş cinayetine karşı olmalı. Sendikalar bütün toplumsal sorunlara karşı müdahale etmeli. Yanlış illa senin çöplüğünde olunca yanlış değildir, karşı tarafta da yanlış varsa müdahale edeceksin ki bu toplum düzelecek. Geçmiş tarihte sendikaların hayatın içine müdahale ettiği örnekler okudum. Öyle olmalı. Hemen böyle olmayacağını da biliyoruz. Ama en azından değiştirmeye çabalıyoruz. Karşımızda bir dev var, bizse karıncayız ama diyoruz ki ‘Safımız belli olsun.’ O karşıda yanan dev aleve bizim ufacık da olsa damlamız düşsün, ateşi harlayan olmasın.”