Bütün kış çiçek açan şair: Sennur Sezer
Tarık Özyıldırım, 8. ölüm yıldönümünde Sennur Sezer'i yazdı.
Fotoğraf: Evrensel
Tarık ÖZYILDIRIM
“Evliyim / İki çocukluyum / Ozanım / … / İnsanın insandan korkmasına karşıyım / İşte bunun içindir / Bütün yazıp / Altına imza attıklarım.” Aydınlar Dilekçesi davasındaki ifadesinde kendini böyle tanıtır Sennur Sezer. Adnan Özyalçıner’in deyimiyle Sennur Sezer; şiiriyle eşitsizliğe, özgürsüzlüğe, savaşa bir başkaldırı şairidir. Şiiri; dağlar, ovalar, ırmaklar boyu akıp gider. Bütün bir kış çiçek açar. Doğan Hızlan, Sezer için “Toplumsal olayları, günübirlik siyasi hareketleri izler hatta çoğu zaman onların içindedir. Şiiri eyleme sokar, ya da eylemin şirini yazar” der. Turgut Uyar da “Sennur Sezer, hep çalışanın, emekçinin yanındadır şiirleriyle. En kutsal saydığı şeydir emek” ifadelerini kullanır Sezer için.
YARIM BIRAKILAN ŞİİRLER
Annesinin okuma sevgisi ve Ulus gazetesinin baş makinisti olan dayısının eve farklı türden kitaplar getirmesiyle evde zengin bir kitaplık meydana gelir. Ailenin bir araya geldiği gecelerde, şiirler ve kitaplar okunur.
Sezer’in şiirle temasında en önemli etken annesi Müeyyet Mahbube Hanım’dır. Sezer, annesi hakkında, “Annemin beğendiği şiirlerin yanına kendi yazdıklarını not ettiği bir şiir defteri olması, gizli bir şair oluşu da beni yazmaya özendiren etkenler arasında... Yazdığım şiirler, annemin yarım bıraktığı şairliğini tamamlamak içindir” der.
İlk şiirlerini lise yıllarında kağıda döktüğünü şu şekilde aktarır Sezer: “Yazmanın herkes için bir ifade biçimi olduğunu o zaman, on altı yaşlarında anladım.” Tam bu dönemde, 1959-1964 yılları arasında Haliç’te Taşkızak Tersanesinde ikmal ve muhasebe memurluğu yapar. Tersanede sekiz yüz işçi arasında dört kızdan biridir. Bu tersanede terfi etmesi “kadın” kimliğinden dolayı engellenir. 16 yaşında genç bir kızın çalışma hayatında öğrendiği ilk şey, kadın-erkek eşitsizliği olur.
Sezer’in gözünde ozan, tarihin verdiği görevi üstlenmek zorundadır: “Şiirinde güzel seslerin yer almasını isteyen şairin işi zordur. Çünkü açlığı, savaşları durdurmak için uğraşmak zorundadır.”
OYSA DÜNYA BÜYÜKTÜ VE GÜZELDİ
Sezer, ilk şiir kitabı” Gecekondu”yu TİP’li dostlarının desteğiyle çıkarır: “İlk şiirim, ben lise sıralarındayken yayımlandı; 1958’de. 1964’te Sosyal Adalet dergisinde yayımlanan bir şiirim, Hüseyin Cöntürk’le Asım Bezirci’nin tartışmasına yol açtı. İçerik-biçim tartışmasının zamanı gelmiş olmalı. Tartışma büyüdü. Ve TİP’li arkadaşlarımın para koymasıyla ilk kitabım yayımlandı: Gecekondu.”
İki yıl sonra bir başka şiir kitabıyla karşımıza çıkar: “Yasak” Umudun yasaklanmasına, sevginin yasaklanmasına, kitapların yasaklanmasına karşı “Biz korkularımızı büyüttük / Sabahlara… / Oysa dünya büyüktü ve güzeldi” diyerek yarınları işaret eder.
BİR SÖZLE KURULDU DÜNYA
İlk iki şiir kitabının üzerinden 11 yıl geçer. Emek arkadaşı Öykü Yazarı Adnan Özyalçıner’in eşi etiketinden kurtulmak ve kendini geliştirmek adına 11 yıl sonra “Direnç”le okuyucuya merhaba der. Ve anneliğin verdiği umutla daha dirençli şiirler yazar çocukları için, dünya çocukları için.
Sezer’in şiirlerinin tek bir ortak yurdu vardı, o da bütün dünyaydı. İspanya hapishanelerinde idama mahkum edilen kadınların diliydi şiiri, Angola’da açlıkla sınanan, öldürülen genç bedenlerdi, Bosna’da kadın ve çocukların sessiz çığlığıydı.
Erkek egemenliğine karşı horlanan, yalnızlaştırılan, sızılarıyla baş başa bırakılan kadınları şiirinin kadrajından hiç çıkarmaz: “Bir erkek doğum ağrılarını bilemez / Ne de bir yalnızlığı” Şiirin bir kavgası olduğunu anlatır yasaklara, ölümlere, bir daha eve dönmeyecek babaların çocuklarına…
BİR SABAHIN ÜÇ KAPISI VAR
Sezer, 1982’de “Sesimi Arıyorum” diyerek ateşle ve acıyla sınanan Gülten ablasına, Gülten Akın’a bir selam gönderir umutsuzluğun yasak olduğunu söyleyerek. “Bir Sevgi Şiiri”yle emek arkadaşı Adnan Özyalçıner’e seslenir: “Bir sevgi şiiriyle başlamalıyım / Silah arkadaşım benim / Silahı halka güvenmek olan / Silahı yaşamak olan.” Ne zaman Adnan Özyalçıner’in hikayelerini okusam Sennur Abla’nın mısraları gelir aklıma, birbirlerine tutunmuş bırakmamacasına, ne güzeldir böyle sevmek birbirini yarım asır boyunca.
PAYLARI KARINCALAR KADAR
Daha sonra “Afiş” ve “Kirlenmiş Kağıtlar” yayımlanır. Kadınları değersizleştiren erkeğe “Ah bir kadından doğmasaydınız keşke” diye seslenir Sezer. Sennur Sezer, “Dilsiz Dengbej”le bir Kürt anlatısından yola çıkarak sessizliğe bürünmüş Anadolu kadınının dramını gözler önüne serer. Sivas’tan Dersim’e; Çorum’dan Lice’ye “Bir Yudum Su” ister onulmaz yangınlara. Asım’a, Nesimi’ye, Uğur’a, Behçet’e, Metin’e, kısacası ölüme “Kuş sesleri getiriyorum / Çiçek kokularını / Ağıt yerine” der çünkü bilir ki insanlar ölse de “Kitaplar ölmez.”
LEKESİ ELLERİNİZDE
Filistin’i de unutmaz Sezer, acı neredeyse yüreği de ordadır. Bir parçası Filistinli çocuklardır, Filistinli kadınlardır ve onların duyulmayan çığlıklarıdır: “Yankısı dağlardan çöllere düşen bir çığlık: Filistin!.. Filistin!.. Filistin!.. Filistin!.. Filistin!.. Lekesi ellerinizde”
“İzi Kalsın”la bütün zulmün, yasakların, işkencelerin, mahpuslukların, savaşların payında herkesin izi olduğunu dile getirir. Sennur Sezer, bir söyleşi sırasında Belinski’den alıntı yaparak şiirini “İnsanların acılarını önce kendinde keşfetmek ve şiirsel bir biçimde bu acıları dile getirmek” şeklinde tarif eder.
DEMEK Kİ VAKİTTİR
Bir sabah uykusundan uyanamaz Sennur Sezer. Adnan Özyalçıner “Şimdi halının üstünde boylu boyunca yatıyordun. Yüzünde o bildik gülümsemen. Ben üstüne eğilmiş. ‘Soluk al Sennur, soluk al!’ diye çırpınıp dururken Ahmet’e cankurtaranı çağırmasını söyledim. On beş dakika içinde geldi cankurtaran. Bense seni öpüp koklayarak daldığın derin uykudan uyandırmağa çalışıyordum. Uyanmadın, uyandıramadım” der. Sennur Sezer, 7 Ekim 2015 sabahı, demek ki vakittir diyerek Nâzım ormanına doğru yolculuğa çıkar, umudu gülen gözlerinde…