15 Ekim 2023 06:08

Bir çağrı ozanı: Fakir Baykurt

Yoksul bir ailenin çocuğu olan Fakir Baykurt, ölen babasının onun için sarf ettiği sözler hep kulaklarındaydı: “Bu çocuk okumalı, okutmalıyız bu çocuğu.”

Fakir Baykurt | Fotoğraf, Işık Baykurt'un kişisel arşivi

Paylaş

“Dikenlerin arasından çıkıp gelmiş bir yazarım.” diyerek kendini tanıtır Fakir Baykurt biyografisinde. Yer demir gök bakır olduğu bir dönemde, iki dünya savaşının arasında karanlıkta bırakılmış bir köyde dünyaya gelir.

Köy kadınlarına okuduğu Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin hikayeleriyle edebiyat serüveni başlar Baykurt’un. Parmak hesabıyla şiir yazmayı öğrenir önce ve sonrasında edebiyatın insanı kemiren yazma tutkusuna kapılıverir: “Komşumuzun enstitüde okuyan oğlundan parmak sayarak şiir yazmayı öğrendim. Yazdıklarım çevremi şaşırtıyordu. Hangi önemli kişi gelse köye çağırtıp ‘Oku bakalım’ diyorlardı. Günde iki üç şiir yazıyordum… Sonraları bir başka damarın ucu açıldı. Halka eziyet eden bir onbaşı vardı, şiirle onu iğneliyor, öç alıyordum gizli gizli…”

Jose Ovejero “Zulmün Etiği”nde “Kan akıtmadan da zalim olunabilir” der. Fakir Baykurt, çocuk yaştan itibaren kan akıtmadan zalim olana karşı, ezene karşı ezilmeyen bir sınıfı yaratmak ve yazmak ister: “Vermeyin insana izin/ Kanması ve susması için/ Kitleyi bilinçlendirin/ Bizlerin ellerindedir / Gelecek ışıklı günler.”  

ENSTİTÜSÜ GÜNLERİ

Yoksul bir ailenin çocuğu olan Fakir Baykurt, ölen babasının onun için sarf ettiği sözler hep kulaklarındaydı: “Bu çocuk okumalı, okutmalıyız bu çocuğu.” O günleri şöyle anlatır: “… Evimizde tek kitap yoktu, cumhuriyet beni götürdü, açtığı köy enstitülerinde eğitti, elime kalem verdi. Yurdun yazarları arasına kattı. Şimdi düşünüyorum, yokluktan geliyorum.”

Hasan Ali Yücel 1940’ta “Yurdun ücra köşelerinde kendi kendine açan solan çiçek bırakmayacağız.” diyerek Tonguç’la enstitülerin hayata geçirilmesini sağlar. Enstitüler artık yoksul köy çocukları için bir çıkış yolu olur. Bu çıkış yolunun farkına varan Fakir Baykurt Gönen Köy Enstitüsüne başlar.

Gönen’de Türkçe öğretmeni tarafından kitaplık sorumlusu olarak görevlendirilir. Bu fırsatı değerlendirerek zamanın çoğunu okumakla geçirir. Okuduğu o iyi kitaplar onun itaatkar olmasını engeller. Sonraları enstitüde kitap tartışmalarına katılır, yazar ve şairler hakkında konuşulanlara dikkat kesilirdi. Baykurt’tan dinleyelim: “Ağabeyler toplanıyor, onları yutarcasına dinliyordum. Sabahattin Ali’den, Gorki’den, Gogol’dan, Nâzım’dan bahsediyorlardı, Nâzım’ın mahpusa düşmesinden… Bir de büyükelçi olan Yahya Kemal’den. Düşünüyorum iki tür şair var; biri içeride biri büyükelçi. İçimde tepkinin temeli atılıyor.”

Enstitünün son yıllarında işleyiş değişmeye başlar, özgür ortam yerini baskıcı düzene bırakır. Sabahattin Ali ve Nâzım Hikmet gibi yazarların kitapları kütüphaneden çıkarılır, bazı klasik eserler de yakılıp yok edilir: “Enstitüde öğrenciydim, ‘Sırça Köşk’ yayımlanmıştı. Enstitünün iyice yozdurulduğu zamanlardı. Bırakılırsa yakında öğretmen olacaktım. Köyde elimin altında bulunsun istedim. En sevdiğim öykücü Sabahattin Ali’ydi. Isparta’dan satın aldım. Pat bir haber, Bakanlar Kurulu yasaklamış! Durmadan kitap yasaklıyorlardı.”

Enstitüdeyken okuduğu kitaplar, yazdığı şiirler, çizdiği karikatürler nedeniyle zaten birçok kez müfettiş sorgusuna çekilir genç yaşta Fakir Baykurt. Yalnız bilir ki o bir çağrı ozanıdır; adalete, yoksulluğa, zulme karşı bir çağrı ozanı.

"BUNLARI SÖYLEMEK İÇİN YAZDIM"

1955’te ilk hikaye kitabı olan “Çilli”yi çıkarır. Ve yazarak çatlamaktan kurtulduğum dediği o dönem başlar. Hemen ardından “Yılanların Öcü” romanının yazımı başlar. Baykurt, 1959‘da Cumhuriyet gazetesinin açtığı Yunus Nadi Roman Ödülü’ne yetiştirir romanı. Jüride; Halide Edip, Yakup Kadri, Orhan Kemal, Haldun Taner, Behçet Necatigil gibi isimler vardır. Yusuf Atılgan’ın Aylak Adamı’na karşı 9 oyun 7’sini alır. Ödül 1000 lira iken Orhan Kemal ve Halide Edip’in ısrarıyla 5 bin liraya yükseltilir.

Burdur’un Yeşilova ilçesinin Karataş köyünde Irazca Ana ve ailesinin Baykurt’un deyimiyle ağaya, varsıla karşı direnişinin öyküsüdür. Irazca ve ailesi romanın sonunda bir zafer kazanır gibi görünür fakat bu sefer de yılan devreye girer, Irazca’nın Kızkardeşi Sultanca’yı sokar. Yılan, yenilmiş gibi görünen kötülüğü simgeler romanda. Romanın son cümlesi “Düşün yollara… Yollara” ile biter gibi görünse de ezen ve ezilmeyen arasındaki asıl mücadelenin bundan sonra başlayacağının işaretidir.

Yılanların Öcü’nün, Cumhuriyet gazetesinde yayımlanması için Fakir Baykurt’a başvurulur. Baykurt’tan romanda açık saçık yerlerin ve birkaç siyasi göndermelerin atılması istenir. Baykurt “Bunları söylemek için yazdım ben bu romanı” diyerek karşı çıkar. Nadir Nadi, durumdan haberdar olur, romana dokunmadan olduğu gibi yayımlar.

Roman yayımlandıktan hemen sonra müstehcen bulunur kovuşturmaya maruz kalır. İki yıl sonra çekilen sinema filmi sansür kuruluna takılır, rica minnet sansürden kurtulur beyaz perdede gösterilir. Ulustaki sinema sahnesinde filmden sonra olaylar çıkar Fakir Baykurt linçten kurtulur. Romanın tiyatro uyarlaması da perdenin açılmasına bir gün kala hükümet baskısıyla yapılamaz.

"GOMİNİS ÖĞRETMEN"

Onuncu Köy romanıyla da eleştiri dozunu artırır Baykurt. Zulme, haksızlığa başkaldıran isimsiz bir köy öğretmeni görürüz bu romanda. Sürüldüğü her köyde Prometheus’nin Zeus’tan ışığı çalma hikayesini anlatarak köylüye umudu ve direnci aşılar: “Eskiden… Anadolu’nun batısındaki Rumeli’deki, Yunanistan’daki ışığı bilmezler. Akşam olunca karanlığa kalırlardı. Tanrılar ışığı hapsetmişlerdi…”

Köyde ağa tarafından adı ‘Gominis Öğretmen’e çıkar. Baykurt “Baktık olmuyor, gideriz on birinci köye, on ikinci köye… Köy mü yok bu dünyada? Biraz dayanmak yeter… İnatla dayanmak” der.

Kaplumbağalar, Amerikan Sargısı, Tırpan, Kara Ahmet Destanı, Eşekli Kütüphaneci… Hepsinde Baykurt, Prometheus’nin Zeus’tan ışığı çalacağı güne işaret eden dirençli kahramanlar yaratır: Irazca Ana, Uluguş Nine, Kır Abbas, Temeloş, Mustafa Güzelgöz…

Irazca üçlemesinin son romanında Ahmet, Fakir Baykurt’tan izler taşır. Köy muhtarının evini yakarak kurtuluşa giden yolun başlangıcına işaret eder: “Çok zahmetler çektim. Ama Karataş kurtuldu sayemde bir de okuyup kaymakam olayım, en az yüz köy daha kurtaracağım.”

Eşekli kütüphaneci Mustafa Güzelgöz’ün kitap okutma mücadelesine karşı gelenlere “O, ‘Yukarısı’ dediği, ben kendim bildim bileli kitaptan, kitaplıktan hoşlanmaz. O yukarısı, kitap okuyan köylüden, köy çocuğundan hoşlanmaz” der. Melih Cevdet de Rahatı Kaçan Ağaç şiirinde şu dizeleri yazar: “Ona bir kitap vereceğim/ Rahatını kaçırmak için.”

ÖĞRETMEN SENDİKASI

8 Temmuz 1965’de Fakir Baykurt başkanlığında Türkiye Öğretmenler Sendikası kurulur. Baykurt kurucularındandır: “1965’te 100 arkadaşımla TÖS’ü kurduk. Öğretmen örgütçülüğüne emek verdim… Sık sık bakanlık buyruğuna alınıp cezalandırıldım. 18 Aralık 1969’da 125 bin öğretmenle eğitim tarihimizdeki ilk genel boykotu yaptık.”

Ardından Tiyatro TÖS’ü de kurar. Ülkenin bütün bölgelerinde on bir ay boyunca oyun sergileme hedefindedir. Michelet’in sözü kulaklarında yankılanır Baykurt’un: “Tiyatro en güçlü eğitim aracıdır.”

12 Mart 1971 sonrası 8-9 Mayıs gecesi evine baskın düzenlenir Baykurt’un. Ruhi Su kaseti, birçok kitabı ve yazarı tutuklanır.142’den yargılanır. Baykurt, TÖS davasının liste başı olarak komünist propaganda yapmaktan 8 yıl 10 ay ağır ceza alır. Daha sonra Yargıtay kararı bozsa da ömründen 3 yıl orada yitip gider. Baykurt bu cezayı da fırsata dönüştürür. Bu dönem hakkında “Tutuklanarak halkımın yaşamına cezaevlerinde bakabildiğime neredeyse seviniyorum. Yazmaya daha geniş vaktim oldu. Sözde bana kötülük yapıyorlardı, kötülükleri işime yaradı” der.

Sendikal mücadeleyi bırakmaz hapishanede TÖBDER’i kurdurur. Öğretmen mücadelesinin en büyük sendikası olur, 200 bin öğretmen tek çatı altında dayanışma ruhunu devam ettirir. Fakir Baykurt’un hedefi Onuncu Köy’deki gibi ışığı karanlıkçılardan çalabilecek isimsiz öğretmenler yaratmaktır. Çünkü onun gözünde “Öğretmen yalvarmaz, öğretmen boyun eğmez, öğretmen el açmaz, öğretmen ders verir”di.

Hapishaneler, tutuklanmalar, sansürler, sürgünlerle geçen bir ömür; 1999 ekiminin 11’inde son bulur. En sevdiği türkü “Allı Turnam”la uğurlanır Baykurt, sosyalist olmak kolay değil dediği bu diyardan.

ÖNCEKİ HABER

Savaşın etkisiyle petrol fiyatları yükseldi: Motorine 2,33 TL zam gelecek

SONRAKİ HABER

ABD'nin İsrail'den Gazze'ye kara harekatını ertelemesini istediği belirtildi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa