Sabahattin Ali’yi kim öldürdü?
Gözde Tüzer, Gökçer Tahincioğlu'nun "Sabahattin Ali'yi Ben Öldürdüm" romanına dair yazdı.
Fotoğraf: Ömür Ünver
Gözde TÜZER
Ölümü kabullenmek oldukça zor. Ölümün kendisi de zaten bir tuhaf. Bir gün var olan biri, ertesi gün yok. “Birazdan arar sorarım” dediğiniz birinin sesini bir ömür duyamayacaksınız artık. “Yokluğa alışmak” demişti bir arkadaş. Ne kadar doğru… Ölüm, kalanlar için, o yokluğun verdiği boşlukla bir arada yaşamak çoğu zaman.
Ölenin ardından ağıt yakmak geleneklerde var elbet. Ama adalet… Mesela eşiniz ya da oğlunuz biri tarafından öldürüldüyse adaleti nasıl sağlayacaksınız? Şenyaşar ailesi mesela… Urfa Suruç’ta seçim çalışması sırasında eşi ve iki oğlu öldürülmüştü. 2018’den beri adalet arıyor.
Ya da Ankara Gar Katliamı… 103 kişi 10 Ekim 2015’te patlayan bombalarla hayatını kaybetmişti. Dönemin Başbakanı Ahmet Davutoğlu, katliama ilişkin “kokteyl terör” yorumunda bulunmuştu. Peki o teröristler Ankara’ya kadar nasıl ulaşmıştı, nerelerden geçmiş, kimlerle görüşmüştü? (Hoş bu günlerde bu soruları soran gazetecilere adliye yolu gözüküyor ya, neyse…)
Tabii bir de “kaybolanlar” var bizim ülkemizde. Aslında failleri çok meşhur olan “faili meçhuller.” Cumartesi Anneleri/İnsanları var mesela. 1995’ten bu yana her cumartesi Galatasaray’da gözaltında kaybedilen ya da “faili meçhul” cinayetlere kurban giden yakınlarının faillerini arıyorlar. (Onlar da şimdilerde Galatasaray Meydanı’na sokulmuyor.)
FAİLİ ‘MEŞHUR’ CİNAYETLER
Ülke tarihi zaten siyasi ya da faili meçhul cinayetlerle dolu… Hrant Dink, Uğur Mumcu, Musa Anter, Abdi İpekçi ve daha niceleri… Geriye doğru gidince Türkiye tarihinin ilk siyasi cinayetlerinden biri de çıkıyor karşımıza. Sabahattin Ali… Kuyucaklı Yusuf, İçimizdeki Şeytan ve Kürk Mantolu Madonna romanları, onlarca öykü, yüzlerce yazı… Türk edebiyatına neredeyse şekil veren ve bir anda “milli hislerle” öldürülen Sabahattin Ali… Katili Ali Ertekin “Milli hislerle öldürdüm” dese de takipler, fişlemeler, cezaevleri öyle olmadığını açıkça gösteriyordu. Ölümü üzerine binlerce haber, yüzlerce yazı, onlarca kitap yazıldı. Ailesiyle ve katilinin ailesiyle görüşüldü. ‘Yeni ne olabilir’ derken Gökçer Tahincioğlu’nun “Sabahattin Ali’yi Ben Öldürdüm” kitabı İletişim Yayınlarından çıktı. Kitapta pek çok yeni bilgi de yer aldı.
BÖCEK VE DEĞİŞİM
Geçmişle bugünü, gerçekle kurguyu harmanlayan kitapta; gazeteci kahramanımız bir yandan Sabahattin Ali cinayetinin izini sürerken, bir yandan “trafik kazası”nda kaybettiği ablasının yaşadıklarını, adalet arayışını, sistemin bozukluklarını ve kendini anlamaya çalışıyor. Ama her şey, Franz Kafka’nın “Dönüşüm”ünden beri kişisel değişimin simgesi olarak kullanılan böcek metaforuyla başlıyor. Eve gelen bir hamamböceği, kahramanımızın kendisiyle yüzleşmek zorunda kalmasına neden oluyor.
MARİA PUDER’İN KIZI, MACİDE VE PEŞKİR YUSUF
Tahincioğlu, romanın ön sözünde İspanyol Yazar Javier Cercas’ın Sahtekâr romanında geçen “Hakikat öldürür, kurmaca kurtarır” sözlerine yer veriyor. Cercas, Tahincioğlu’na esin kaynağı olmuş mudur bilinmez ama etkilerini görmek mümkün. Zira romanda, kahramana Sabahattin Ali’nin kahramanları da eşlik ediyor. Kimi zaman “Çaydanlık” öyküsünden Satılmış çıkıyor karşımıza, kimi zaman “Duvar” öyküsünden Kâfir Arap, bazen “Hanende Melek” öyküsünden Melek ile tanışıyoruz, bazen “Selam” öyküsünden Peşkir Yusuf’la… Sonra karşımıza İçimizdeki Şeytan’dan Macide, Bedri ve Ömer çıkıyor. Ama en son Kürk Mantolu Madonna’dan Maria Puder’in kızıyla tanışma imkanı buluyoruz.
Kitabın en büyük etkilerinden biri de bugünü de geçmişle bağlaması oluyor. Bir yandan Sabahattin Ali cinayetinin izini sürerken, adaletin nerede olduğu sorusu da okuyucuya sorduruluyor. Örneğin ablasının trafik kazası yapmasına sebep olan gençlere dair ilk akla Rakel Dink’in “Bebekten katil yaratanlar” sözü geliyor. 10 Ekim Katliamı’nı ise kendi tecrübelerinden anlatıyor roman kahramanı.
‘YENİ NE VAR Kİ’ İLE BAŞLAYAN HİKAYE
Peki neden yaşantısı, sürgünleri, kitapları ve ölümü üzerine yüzlerce yazı yazılan Sabahattin Ali bir kez daha anlatılıyor? Bu noktada Tahincioğlu ve roman kahramanı gazetecinin benzeştiğini düşünmek mümkün. Kitapta Sabahattin Ali’nin ailesiyle görüşmek isteyen gazeteciye Ali’nin ailesi “Yeni ne var ki, yazacaksınız?” diyordu. Tahincioğlu aileden bu cevabı duyduğunu da duvar.com’a verdiği söyleşi de şöyle anlatıyor: “Ailesi ile uzun yıllar önce başka bir kitap çalışması nedeniyle yaptığım görüşmelerden kaynaklı. O görüşmelerde, ‘Yeni ne var ki, neyi yazacaksınız?’ cümlesini duymamdan… Paralel olarak ailenin gerçekten de haklı olmasından… Bu cinayeti araştırmak, cinayetten 75 yıl sonra bile, benim bu konularla yıllardır çok ilgili olmama, bunlar üzerinde çalışıyor olmama rağmen, derin devletin, Gladio’nun ne olduğunu net biçimde görmemi sağladı.”
YENİ BELGELER
Kitapta cinayetle ilgili iddiaları aydınlatabilecek nitelikte daha önce yayımlanmamış belgeler yer alıyor. Bunlar arasında en dikkat çeken ise fişleme belgeleri. Kimler yok ki fişlenenler arasında… Sabahattin Ali’nin kaçması için yardım eden Adalet Cimcoz, Mehmet Ali Cimcoz’un yanı sıra dönemin aydın ve yazarları Nâzım Hikmet, Necip Fazıl, Yusuf Ziya Ortaç, Bedri Rahmi Eyüboğlu, Necati Cumalı, Cevat Şakir, Vâlâ Nureddin, Nihal Atsız, Falih Rıfkı Atay, Zekeriya Sertel, Sabiha Sertel, Suat Derviş, Sabri Esat Siyavuşgil’in de aralarında bulunduğu pek çok isim... Bu belgeler, Sabahattin Ali’nin ölümünden çok önceden başlayarak takip edildiğini, her adımının izlendiğini, görüştüğü herkesin isim isim bilindiğini de gösteriyor. Üstelik bu belgelerin Ali’nin ölümünden sonra düzenlenerek yetkili makamlara bilgi amaçlı gönderildiği de biliniyor. Romanda ayrıca emniyet sorgu tutanakları da var. Hatta cinayetle biten yolculuktaki kamyon şoförünün konuşmaması için tehdit edildiği, yazarın öldürüldüğünün devlet tarafından ilk andan itibaren bilindiğinin kanıtı gibi.
Romanın, ‘yazı dizisi’ başlıklı bölümünde ise yaklaşık 40 sayfadan oluşan yeni bilgi ve belgelere yer veriliyor. Ayrıca bu belgelerin önemi ve anlamı da aktarılıyor okuyucuya.