Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç: "Gezi AKP’nin siyasi travması"
Gezi Davası tutukluları hakkındaki hapis cezalarının büyük oranda onanmasını değerlendiren Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, "Gezi AKP’nin siyasi travması" dedi.
İLGİLİ HABERLER
Yargıtay’ın Gezi Davası kararına TİHV ve İHD'den tepki: Anayasa’ya, AİHS’e ve AİHM kararlarına uyun
Skandal kararlara kısmi onama | Gezi Parkı davasında Kavala ve Atalay'ın da arasında olduğu 5 kişinin cezası onandı
Birkan BULUT
Ankara
Yargıtay’ın Gezi Davası tutukluları hakkındaki hapis cezalarını büyük oranda onamasını değerlendiren Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, iktidarın Gezi düşmanlığının siyasi bir travma olduğuna dikkat çekti. Aytaç, AKP’nin Türkiye’yi sivilleştirme ve demokratikleştirme iddialarının Gezi Direnişi’nde tuz buz edildiğini vurguladı.
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, 8 sanıklı Gezi Parkı davasında, Osman Kavala'ya verilen ağırlaştırılmış müebbet hapis ile Türkiye İşçi Partisi'nden (TİP) milletvekili seçilen Can Atalay, Tayfun Kahraman, Mine Özerden ve Çiğdem Mater Utku'ya verilen 18'er yıl hapis cezalarını onadı. Mücella Yapıcı, Yiğit Ali Ekmekçi ve Hakan Altınay'ın mahkumiyet kararlarını bozdu. Tutuklu bulunan Yapıcı ve Altınay için adli kontrolle tahliye kararı verildi.
Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, Gezi Direnişinin eylemlerinin yayıldığı coğrafi alanın genişliği ve sürenin uzunluğu, katılımcıların bileşimi ve kapsayıcılığı açısından tarihte istisnai bir konuma sahip olduğunu belirtti. AKP politikalarında somutlaşan ‘otoriter uygulamalara karşı olma’ temelinde milyonlarca insanın birleştiğini söyleyen Aytaç, “Bu direniş Erdoğan’ın 2001’den bu yana karşı karşıya kaldığı en güçlü meydan okumayı temsil ediyor. Hareketin en somut şekilde ve en ısrarlı bir biçimde ileri sürdüğü talep, Erdoğan ve hükümetinin istifa etmesiydi. Yani direnişçileri hareket geçiren asıl arzu yeni bir dünya kurmak için iktidar olmak değil, hükümet uygulamalarını olumsuzlamak ve işlemez kılmak yoluyla var olan iktidardan kurtulmaktı” diye konuştu.
"ERDOĞAN’IN GEZİ TUTUMU KAN DAVASINA DÖNÜŞTÜ"
AKP iktidarının ve Erdoğan’ın Gezi Direnişi karşısındaki tutumunun giderek bir kan davası görünümü kazanmasının arkasında çok derin bir siyasi travma olduğuna dikkat çeken Aytaç, “AKP Gezi sürecine kadar kendini Türkiye’yi sivilleştiren, normalleştiren ve demokratikleştiren bir güç olarak sunmakta ve kabul ettirmekte pek de güçlük yaşamıyordu. Bürokratik merkeze karşı çevrenin, seçkinlere karşı halkın, Beyaz Türklere karşı kavruk Anadolu çocuklarının sesi olduğu iddiasıyla oluşturdukları imaj Gezi’yle birlikte tuzla buz oldu. Siyasi iktidarlar kendilerine meydan okuyan toplumsal hareketleri her zaman ‘kökü dışarda olmak’, ‘yıkıcı ve zararlı olmakla’ eleştirirler. AKP uzun iktidar dönemi boyunca bu klişeler bir de şöyle bir boyut kattı: 68’den bu yana Türkiye’de ortaya çıkan bütün toplumsal protesto biçimleri, aslında vesayet rejiminin darbe mekaniği işletirken gerekçe olarak kullanmak amacıyla imal ettiği hareketlerdir. Bütün bir siyasal hayatımızı darbecilik üzerinden temize çeken AKP’nin bu söylemi, Gezi için devreye sokulsa da çalışmadı. Kendi partisinin sesi ve soluğu olduğunu söylediği toplumu sokakta kendi karşısında görünce, Erdoğan ‘diğer yüzde 50’yi evde zor tutuyorum’ demenin ötesinde, yani eylemcileri kanlı bir toplumsal savaş ile tehdit etmenin ötesinde bir şey ileri süremedi” dedi.
“Gezi eylemleri karşısındaki gözü kara tutumun, AKP’nin yaşadığı bu varoluşsal kaygıyla ilgili olduğuna inanıyorum” diyen Aytaç, iktidarın Gezi nefretinin özünün süreçte iktidar blokunun kimliğini kuran söylemin unsurlarını bir arada tutan zembereği dağıtması olarak yorumladı. AKP’nin kendi varoluşunu gerekçelendirebilmek ve siyasi iktidarının meşruiyetini kabul ettirebilmek için Gezi’yi mahkûm ettirmekten başka bir çaresinin olmadığını söyleyen Aytaç şöyle devam etti: “Gezi davasından çıkan tahliye kararları da mahkumiyetin onanması karaları da Türkiye’de yargının siyasallaşmasının geldiği boyutlar dikkate alınmadan anlaşılamaz. Burada milletvekili seçildiği için Can Atalay’ın durumu çok göze batıyor. Onunla ilgili olarak söylenecek şey belli: Milletvekili seçildiği andan itibaren kazandığı dokunulmazlıktan ötürü kendisiyle ilgili tüm yargı kararlarının tekrar bu yasama dokunulmazlığı çerçevesinde değerlendirilmesi gerekiyordu. Bu durum Yargıtay da dahil bütün yargı organlarını bağlayan bir nitelik taşıyor diye düşünüyorum. AYM’nin bu konuda nasıl karar alacağını hakkında kesin bir ön görüde bulunmak mümkün olmasa da bu konuda çok iyimser olmadığımı söylemeliyim. Zira yargı kararları, anayasal yargı da dahil olmak üzere, kelimenin dar ve olumsuz anlamında günübirlik siyasette açığa çıkan dalgalanmaların etkisine çok açık. Öyle olmasaydı, zaten Gezi davasından yargılanan hiç kimsenin mahkûm edilmezdi.”
"GEZİ’NİN MİRASINI SAHİPLENELİM"
“Gezi gibi iktidar olma hedefiyle harekete geçmemiş hareketlerin temel özelliği, merkezsiz ve başsız bir kitlenin kendi kendini organize eden enerjisinden yararlanarak var olmalarıdır” diyen Aytaç, bu tarz hareketlerin arkasında “bir isim” veya insanları çekip çeviren “bir merkez”in olmadığını; olmasının hayatın olağan akışına aykırı olduğunu vurgulayarak, “Ancak yargı süreci bu bilimsel gerçekler karşısında üretilmiş komplo teorilerinin veya delillerin etkisi ve manipülasyonu altında yürütüldü. Buna boyun eğmeyen tek tül yargıçlar çıkınca da ya görev yerleri değiştirildi ya da görevden alındı. Tüm bunlar yürütme ve yargı arasındaki güçler ayrılığını Türkiye için sadece varsayımdan ibaret olduğunu gösteriyor. Yapılacak şey Gezi’nin mirasını sahiplenmektir diye düşünüyorum” dedi.
Evrensel'i Takip Et