28 Eylül 2023 05:29
/
Güncelleme: 04:34

Özelleştirmeler ve kamusal eğitim hakkı

Berzan SÖNMEZ

İTÜ

Kantin özelleştirilmiş… Özel hastaneler artıyor… Özelleştirmeye karşı işçiler eylem yapıyor… Özelleştirme lafını günlük hayatın farklı yerlerinde çokça duyarız. Son olarak İTÜ’de yemekhanenin özelleştirilmesi haberinde olduğu gibi. Peki nedir özelleştirme, özellikle üniversite öğrencileri için ne ifade ediyor?

TARİHE BİR BAKIŞ: KAMUSAL HAKLAR ARTIK SERMAYENİN İNSAFINDA!

Kapitalizmin 1929 Buhranı’ndan sonra Keynesyen politikalar benimsenmiştir. Adını iktisatçı John Mayndard Keynes’ten alan bu politikalar, kabaca devletin ekonomideki rolünü öne çıkartır. Bir yandan da SSCB’nin etkisiyle kapitalist ülkelerde (ve elbette güçlü emek hareketlerinin kazanımları olarak) eğitim, sağlık, sosyal güvenlik gibi alanlarda devlet yatırımları artmıştı.

Ancak kapitalizmin her yönelimi gibi bunlar da tarihsel koşullara özgüydü. 1970’lerde özellikle SSCB’de kapitalizmin yeniden inşasının getirdiği sosyalizmin prestij kaybı, Avrupa’da sınıf hareketinin zayıflaması gibi koşullarda 1973’teki petrol krizi yaşanınca, daha önce bir kurtarıcı olarak ortaya çıkan kamu yatırımları günah keçisi ilan edildi ve onun yerini neo-liberal bir yönelim aldı. Yani devletin ekonomide rolünün minimize edilmesini savunan, her şeyi serbest piyasanın inisiyatifine bırakan bir emek karşıtı saldırı harekâtı!

Özelleştirmeler, yani devletin yatırım yaptığı alanların özel sektöre devredilmesi kapitalizmin krizden çıkış için kurtarıcısı oldu. Çünkü işçi ve emekçilerin yıllara yayılan mücadeleleriyle kazanılan haklara göz dikildi. Kamusal bir hak olarak görülen ve devletin her yurttaşına sağlaması gereken hizmetler olarak kabul edilen eğitim, sağlık gibi alanlar artık özel sektöre devredilmeye, bunların kamusal hak olduğu kabulünün ise ideolojik olarak altı oyulmaya başlandı. Artık parası olana sağlık, eğitim vb. vardı. Buralar kapitalistlerin kar edeceği alanlar olacaktı. Üstelik buna karşı dünyanın dört bir yanındaki emekçi hareketleri polis zoruyla baskılandı, baskılanmaya devam ediliyor.

ABD’de Reagan, İngiltere’de Thatcher ve tabii Türkiye’de Kenan Evren-Turgut Özal bu yeni sistemin uygulayıcıları oldular. 24 Ocak 1980 kararlarıyla Türkiye kapitalist sınıfının istemleri sivil hükümetçe alındı fakat Türkiye’deki sınıf hareketi bu kararların uygulanmasının önünde engel teşkil ediyordu. 12 Eylül tam olarak bu kararların uygulanma koşullarını yarattı ve 1983’ten itibaren gelen her hükumetin sözü ekonomiyi iyileştirme reçetesinin koşullarının özelleştirmelerle mümkün olacağı oldu. Fabrikalar özelleştirildi, özel üniversiteler kuruldu, özel hastaneler açıldı; artık her şey ticariydi, emekçiler de yurttaş değil müşteri!

ÖZELLEŞTİRME VE EMPERYALİZM

Özelleştirmelerden bahsederken emperyalizmden bahsetmesek olmaz. Uluslararası alanda birçok ülkede birbirine yakın zamanda özelleştirmelere başvurulması emperyalist ülkelerin sermaye ve meta ihracı ihtiyacına hizmet etti. Dünya Bankası, IMF gibi emperyalist kuruluşlar serbest ticaretin, sermaye dolaşımının önündeki bütün engellerin kaldırılması için düzenlemeler dayatırken, örneğin eğitimde, sağlıkta özelleştirme ve yeni düzene uyum yine emperyalist kuruluşlar tarafından “yapısal reformlar” adı altında bütün kapitalist ülkelerde uygulamaya sokuldu.

SÖZDE SOSYAL DEVLET!

Sosyal devlet olmanın en önemli koşullarından biri eğitim, sağlık ve sosyal güvenliğin, bahsettiğimiz gibi, devlet tarafından kamusal bir hizmet olarak sunulmasıdır. Ancak çok büyük bütçelerin ayrıldığı ve toplumun genelini kapsayan bu alanların devasa kâr potansiyelini değerlendiren burjuva hükumetler, kolladıkları en uygun koşullarda özelleştirme yoluna gidiyor. Paran yoksa nitelikli bir eğitim alamazsın, paran yoksa nitelikli bir sağlık hizmeti alamazsın; neoliberal dönemde kapitalistlerin emekçilere ve onların genç kuşaklarına vadettiği yaşam bundan ibaret.

EĞİTİMDE ÖZELLEŞTİRME

Eğitimde özelleştirme konusu ise iki şekilde incelenebilir, birincisi eğitim ve öğretim hizmetinin özelleştirilmesi, ikincisi ise eğitimle ilgili ek hizmetlerin (temizlik, barınma, beslenme vb.) hizmetlerin özelleştirilmesi ya da kişilerin sorumluluğuna bırakılması. Türkiye’de eğitimin özelleştirilme süreci 1965 yılında kabul edilen Özel Öğretim Kurumları Kanunu’nu ve sonrasında özel eğitim kurumlarına yapılan teşviklerle 60-80 arası dönemde eğitim özelleştirmelerinin altyapısının kurulduğu dönem olarak incelenebilir.

Bugüne gelen süreçte ise özelleştirmeyi tamamlama ve mutlaklaştırma görevini AKP hükumeti devraldı. AKP, geldiği ilk dönemden itibaren yükseköğretim kurumlarında hizmetlerin ihale edilmesi, kurum faaliyetlerinin şirketleşme yoluyla özelleştirilmesi, kampüslere sermayenin kuluçka merkezlerini teknokentler olarak inşa etmesi gibi pek çok icraatı yerine getirdi. AKP döneminde, devlete bağlı eğitimin içi boşaltılarak adeta özel eğitim kurumlarına mecbur bırakıldı. Özel okulların her kademede sayısı patladı. 90’lı yıllarda bir elin parmaklarını geçmeyen ve bir istisna olarak görülen özel üniversiteler artık her yerdeler ve doğal bir şey olarak görülüyorlar. Devlet üniversitelerinde de kantinlerin, kampüs içi ulaşımın, yemekhanelerin özelleştirilmesi; bir kamu kurumu olan devlet üniversitelerinin kar odaklı olmadan bunları öğrencilerine sağlamakla yükümlü olmasının yerini, öğrencilerin ihtiyaçlarının ticarileştirilmesine yol açtı. Artık çoğu üniversite kampüsünde fakülte kantinleri yerini “kafelere”, zincir restoranlara bıraktı. Fiyatlar ve kalite ise bu özel işletmelerin kar amaçlarına göre belirlenir oldu.

SON ÖRNEK İTÜ’DEN*

Türkiye’deki İTÜ yemekhanesi özelleştirme kararı alınarak ihaleye çıkarıldı. Bu kararı duyurmadan uygulamaya koyan İTÜ yönetiminin niyeti, İTÜ öğrencileri ve emekçilerinin dikkati sayesinde açığa çıktı. İTÜ işçilerinin toplu iş sözleşmesi döneminde İTÜ yönetiminin, yemekhane işçilerinin talepleriyle uğraşmak istemediği, öğrencilerin yemekhane şikayetlerinin muhatabı olmak istemediği gibi rahatsızlıklarından haberdar olmuştuk. Bu rahatsızlıkları had safhaya ulaşmış olsa gerek ki yemekhaneyi özelleştirerek “sorun” kökten çözülmek isteniyor.

İTÜ yönetimi için bütün bu artıların yanında bir de yemekhanenin kar bir kar alanı olarak peşkeş çekilmesi avantajı var. İddia olarak İTÜ yönetiminin yemekhaneyi, Fesleğen isimli bir şirkete (aynı zamanda Boğaziçi’nde yemek dağıtımı yapıyor) turnike geçiş garantisiyle vereceği öne çıkıyor.

Özetle karşımızda devletin yurttaşlarına sunması gereken, hatta çoğu zaman anayasalarla güvence altına alınmış olan hizmetlerin sermayenin kar alanı olarak yeniden düzenlendiği bir saldırı var. Eğitimde özelleştirme de bunun bir örneği. Halbuki parasız ve eşit bir eğitimden bahsedebilmek için burada devletin bütün bu hizmetleri üstlenmesi ve bunu bir şirket gibi yapmaması gerekir. Üniversitelilerin okul yaşamlarında beslenme hakkını savunmaları, kamusal eğitim hakkını savunmak demek öyleyse. Bu noktada okulların bütçelerinin yandaş şirketlere peşkeş çekilmesi yerine öğrencilerin öncelikli ihtiyaçlarına ayrılması talebi yeni dönemde de öne çıkmalı.

*886041 nolu ihaleye EKAP sitesinden ulaşabilirsiniz.

EVRENSEL'İNMANŞETİ

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
RTÜK Başkanı “Ülkemizde olumlu olaylar olmuyormuş gibi haber servis ediliyor” deyip ‘yandık’, ‘bittik’ haberleriyle karamsarlık aşılandığını savundu, ceza tehdidinde bulundu.

Evrensel'i Takip Et