10 Ekim 2023 04:10

Kıdem tazminatı kırmızı çizgimizdir

Artık geçmişte kazandığımız haklarımızı korumaya çalışmak yerine yeni taleplerle rejimde gedik açmaya, işçi sınıfını yeniden siyaset arenasına sokmaya çalışmalıyız.

Fotoğraf: Hasret Gültekin Kozan/Evrensel

Paylaş

İzmir’den bir belediye işçisi

15 Haziran 1936 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren kıdem tazminatı o gün bu gündür işçi sınıfı, devlet aygıtı ve sermaye sınıfı arasında tartışmalara konu olagelmiştir. Patron takımı kıdem tazminatından her zaman şikayet etmiş, işçi sınıfı örgütlü mücadelesiyle hakkına sahip çıkmıştır.

Yıllar içerisinde ciddi değişimler geçiren kıdem tazminatı son halini 12 Eylül cuntasıyla almıştır. 24 Ocak kararlarını hayata geçirebilmek, işçi sınıfı örgütlülüğünü dağıtmak, yükselen sosyalist mücadeleyi ve toplumsal muhalefeti bastırmak için gerçekleştirilen 12 Eylül darbesi, bir tokat da kıdem tazminatına atmıştır. Kıdem tazminatına “En yüksek devlet memurunun bir hizmet yılı için alacağı emeklilik ikramiyesini geçemez” şeklindeki sınır 12 Eylül cuntacılarınca getirilmiştir.

20 yıllık iktidarı boyunca birçok kez kıdem tazminatını hedef alan AKP iktidarı, “Faiz sebep, enflasyon sonuç” teziyle çıkarılan ‘ekonomik kriz’ (servet transferi) sonucu hazinenin boşaltılmasıyla birlikte kıdem tazminatını tekrar hedef tahtasına koydu. Orta vadeli program kapsamında ortaya atılan ‘kıdem tazminatı fonu’ taslağını incelediğimizde net olarak şunları görebiliriz.

Mevcut durumda 1 yılını dolduran işçi kıdem tazminatından yararlanırken, fondan yararlanmak için 10 yılın dolması gerekiyor. Tazminat halihazırda her hizmet yılı için 1 brüt ücrete tekabül ediyor. Taslağa göre patron bunun yarısı kadar bir ücreti fona yatıracak. Geçmiş fon deneyimlerimize baktığımız zaman paranın nereye harcanacağını bilmiyoruz. İşsizlik Fonunun patronlara teşvik olarak dağıtılması, deprem sigortalarının duble yollara harcanması gibi...

Düzenli olarak holdinglere/şirketlere vergi indirimi uygulayan AKP iktidarının, kıdem fonu ödemelerini yapmayanlara da kolaylık sağlayacağını tahmin etmek zor değil. Yani işçiler 20-30 yıl çalıştırılıp kasada para yok bahanesiyle emekli edilebilir ya da işlerinden atılabilir. İş kanunu, yargı, kolluk gücü sermaye sınıfının arkasındayken işçinin iş güvencesi için sırtını dayadığı son nokta kıdem tazminatıdır. Onun da elinden alınmasıyla birlikte iş güvencesi adına ortada hiçbir şey kalmayacak.

Kıdem tazminatı konusunda direnmek için yeterince sebep saydık sanırım. Peki başka ne yapabiliriz? Bence artık geçmişte kazandığımız haklarımızı korumaya çalışmak yerine yeni taleplerle rejimde gedik açmaya, işçi sınıfını yeniden siyaset arenasına sokmaya çalışmalıyız. Kıdem tazminatı mücadelesiyle başlayarak, savunan değil talep eden bir pozisyon almalıyız. Örneğin; kıdem tazminatına uygulanan tavan kaldırılmalı, haftalık 45 saat mesai 40’a düşürülmeli, Asgari Ücret Tespit Komisyonu dağıtılmalı.

TÜİK, üç büyük sendika konfederasyonu ve bağımsız (uluslararası) bir araştırma grubunun belirleyeceği ekonomik endeks verilerine göre asgari ücret hiçbir zaman yoksulluk sınırında olmayacak şekilde yasal güvenceye alınmalı. Bir iş yerinde 1 yıldan fazla çalışan işçi toplu iş sözleşmesi olmasa bile yoksulluk sınırını almalı gibi talepleri örgütleyerek artık saldırıya karşı savunma pozisyonundan çıkıp atağa kalkmalıyız. Çünkü 20 yıllık AKP iktidarı boyunca öğrendiğimiz çok net bir şey var; “Bunu da yapamazlar artık” dediğimiz ne varsa yaptılar.

ÖNCEKİ HABER

Okul masrafları velilerin sırtına bindi: İki işte çalışıyorum ancak yetişiyorum

SONRAKİ HABER

Sağlık emekçileri, saldırının yaşandığı ASM önünden seslendi: Şiddet varsa hizmet yok

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa