Evrensel için yeni bir dönem
Evrensel için yeni bir dönem
Reklamları Kapat
28 Eylül 2023 06:26
/
Güncelleme: 05:28

Açılış tarihi ertelenen üniversiteler hafta başında açılıyor. Zor bir yılı geride bıraktıktan sonra ilk defa üniversiteye adım atanlar ve online süreçle birlikte eğitim hayatı sürekli kesintiye uğrayan üniversiteliler yeni bir zorlu döneme daha giriş yapacak. Her öğrenci, eğitim hayatında atladığı her kademede yeni bir başlangıcı ve bununla birlikte gelecek planlarını gözden geçirir. Seni nelerin beklediğine, neler yapman ve nasıl bir yaşam sürdürmen gerektiğine dair soru işaretleriyle gelen bir başlangıç…

Dönem başlarken atmosfere şöyle bir bakacak olursak iki çıkarım yapmamız mümkün görünüyor. Önce kötüden başlayalım. Üniversitelerin içerisinde bulunduğu durum tahmin ettiğinden daha kötü olabilir. Tercih dönemlerinde gördüğün veya online dönemde uzak kaldığın üniversiten artık bıraktığın gibi değil. Zaten hiçbir gün, bir önceki gün bıraktığın gibi değil. Çünkü karşımızda gericiliğin, baskı ve yasakların en ısrarlı savunucusu ve uygulayıcısı tek adam yönetimi var. Her gün yeni hamlelerle üniversiteleri baskı altına almanın, kendi siyasal hedeflerini tek bir açık dahi bırakmadan işlemenin hedefiyle saldırılarını arttıran bir iktidar.

MEMLEKETİN HALİ NE İSE ÜNİVERSİTEDE O!

Uzun zamandır üniversitelerde demokratik haklarımız yok ediliyor. Bilim üretmek ve nitelikli bir eğitim sürecinden söz etmek mümkün değil. Olağanüstü durumlarda ilk vazgeçilen yüz yüze eğitim hakkımız oluyor. Topluluklarda faaliyet yürütmek, özgürce fikirlerimizi ifade etmek artık çok zor. Cezaevi koğuşlarından bozma ranzalı odalara mahkûm ediliyoruz. Kira ödemek için kredi çeken ailelerimiz var. Yemekhanelerde doyurucu olmayan, sağlıksız yemeklere onlarca lira veriyoruz. Fakülte kafelerinde çay kahve içmek artık lüks. KYK burs/kredileriyle yaşamımızı sürdürmek zaten bir mucize. Kampüslerde fiziki koşullar berbat durumdayken milyonlarca lira ödenekler nerelere harcanıyor belli değil. İşin özeti, memleketin hali ne ise, üniversitelerde de onun yansımalarını hissediyoruz. Ve görünen o ki bu sorunlar çığ gibi büyüyerek üstümüze gelmeye devam edecek.

Bir öğrencinin eğitim hayatını “Survivor” şartlarında sürdürüyor olmasının altında elbette bu örgütlü saldırının organizatörleri ve yaslandığı sistem yatıyor. Her hamlesinde sermayenin çıkarlarını gözeten tek adam yönetimi, eğitimi de tamamen kendi ideolojik hedefleri ve sermayenin ihtiyaçları doğrultusunda şekillendiriyor. Bu iktidar nezdinde bizim isteklerimizin, taleplerimizin, özlemlerimizin ve gelecek planlarımızın bir kıymeti yok; en küçük hak arama mücadelemizde önümüze yasaklar, şiddet ve tehditler koyuluyor.

YALNIZ DEĞİLİZ

Ama ikinci çıkarımımızda bu istek, talep ve özlemlerimizi gerçeğe kavuşturmanın olanaklarını görebiliriz. Bunun için anahtar kelimemiz: Mücadele. Bize karşı başlatılan bu saldırılar silsilesinin karşısında aslında tek başına değiliz. Çünkü bu sorunlar Türkiye’nin dört bir yanında, üniversite yaşamını sürdürmeye çalışan milyonları kapsıyor. Az ya da çok bu sorunların kendisiyle mutlaka karşılaşıyoruz. Ama ortaklaştığımız esas nokta ise bizden çalınan bir eğitim hakkımız olmasıdır. Parasız, bilimsel, demokratik ve anadilinde eğitim her öğrencinin temel eğitim hakkıdır. Özerk ve demokratik üniversite talebi ise bugün üniversiteli gençliğin en yakıcı sorunlarının çözümü için ortak talepleridir.

Buradan bakınca taleplerimizin bir hayal gibi göründüğünü düşünüyor olabilirsin. Ama bu talepleri hayal olmaktan çıkaran şey, tırpanlanan haklarımızı nasıl elde ettiğimiz gerçeğidir. Türkiye gençlik hareketinin tarihine ve kendi deneyimlerimize bakacak olursak yemekhaneden yurtlara, topluluklardan temsilciliklere kadar şu an ulaşmak istediklerimizin hepsi üniversite gençliğinin örgütlü, birleşik mücadelesinin meyveleri olmuştur. Ve elbette bu güç ilişkilerinin sonucunda hareketin geriye düştüğü dönemlerde, sistemin azılı bekçileri, bu hakları elimizden söküp almaktan geri durmamıştır.

ÖNÜMÜZDEKİ PLANLI, HEDEFLİ BİR HAT

Ve bizim bulunduğumuz koşullara bakınca anahtar kelimemiz bize bir sinyal gönderiyor. Hayal gibi gelen, “Bunu bize vermezler” dediğimiz tüm haklarımızı kazanmanın ve kaybetmenin altında mücadelenin gücü, direnci ve istikrarı yatmaktadır. Eğer biz incelediğimiz bu tabloyu biraz daha kendi lehimize çevirmek istiyorsak işte orada mücadelenin olanaklarını aramalıyız. Elbette bu bir Don Kişot’luk çağrısı değil. Bir yanımızdakinden başlayarak, kendimize ve yanımızdakine güvenerek bir yola koyulmalıyız. Daha sistematik, planlı, hedefli, olanaklarını ve karşısındaki gücü gözeterek sağlam adımlarla ilerleyen bir hattan söz ediyoruz. Tek tek bir anlam ifade edemeyeceğimiz bu dönemde birlikte ve bütünlüklü bir birleşmeden söz ediyoruz. Dolayısıyla örgütlü, istikrarlı bir mücadeleden söz ediyoruz. Fakat bu olanaklar gökten zembille inmez. Kendiliğinden oluşmaz. Olanakların yaratıcıları da onları kullanacak olan bizleriz. Çığ gibi üstümüze gelen saldırılara karşı bölümlerimizden fakültelerimizden başlamalıyız işe koyulmaya. Topluluklar, öğrenci temsilcilikleri, kulüpler, okuma grupları gibi öğrencilerin kendi doğal örgütlerini mücadelenin dinamikleri haline getirmeyi hedeflemeliyiz. Sorunları tespit edip talepleri birlikte ortaya koyarak sımsıkı bir set olmalıyız.

Bugün bu kararlılıkla üniversiteye atacağımız adımlar yarın gelecek tüm saldırıların karşısında elimizi güçlendirecektir. Katıldığın toplulukta, derse girdiğin sınıfta, çay içtiğin kantinde, yemekhanede ve yurdunda bu kararlılığı yaygınlaştırmak senin elinde. Eğer elimizi taşına altına koymayacaksak, üstümüze gelen kayaların da sorumluluğunu üstlenmemiz gerekir. Vereceğimiz bu karar yalnızca bugünü değil, geçmiş saldırıları süpürmenin gelecek saldırıları defetmenin temel taşı olacak. Kazandığımız her mücadele bir diğerinin dayanağı olacak ve bu kez çığ gibi büyüyen bizim mücadelemiz olacak.

Evrensel'i Takip Et