13 Ekim 2023 21:48
/
Güncelleme: 20:51

Siyonist saldırı son bulsun, Gazze’deki abluka kalksın!

Buluştuğumuz alanlarda İsrail işgalinin son bulması için, Türkiye’nin İsrail ile olan anlaşmalarının iptal edilmesi için mücadeleyi büyütelim. 

Siyonist saldırı son bulsun, Gazze’deki abluka kalksın!

Arşiv | Fotoğraf: Mohammed Hammou/AA

Sinancem ALİKOÇ

Ankara

7 Ekim günü Hamas’a bağlı El Kassam Tugayları, “Aksa Tufanı Operasyonu” adıyla İsrail’e yönelik bir saldırı başlattı. Operasyon yüzlerce sivil ve askerin ölmesi ve önemli bir bölümünün kaçırılması ile sonuçlandı. Hamas’ın IŞİD’e benzer yöntemlerle vahşi uygulamalarla yaptığı bu saldırı dünyanın gündemine oturdu. Tabii bunun Siyonist propagandanın yalanları ile beslendiğini ifade etmek de gerekir. Elbette bu saldırılarda uygulanan yöntemlerin bir bölümü, Hamas’ın radikal İslamcı-cihatçı dünya görüşünün bir yansımasıdır ve kabul edilmesi mümkün değildir. Ancak bir savaş makinası olarak kendini sürekli güçlendiren, saldırıları mazlum Filistin halkına dur durak bilmeyen İsrail devleti, operasyon sonrası saldırılarını yeni bir boyuta taşıdı. Uzun yıllardır süren Gazze’ye yönelik saldırıların dozu olabildiğince arttı. İsrail Başbakanı Netanyahu, saldırıları “Gazze’yi taş yığınına çevireceğiz” ifadeleri ile Gazze’ye yönelik hava saldırısını başlatmıştı. İsrail Savunma Bakanı Galant ise Nazileri aratmayan ifadeler ile Gazze’ye yönelik saldırıları İsrail halkı içinde meşrulaştırmaya çalışıyor. Ne tezat!

Günlerdir Gazze’ye elektrik, su, gıda, enerji ulaşmıyor. Ulaşan tek şey İsrail devletinin bombardımanı. Durumun vahameti, çeşitli dijital platformlara düşen teyitli video ve görsellerden görülebilir. Siyonist İsrail devleti, her fırsatta yardıma gelecek kamyonları dahi vuracağını, Gazze’de bir katliamı büyüteceğini ifade ediyor. Emperyalist devletler, İsrail devletinin bu barbar saldırganlığını görmezden geliyor ve Hamas’ın “operasyonunu” gerekçe göstererek İsrail devletine tam desteklerini açıklıyor. Fransa ve Almanya, Gazze’deki katliamlara karşı İsrail devletini protesto etmek amaçlı yapılan eylemleri yasakladı. ABD bir savaş uçağı gemisini Doğu Akdeniz’e intikal ettirdi. İngiltere ise donanma gemilerini yine bu bölgeye sevk edeceğini açıkladı. Erdoğan yönetimi ve Körfez’deki Arap yönetimlerinin bir bölümü “karşılıklı itidal” çağrısında bulundu. Bu tutum ise açıkça İsrail burjuvazisinin Siyonist saldırganlığının önüne geçmiyor, onu destekliyor. Sonuç olarak Hamas’ın saldırısını adeta bir fırsata çeviren İsrail Siyonizmi ve onun destekçisi emperyalist kuvvetler Gazze’de Filistin halkına insanlık dışı bir zulüm yaşatıyor. Bunun durdurulması için dünya halklarının dayanışması ise esas ihtiyaç.

GAZZE 17 YILDIR ABLUKA ALTINDA!

Filistin halkına destek ve dayanışmanın örgütlenmesi gerektiği gerçeği, Türkiye’de de “Ama bu Hamas’ın saldırısına destek vermek olmaz mı?​” gibi soruları da karşımıza çıkarıyor. Bu gibi itirazlar ve çekinceler bir süre sonra Filistin halkı ile dayanışma düşüncesinin toptan terk edilmesi ile sonuçlanıyor. Bu durum için dünya genelinde emperyalizmin desteklediği Siyonist propagandanın başarılarından biri denilebilir. Sadece Hamas’ın operasyonun vahşi boyutunun öne çıkarılması, İsrail’in işgalinin sistematik, vahşi saldırılarının önüne geçiveriyor. Bir şeyin hangi işlevlerle hangi imkânlar barındırdığının anlaşılması onun hangi koşullarda doğup geliştiğine bağlı tartışılmalıdır. Şimdi durum şudur; Filistin halkı kendi topraklarının %85’inden sürülmüş, yaşam Batı Şeria’nın tecrit edilmiş kasabalarına ve Gazze Şeridi’ne sıkışmıştır. İsrail burjuvazisinin saldırgan tutumu özellikle Altı Gün Savaşı’ndan sonra yeni bir boyut kazanmış, anlaşmaları hiçe sayan tutumu ile Filistinlilerin topraklarını -en ağır savaş hamlelerini kullanmaktan çekinmeden- adım adım işgal etmiştir. Filistinlilerin ağır çoğunluğu kendi yaşadığı topraklardan göç etmek durumunda kalmıştır. Özellikle 2007’den beri Gazze karadan, denizden ve havadan abluka altında. Gazze Şeridi’ndeki Filistinliler yeraltı tünellerinden gelecek yardım ile ayakta kalabiliyorlar. Suyun ne zaman musluklardan akacağı belli olmayan, elektriğin sürekli olmadığı gıdanın ancak yardım gelirse erişilebildiği bir “kamp”ta yaşıyorlar. İşte bu zulmün içinden Filistin halkı kendi içinden direniş örgütleri çıkardı. İsrail zulmünün yarattığı koşullar bu şekilde imkân ve işlevler çıkardı. Bunlardan biri de Hamas. Hamas’ın bu kadar palazlanmasının, öne çıkmasının CIA ve İsrail gizli servisi MOSSAD tarafından desteklenmesi ile ilişkili olduğu biliniyor. Neden mi? 90’lı yılların ortalarına kadar Filistin direnişinin en güçlü örgütü konumundaki El Feth adıyla da bilinen Filistin Ulusal Kurtuluş Hareketi’nin etkisini kırmak isteyen İsrail Siyonizmi, Hamas’ı güçlendirecek pozisyon aldı. Bugün gelinen noktada Hamas önemli ölçüde Katar ve İran’a bağlı şekilde pozisyon alıyor.* Aslında bu bakımdan Filistin direnişinin mirasının temsilcisinin Hamas olmadığı gerçeği ile karşı karşıyayız. Dolayısıyla, Filistin direnişini desteklemek Hamas’ı ve onun yöntemlerini desteklemek anlamına gelmez. Aksine geniş kesimlerin Filistin direnişini sahiplenmesi, Filistin halkının daha ilerici bir mücadele hattını izlemesine destek olur. 

İSRAİL BURJUVAZİSİ VE BENİMSEDİĞİ SİYONİZM ORTADOĞU’NUN EN GERİCİ UNSURLARINDANDIR!

Siyonist propaganda, dünya -ve tabii Türkiye’nin de- halklarının Filistin halkı ile dayanışma içinde olmasını engellemek için elinden geleni yapıyor. Ne hikmetse hiç temeli olmayan fikirler bir anda değer görüyor. Mesela İsrail devletinin Ortadoğu’daki tek demokratik, modern ve laik devlet olduğu düşüncesi… İsrail burjuvazisi ve benimsediği Siyonizm, temel hareket alanını Filistin halkının tecrit ve tehcir edilmesi, katledilmesi üzerine kurmuştur. İsrail devleti kurulduğu günden bu güne Filistin halklarına eşit ulusal haklar tanımıyor, onların yaşam haklarını hedef alıyor. Buradaki temel dayanak noktası olan Siyonizm, İsrail halkına “vadedilmiş toprakların”, tüm Filistin halkını katletmek pahasına ele geçirilmesini örgütlüyor. Yani İsrail devleti, ne demokratik ne de laik bir pozisyon almış durumdadır. Onun modernliği ise ancak savaş makinelerinde, ağır savaş sanayi hamlelerinde ve İsrail burjuvazisinin çıkarları için geçerlidir. Yani, İsrail burjuvazisi ve benimsediği Siyonizm Ortadoğu’nun en gerici unsurlarından bir tanesidir.

Bu tartışmaların kendi kendine örgütlenmesi elbette mümkün değildir. Özel olarak burjuva muhalefetinden görünen, “milliyetçi” oldukları iddiasıyla hareket eden partiler ve onların gençlik kolları bu tartışmaları örgütlüyor.  İşçi emekçiler ve onların genç kuşakları arasında “Araplar Osmanlı’yı sattı”, “Filistinliler, İsrail’e topraklarını sattı” gibi mesnetsiz, tarih biliminin getirilerinden yoksun iddialar, göçmen düşmanlığı ile harmanlanıp Filistin halkı ile dayanışmanın önüne geçilmeye çabalanıyor. Örneğin, İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, Filistin halkının uğradığı zulmü gündeme almaktansa, iktidarı adım atmaya çağırmaktansa tercihini “Türkiye'deki Suriyeliler ülkelerindeki savaştan kaçtılar bari Gazze'de gidip İsraillileri vursunlar. İlk arabaları da ben tutuyorum” ifadeleriyle Suriyeli göçmenleri hedef göstermeyi tercih ediyor.

Dayanaksız tarihi iddialarla Araplara yönelik ırkçılığa zemin hazırlayan, “elimize kendi bayrağımızı alalım, gerisi bizi alakadar etmez” ifadesine kadar varan bu tür yaklaşımlara karşı Türkiye gençliği uyanık olmalıdır. Çünkü İsrail burjuvazisinin uzlaştığı emperyalizm ile ortaya koyduğu gericilik, tüm bölge hatta tüm dünya için tehdit durumundadır. İsrail devletinin vahşi saldırıları aracılığıyla yaydığı gericilik bu sebepten mahkûm edilmelidir, milliyetçi duygular, hamasi söylemler ile hareket etmek Türkiye gençliğinin kendi geleceğini de bu sebepten ateşin içine atmasıdır. Filistinlilerin özgürlük mücadelesi aynı zamanda tüm dünya halklarının mücadelesidir. ABD emperyalizmi başta olmak üzere tüm egemen emperyalist devletlerin ve İsrail Burjuvazisinin kaybetmesi dünyada işçiler, emekçiler ve onların genç kuşakları için kazanım olacaktır. Türkiye gençliğinin bu dönemde eline alması gereken tek şey, kendi ülkesindeki, sınır ötesindeki ve denizler ötesindeki sınıf kardeşlerinin elidir.

ERDOĞAN YÖNETİMİNİN TUTUMU İSRAİL SALDIRGANLIĞINA ZEMİN HAZIRLIYOR!

Körfez’deki Arap ülkelerinin yönetimlerinin bazıları gibi, Erdoğan yönetimi de karşılıklı itidal çağrısı yaptı. Cumhur İttifakı bloğundaki çeşitli partiler İsrail karşıtı -esası itibariyle antisemittik- açıklamalar yapıyor, iktidar yetkilileri daha ağır eleştirilere vardırıyor. Hatta bizatihi Erdoğan, İsrail örgüt gibi davranırsa, örgüt muamelesi görürdiyebiliyor. Ancak hala esas çizgisi İsrail ile ilişkilerini koparmama ve Filistin’e sadece hamaset ile destek verme noktasında. Erdoğan yönetiminin bu tutumu İsrail devletinin azgın saldırılarına alan açmaktadır. Hamasete dayalı söylemlerin Filistin halkına hiçbir yararı yoktur. İsrail ile olan ikili anlaşmalar iptal edilmeden gerçek bir tutum alınmış olmaz. Erdoğan yönetiminin İsrail ile her türlü bağımlılık ilişkisi sürerken Filistin halkı ile dost olması mümkün değildir. Haşmetmeapları ve kabinesi böyle bir çabanın içinde olmak bir yana dursun kendi yayılmacı emellerini Ortadoğu’nun başka bir mazlum halkı olan Kürtlere yönelik baskı ve saldırılarla destekliyor. Dışişleri Bakanı Fidan’ın Rojava’da altyapı ve üstyapı tesislerinin hedef alınacağına dair açıklamaları, sınır ötesi operasyonlarla sivil yerleşim yerlerinin, halkın gereksinimlerini sağlayan alt yapı, üst yapı tesislerinin bombalanacağına işaret ediyor. Tek adam yönetimi sınır ötesi operasyonlarını durdurmalıdır. Bu tutumu sürdüren bir yönetimin Filistin meselesinde tutarlı, halktan yana davranması beklenemez.

EMPERYALİSTLER BÖLGEDEN ÇEKİLMEDEN BARIŞ MÜMKÜN DEĞİLDİR!

Gazze’ye yönelik saldırıları emperyalist çatışmaların Ortadoğu dışındaki bölgelerde de yoğun olduğu bir dönemde gerçekleşmektedir. Ermenistan-Azerbaycan krizi, Suriye, Türkiye’nin Irak ve Suriye’de Kürt bölgelerine yönelik saldırıları… Bunların tamamını bir bütün olarak ele almak zorundayız. Emperyalistler ve işbirlikçiler dünyayı ve bölgeyi paylaşım mücadelelerinin alanı yaparak dünya halklarına kan, zulüm, yoksulluk ve yıkım getirmektedir. Girişte emperyalist devletlerin, İsrail devletinin Gazze’ye yönelik yaklaşımlarını özetledik. ABD emperyalizmi bölgede hasar gören egemenliğini güçlendirmek için adım atıyor.** Almanya, Fransa ve İngiltere ise işbirlikçi İsrail hükümeti ile olan anlaşmalarının güçlenmesi ve bölgedeki hâkimiyetlerinin bekası için çabalıyorlar. Batı emperyalizmi pozisyonunu böyle alırken Rusya’da Putin yönetimi ise ABD’nin yayılımını dizginleme politikası gereği “itidal” çağrılarını yineliyor, direniş eksenine mevzi kazandıracak bir hat izliyor, çıkarları gereği doğrudan İsrail burjuvazisinin saldırganlığını hedef alan bir tutum içine girmiyor. Görüldüğü üzere emperyalistler ve onların bölgedeki işbirlikçileri için Filistin sorunu bölgenin yeraltı ve yer üstü kaynaklarının sömürülmesi ve pazar sorunudur. Bu bakımdan emperyalistlerin bölgedeki egemenliği sürdüğü sürece Filistin halkı başta olmak üzere bölge halklarının gerçek manada özgür olması mümkün değildir. Aynı zamanda bölgede emperyalistlerin varlığı devam ettiği sürece, Filistin’de iki halkın eşit haklara sahip olduğu kalıcı bir barış tesis edilemez. Yani Filistin halkı ile dayanışmanın güçlendirilmesi antiemperyalist bir mücadele hattına bağlıdır. Çeşitli emperyalist bloklarla bağımlılık içinde olan hiçbir hat gerçek özgürlük ve barışı kazanamaz. Türkiye gençliği, sadece ülkesi içindeki emperyalizmin defedilmesi için değil aynı zamanda bölgedeki emperyalist egemenliğin tümüyle dağıtılması mücadelesini vermelidir. Bunun başında Türkiye’nin sınır dışındaki askeri varlığını geri çekmesini talep etmek gelir.

FİLİSTİN MESELESİNDE ÇÖZÜM NE?

Tüm bu tartışmaların ışığında Filistin meselesinde çözüm nedir? İlk olarak İsrail saldırganlığı durmalı ve Gazze’deki abluka derhal kalkmalıdır. Bu meselenin en acil çözülmesi gereken düğümüdür. Filistin halkının insanca yaşayacağı ekonomik ve sosyal koşullar için her türlü destek örgütlenmek zorundadır. 75 yıldır süren bu savaşın son bulması için ise ilk koşul İsrail işgali durmalı, Filistin halkına tam ulusal hak eşitliği sağlanmalıdır. Devlet kurma hakkı dâhil olmak üzere Filistin halkının kendi kaderini tayin etme hakkı tanınmalıdır. Filistin ve İsrail halkı eşit siyasal haklara sahip olarak İsrail devletinin işgal altında tuttuğu toprakların kaderlerini ortaklaşa belirlemelidir. Filistin meselesinde hem acil hem de kalıcı çözüm için atılacak adımlar işte bu kadar basittir. Bu adımların atılmasının önündeki engeller ise emperyalistlerin ve bölgedeki işbirlikçilerinin çıkarlarıdır.

Emperyalistler ve işbirlikçiler çıkarlarından bir günde vazgeçecek değiller. Filistin halkı ile dayanışmak dünyadaki işçi emekçilerin emperyalizme ve kendi ülkelerindeki işbirlikçilerine karşı mücadelesi ile mümkün. İsrail burjuvazisi ve benimsediği Siyonizm’inin sonu gelmeyen saldırıları ancak bu şekilde durabilir. Türkiye gençliği de sorunu böyle kavramalı, dayanaksız iddialarla süslenen propagandalara karşı uyanık olmalı. Kendi talep mücadelesi için bile geçerli olan şeyin dayanışma olduğu düşüncesi ile hareket etmelidir. Türkiye gençliğine çağrımızı bir kez daha yenileyelim, buluştuğumuz alanlarda İsrail işgalinin son bulması için, Türkiye’nin İsrail ile olan anlaşmalarının iptal edilmesi için mücadeleyi büyütelim. 

 

*Meselenin tarihsel boyutunun maalesef yazının gerekli hacmi nedeniyle tam teşekküllü ele alamayacağız. Ancak aktüel duruma dair değerlendirmeleri tarihsel atıflarla okumak isteyenler gazetemiz yazarı Mustafa Yalçıner’in “Müesses nizam, İsrail ve Filistin direnişi” başlıklı yazı dizisine göz gezdirebilirler.

**https://www.evrensel.net/yazi/93735/bolgeye-buyuk-askeri-yiginak-yapan-abd-bolgede-egemenligini-yenileme-pesinde

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Padişah yetkisi

Padişah yetkisi

Devlet Denetleme Kuruluna verilen sınırsız kayyım yetkisiyle Cumhurbaşkanı, bir talimat vererek kamu kuruluşlarından belediyelere, sendikalardan meslek odalarına ve barolara kadar tüm kurumların yönetimlerini, yargı kararına gerek olmadan görevden alabilecek. Prof. Dr. Metin Günday “Bu bir kayyım yetkisi. Anayasa’ya aykırı” dedi.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
Kara Harp Okulu mezuniyet törenindeki kılıçlı yemin nedeniyle 5 teğmen ordudan ihraç edildi.

Evrensel'i Takip Et