Sermayeye bulanmış spor düzeni
Atanmışlar odağı ülkedeki sporun eksiklerine ve gelişmemesine değil de sermayenin cebine girecek paraya yönelttiği için sporun kronikleşen problemlerini görmeye devam ediyoruz.
Arşiv | Fotoğraf: Freepik
Erdal Eren KARACA
İstanbul Bilgi Üniversitesi
Geçtiğimiz hafta ülke futbolunun temel sorunlarını en derinden hissettiren çeşitli olaylarla karşı karşıya geldik. Bu olaylardan bir tanesine TFF’nin sosyal medya üzerinden yapmış olduğu bir paylaşımla şahitlik ettik. TFF (Türkiye Futbol Federasyonu), X resmi hesabından yaptığı paylaşımla şu ifadelere yer verdi: “TFF’nin Hollanda ve Belçika lig yapılarını yeniden düzenleyen Hypercupe firması ile yaptığı iş birliği protokolü çerçevesinde format yapısını belirlemek için planlanan anketler kulüp ve taraftarlara açıldı.” Aslında tırnak işaretli cümleyi ilk okuduğunuzda, ülkenin herhangi bir kurumunda ya da federasyonunda çok da sık rastlamadığımız; meselenin paydaşlarına alınacak bir kararın soruluyor ve değerlendiriliyor oluşu kulağa hoş geliyor olabilir. Ancak durum tam olarak bu şekilde değil.
ANKETLE NABIZ YOKLAMASI YAPILIYOR
Öncelikle anketin içeriğinden başlamakta fayda var. Anket yukarıda da söylediğimiz gibi başlangıçta futbolun çeşitli paydaşlarına söz hakkı veriyor gibi gözüküyor. Ancak ankette sorulan sorular tamamen manipülatif ve yönlendirici. Buraya çeşitli örnekler vermek daha sağlıklı olacaktır. Örneğin sorulan sorular arasında “Ligin zirvesi için rekabetin son ana kadar gitmesi senin için ne kadar önemli?”, “Ligin kalitesinin artması sizin için ne kadar önemli?”, “En iyi takımların birbirlerine karşı daha fazla maç yapmasını ister misiniz?” veya “Küme düşme play-off’ları için tercih ettiğiniz takım sayısı nedir?” gibi sorular var. Yani anket size “Küme düşme play-off’u olsun mu, olmasın mı?” şeklinde bir soru sormuyor. Size küme düşme play-off’unun kaç takımlı olması gerektiğini soruyor. Buradan da bu kararın aslında daha önceden alınmış olduğunu çıkarmak güç değil. TFF’nin, yine ülkenin her alanında tek adam zihniyetiyle birlikte ortaya konan “Ben yaptım, oldu” kararlarından bir tanesi daha karşımızda apaçık duruyor. Bu kararın alınıyor oluşundaki başlıca sebep hiç şüphesiz para yani yayın hakları üzerinden kulüplerin elde ettiği gelirler. Yayıncı kuruluşun niyeti “büyük takım”lara daha fazla maç yaptırarak geniş kitleler tarafından takip edilen etkinlik sayısını arttırmak ve bu sayede kasasına girecek gelirin de artmasını sağlamak. Fakat ülkenin futbol veya spor gündeminde geliştirilmesi gereken ancak yapılmayan onca şey dururken “atanmışların” aldığı bu karara neden ve nasıl diye siz sormadan ben hatırlatayım, uzun yıllardır hayatımızın her yerinde olan şey burada da karşımızda: tek adam yönetimi.
Ülke futbolunun kanayan birçok yeri varken, atılması gereken yüzlerce hatta binlerce adım varken iktidar eliyle belirlenen federasyonun kar ve para uğruna görmeye hiç de alışık olmadığımız bir şekilde (!) attığı bu adım aslında bizi şaşırtmadı. Çünkü bu gibi gelişmeler ülke futbolunun hemen her yerinde baş göstermeye devam ediyor. Örneğin geçtiğimiz haftalarda Atatürk Olimpiyat Stadyumunda oynanan İstanbulspor-Galatasaray maçında futbolcular ve futbolseverler ilginç bir tabloyla karşılaştı. Ekran başında maçı izlerken belli olmasa da kameralar futbolculara her yakın çekim yaptığında görüldü ki futbolcuların saçları, formaları, elleri kısacası bütün vücutları yeşile boyanmış. Bunun sebebi ise federasyon temsilcilerinin izni ile stadyumun kötü ve futbola elverişsiz zemininin belirgin olmaması için stadyum zemininin yeşile boyanmış olması. Ayrıca belirtmek gerekir ki bu zeminde geçtiğimiz haziran ayında Şampiyonlar Ligi final müsabakası oynandı. Yani Avrupa futbolunun en önemli organizasyonunun final müsabakası. O gün zemin kusursuzdu çünkü zemin bakımını UEFA denetlemişti. Anlaşılacağı üzere final maçının üzerinden henüz 5 ay geçmiş olmasına rağmen zemine hiç bakılmamış. Peki bunun nedeni ne? Yani bizler, futbol izlemekten keyif alan insanlar neden hala bu kadar küçük bir konu üzerinde çırpınıp durmamıza rağmen ülkedeki hemen hemen bütün zeminler çok kötü halde? Bu sorunun da sebebi çok basit: para.
EKSİKLERLE DOLU BİR DÜZEN
Ülkenin hemen her kurumuna sirayet etmiş olan tek adam yönetiminin her fırsatta dile getirdiği ve uyguladığı ticari kaygılar sebebiyle ülke futbolunun bütün kademelerinde gelişebilmesi için gereken adımları atmıyor ancak kar, para ve rant uğruna ceplerini doldurmaya çalışan “atanmışlar” ülke futbolunun sonunu getirmeye kararlı şekilde yoluna emin adımlarla devam ediyor. Futbolun gelişmesi için öncelik haline getirmemiz gereken “alt yapıların varlığı ama yokluğu, stadyum zeminleri, tesisleşmedeki yetersizlik, kulüplerin ekonomik yönden batık halde olması” gibi sorunlar varken federasyonun attığı adım, yayıncı kuruluşun cebini daha çok “büyük takım” maçı yaptırarak doldurmayı planlayan ucube bir sistemden ötesi değil. Ülke futbolunda kendilerine “taraftar” sıfatıyla yer edinenler ise bütün bu tartışmaların gölgesinde kalarak sürekli bir şekilde kendi takımlarına çeşitli “dış güçler” tarafından müdahale edildiğini savunuyor. Siyasetten ekonomiye, spordan kültürel faaliyetlere ülkenin birçok noktasında gördüğümüz bu yaklaşım insanların mevcut olanın ayırdına varmalarını engelliyor. Durum böyle olunca da tartışılmak istenen konu bir türlü yukarıya yani “atanmışlar”a ulaşmıyor ve sürekli hasır altı ediliyor. Atanmışlar odağı ülkedeki sporun eksiklerine ve gelişmemesine değil de sermayenin cebine girecek parayı arttırmaya yönelttiği için sporun her noktasında kronikleşen problemleri görmeye devam ediyoruz. Bu zihniyet değişmedikçe de adil, eşitlikçi, katılımcı ve sürdürülebilir bir spor iklimine erişmemiz de pek mümkün görünmüyor.