07 Ekim 2023 04:26

Mücadelenin önündeki duvar: İşçiler arasında güvensizlik

Üretim ilişkilerine dayanan ve kapitalizmin ekonomik, toplumsal tüm normlarıyla şekillenen bencilliğin yine bu ilişkileri alaşağı edince ortaya çıkardığı dayanışma, beraberlik su götürmez bir gerçek.

Fotoğraf: Birleşik Metal-İş Gebze 2 No'lu Şube

Paylaş

Seren AKKAYA
Eylül TAŞ
Ankara

Asgari ücrete temmuz ayında yapılan zamdan sonra birçok fabrikada ek zam talebiyle başlayan işçi eylemlerine/direnişlerine şahitlik ettiğimiz bir dönemden geçiyoruz. Antep’te Şireci Tekstil işçilerinin kararlı mücadelesi sonucu elde ettiği kazanımlar; buradan Erkaplan ve Artemis işçilerine sıçrayan mücadele; üçüncü ayını dolduracak olan Corning direnişi ve daha birçoğu...

Bu süreçte Ankara Sincan’da işçilerle yaptığımız görüşmelerde, bu mücadele örnekleri sıkça konuştuğumuz konulardan biriydi. İşçilerin ancak bir araya gelerek kazanım elde edebileceğine ilişkin verilen somut örnekler, bir yanıyla bu yol haritasının işçiler tarafından da ‘benimsendiği’ sonucunu gösterebilir. Yalnız bu örneklerde değil; vergilere yapılan zamlar, artan hayat pahalılığı, MESS sözleşmesi taslağının durumu gibi bugün işçiler arasında en yaygın tartışılan konu başlıklarında ‘Birleşmeden değişmez’, ‘Bir şeyler yapmamız lazım’ önerileri sıkça dile getiriliyor. İşçiler arasında birlikte mücadele etmeden yaşam koşullarında herhangi bir iyileşme olmayacağı algısı genel ve geçerli bir doğru halinde.

Ancak bu algının sohbet konusu olmaktan çıkıp bir planın bir direnişin kıvılcımı olamamasının elbette öznel veya nesnel birçok sebebi var. Tartışmalarda sıkça duyduğumuz ve hemen hemen her fabrikada ortaklaşan ‘Buradan bir şey olmaz, burada herkes birbirini satar’ şeklinde güvensizlik üzerine kurulu bir tartışma hakim. Bahsettiğimiz işçi direnişlerinden hareketle, ‘Bir araya gelmek mümkün’ tartışmalarına özellikle bu güvensizlik hali ilk duvarı oluşturuyor.

"SENDİKALAŞALIM DEDİK, BAZILARI İSPİYONLADI"

Örneğin yaklaşık 10 senedir Arçelik’te çalışan bir işçi MESS taslağına dair “Yüzde 100’ün altında bir zammı kabul edemeyiz. Öyle olursa ayaklanmamız lazım. Ama bizim fabrikada bunu kim yapacak? Kimse yapmaz. Eskişehir’de olur Kocaeli’de olur ama bizde olmaz. Biz mesela üç kişi konuştuğumuzda diğer gün sendika uyarıya geliyor. Kendi aramızda konuştuğumuz şeylerin hesabını soruyor” diyor.

Kalyon’da çalışan bir başka işçi de “Bize daha fazla zam yapılması lazım. Bunun için de ses çıkarmalıyız ama biz buraya sendika sokmak istedik, sonra bazıları yönetime ispiyonladı. Başta herkes tamam diyor ama sonrasında kesin satan biri oluyor” şeklinde kaygısını ifade ediyor.

BİRLİK İÇİN GÜVEN SAĞLANMALI

İşçilerin özellikle kendisini ve ailesini düşünerek hareket etmeyi ‘güvenli ve mantıklı’ görmesi oldukça anlaşılır. Uzun yıllardır süren yoksullaşma, geçim kaygısı ile birlikte işsiz kalma korkusu daha cesur adımların önünde bir engel oluşturuyor. Bunun yanında işçinin işçiye duvar olması günlük çalışma hayatında da ortaya çıkıyor. İş arkadaşına duyulan güvensizlik, işçilerin kendi arasındaki rekabet, ispiyonlama ve herhangi bir durumda patrona ve onun fabrika içinde düzeni kuran ögelerine başvurması iş yerlerinde sıkça rastlanan bir durum.

KAPİTALİZM GÜVENSİZLİĞİ YAYMANIN YOLLARINI ARIYOR

Bu durumun sadece maddi kaygılardan beslendiğini söylemek eksik olacaktır. Bahsettiğimiz bireyselleşme eğilimi yeni ve birdenbire ortaya çıkan bir durum değil. Kapitalizm, ortaya çıktığı andan itibaren işçileri birbirlerine karşı duyarsızlaştırmaya, farklı odaklar oluşturarak işçilerin bir araya gelmesini engellemeye çalışmıştır. Bugün açısından bunun en net eğilimi de bencilliği tüm toplum genelinde örgütlemeye çalışmasıdır. İş yerinde de formen, ustabaşı gibi üretim denetçilerinin bir yandan işçiyi birbirine düşman eden uygulamalara hizmet ettiğini görüyoruz. Bu tip işçi tarafından seçilmeyen; yönetim tarafından atanan ara unsurlar gerçeği gizliyor. Örneğin uzun çalışma saatleri, yetersiz molalar gibi işçiyi yıpratan uygulamalarda işçi öncelikle sömürüyü arttırarak kâr eden patron yerine mola süresini uzatan, kendisi kadar hızlı çalışmayan iş arkadaşını suçluyor, çözümü şikayet etmekte buluyor. Bu örneklerin yaşanması işçilerin ahlakı ya da kötü kalpli olmasından kaynaklanmıyor. Bu gibi durumlar patron ve onunla birlikte hareket eden sendikacılar tarafından örgütleniyor.

DAYANIŞMANIN DOĞAL ÖRNEKLERİ

İşçilerin aile yaşantısı, ortaklaşa yaşamdan uzak geçirdikleri bir ömür, daha önce iş yerinde yaşadıkları deneyimler, ülke koşulları gibi birçok maddi olguyu bu güvensizlik zeminine gerekçe olarak sayabiliriz. Ancak gözden kaçırılmaması gereken bir nokta daha var. Günlük hayatın birçok noktasında bu bencillik durumunun aksine birçok küçük dayanışma örneklerini de görüyoruz. İş arkadaşının hatasını düzelten, formen veya ustabaşına karşı arkadaşını uyaran, denetimi haber veren, tutanağını imzalamayan, ağır işi olan arkadaşına yardıma koşan, hastalığıyla ilgilenen birçok yardımlaşma örneği sayabiliriz. Toplumsal üretimin, kapitalizmle beslenen bencilliğinin; birlikte bir hayatı yaratmanın sağladığı dayanışma duygusuyla çelişkisini bu noktada çok net görüyoruz.

Sadece günlük hayat değil elbette. Özellikle işçi direnişleri ve grevler, kazananın sınıf dayanışması olacağını da öğretiyor bizlere. İşçi sınıfının farklı eylemlerinde bencilliğin aşıldığını da somut örneklerden görebiliyoruz.

ÇOĞUNLUĞUN GÜCÜ

Eski bir örnek olsa da ifadesi çok güçlü olduğu için Zonguldak Büyük Madenci Yürüyüşü’nden bir işçinin anlatışı önemli. Yürüyüş esnasında esnafın dükkanlarındaki yiyecekleri kaldırıma koyarak işçilerin yürüyüşüne destek vermesini şöyle açıklıyor: “Biz normalde arkadaşlarla arada maçlara giderdik. Holiganlık, küfür ne desen vardı bizde. Ama direniş alanı çok farklıydı, herkes bambaşkaydı. Esnaf yola peynir koymuş zeytin koymuş herkes sıradan ihtiyacı kadarını aldı ilerledi. Başka zaman biri gider bir bidon zeytinin tamamını alırdı. Kimse arkasındakini düşünmezdi bile.”

Yine bu sefer yakın bir zamanda gazetemizden okuduğumuz bir örneğe yer verelim. Gaziantep Başpınar OSB’de ek zam için iş bırakan, zam talepleri kabul edildikten sonra ise sendikadan istifaya zorlanan Erkaplan işçilerinin ihtiyacı olan yemek, bölgede yaşayan mahalleli tarafından yapılıyor, bu yemekler direniş alanında herkes tarafından birlikte tüketiliyordu. Bu sayede işçilerin grev koşullarında bir masrafı eksiliyor, mahalleli de yanı başında olan hareketi destekliyordu.

Bunları irili ufaklı birçok örnekle genişletebiliriz. Hatta tam tersi durumları gösteren örnekler de sıralanabilir. Ancak üretim ilişkilerine dayanan ve kapitalizmin ekonomik ve toplumsal tüm normlarıyla şekillenen bencilliğin yine bu ilişkileri alaşağı edince ortaya çıkardığı dayanışma ve beraberlik su götürmez bir gerçek. Tüm zenginliği elinde bulunduran azınlık bunu korumak için bencil olmaya mahkumdur. Ancak toplumun ezici çoğunluğunu oluşturan işçi sınıfının azınlık değil çoğunluk olduğu ve bu süreçte birlikteliğinden aldığı güç bencilliğe alan açmayacaktır.

Hareketin öğreticiliği bu anlamda çok önemlidir. Ancak bu yolda işçilerin birbirine olan duvarlarını yıkmak için hareket, beklenilecek bir şey olmamalıdır. Sadece hak talepleri değil birlikte bir hayatı örmek, bunu her türlü araçla göstermek başka bağı da ortaya çıkaracaktır.

Depremde hemen her fabrikadan toplanan yardımlar bunun güzel bir örneğidir. Bunun yanında fabrika içinde işçilerin, yardıma ihtiyacı olan arkadaşlarıyla dayanışması, hatta işçiler arasında düzenlenecek spor turnuvaları dahi bu meselenin önemli çakıl taşları olacak niteliktedir.

ÖNCEKİ HABER

Danıştay İBB’yi haklı buldu: Kanunla belediyelere verilen yetki, yönetmelikle mülki idareye bırakılamaz

SONRAKİ HABER

Arçelik işçisi: Vergi kesintileri ile ücretimiz eriyor

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa