Ukrayna İşçi Cephesi: Ukrayna’da en önemli muharebe, ideoloji cephesinde
"Rusya ya da NATO gibi emperyalist bloklardan herhangi birini destekleyemeyiz. Devletimizin yalnızca kendi işçi sınıfı, kendi emekçi halkı tarafından yenilgiye uğratılmasını destekliyoruz."
Fotoğraf: Wolfgang Schwan/AA
Ukrayna’da kendini yeraltında bir Marksist kolektif olan adlandıran Ukrayna İşçi Cephesi (RFU), LeftEast haber sitesinin sorularını yanıtladı. Telegram kanallarında hem Ukrayna hem de Rus hükümetlerini eleştirerek, üyelerinin maruz kaldığı ağır zulme rağmen Ukrayna’da önemli bir çevrimiçi kitlenin dikkatini çeken RFU ile savaşa, kökenlerine ve olası sonuçlarına ilişkin bakış açılarının yanı sıra hızla değişen bir ortamda devrimcilerin rolü hakkında yapılan söyleşiyi yayımlıyoruz.
Bize kısaca örgütünüzün tarihçesinden bahseder misiniz? Ukrayna İşçi Cephesi’nin misyonu nedir, ne zaman kuruldunuz ve çalışmalarınız zaman içinde nasıl değişti? Örgütünüzün yapısı nasıl? Sendikalar gibi diğer örgütlerle bağlantılarınız var mı?
Biz Ukrayna İşçi Cephesi’yiz, Ukrayna’daki en büyük Marksist-Leninist komünist örgüt ve işçi sınıfı adına gerçekten mücadele eden az sayıdaki Ukraynalı sol örgütten biriyiz. RFU, Telegram ve YouTube’daki küçük medya kanallarının bir araya gelmesiyle 2019’un sonu 2020’nin başında kuruldu. Misyonumuz, Ukrayna’da işçi sınıfının öncüsü olacak bir işçi partisi yaratmak, ülkemizi yeniden sosyalist yapmak ve bu şekilde insanlığı dünya devrimine yaklaştırmak. En başından beri medya araçları yaratıyor, materyalist dünya görüşümüzü insanlarla paylaşıyor, Ukrayna’da ve ötesinde gerçekte neler olduğunu görmelerine yardımcı oluyoruz. Örgütümüz büyümeye başladıkça çevrimdışı faaliyetlere de başladık. Tam ölçekli savaşın başlamasından sonra, çevrimdışı çalışmalarımız çatışmalar biraz durgunlaşana kadar durakladı, ancak neyse ki şimdi hem çevrimdışı hem de çevrimiçi olarak elimizden geldiğince çalışmaya devam edebiliyoruz.
Savaşın en sıcak günlerinde bile ajitasyon yapmayı ve ilerici fikirleri desteklemeyi başardık, bu nedenle savaş, çalışma sürecimizi çok fazla etkilemedi. Ancak, kitleler arasında yükselen şovenizm, gericiliğin güçlenmesi ve muhalefete karşı artan baskıların yanı sıra sözde tek ve en ilerici politik-ekonomik modelin doğurduğu bir üstyapının diğer sonuçları nedeniyle kendimiz olmak ve misyonumuzu sürdürmek daha tehlikeli hale geldi.
Örgütümüz, demokratik merkeziyetçilik ilkeleri üzerine inşa edilmiştir, ancak aynı zamanda her şeyi ve herkesi yöneten merkezi bir figürümüz yok. Örgütümüz kendi işlerini yapan farklı departmanlardan, medya departmanlarından, bölgesel hücrelerden vs. oluşuyor.
Şu anda, dünyanın her yerindeki olası “mücadeleci” diye adlandırılan sendikalar ve diğer örgütlerle bağlantılar kuruyoruz. Belarus’taki “Krasnobai”, Rusya’daki “ROT Front” ve “Asal sayı” (Prostiye chisla), Kazakistan’daki “Red Yurta” gibi örgütlerden yoldaşlarımızla ilişkilerimiz var. Temel görevlerimizden biri, diğer Marksistlerle uluslararası dayanışma kurmak ve işçiler arasında kolektivizm ilkelerini mümkün olan en iyi şekilde geliştirmek.
RFU’nun siyasi faaliyetleri neler?
Daha önce de belirttiğimiz gibi, ajitasyon ve propaganda yapmakla, sosyalist fikirleri kitlelerle paylaşmakla ve işçilerle birlikte çalışmanın yollarını bulmakla meşgulüz. Ukrayna’da kitlesel bir komünist hareket olmadığı için bir parti kurmaktan oldukça uzak olsak da işçileri örgütleyecek, sendikalar ve sovyetler kurmalarına yardımcı olacağız. Enformasyon cephesinde burjuvaziye karşı saldırıya geçmek en önemli çabalarımızdan biri. Ukrayna işçi sınıfını burjuvaziye karşı savaşa hazırlamanın yanı sıra kendimizi de hazırlamak istiyoruz.
Son yıllarda, birçok eski Sovyet ülkesinde Marksizm-Leninizm’in derinlemesine incelenmesine dayanan ve sosyal ağlarda geniş bir izleyici kitlesi bulan siyasi kolektiflerde hızlı bir büyüme yaşandı. Bu ‘kruzhki’lerin (“çevreler”) önemini ne olarak görüyorsunuz? Bunlar sadece Marksist okuma grupları mı, Sovyet nostaljiklerinin çevrimiçi alt kültürü mü yoksa siyasi olarak daha önemli bir şey mi?
Başlangıçta bu tür çevreler teoriyi incelemek ve özetlemek için tasarlanmıştı. Elbette, Sovyet Marksist çalışmasının büyük bir mirası var, ancak hâlâ ele alınması gereken bazı teorik tutarsızlıklar var. Bunu yapmanın tek yolu, teoriyi bu çevrelerde öğrenmek ve geliştirmek, tüm çelişkileri çözmek ve gelecekteki bir parti için birleşik bir teorik temel hazırlamak. Sonuç olarak, bu çevreler Marksist örgütler yaratmanın ana temeli olabilir ve normalde de olmalıdır. Ayrıca, geçmişte olduğu gibi, çevrelerin ajitasyon ve propaganda rolleri de olabilir, ancak asıl sorun dağılma eğilimleri. Normalde birleşik bir komünist parti, bu tür rolleri planlama, yeterli kaynak biriktirme ve örgütlü çalışma yoluyla yerine getirmeli. Çalışma grupları, yukarıda belirtilen nedenlerden dolayı, sendikalarla birlikte çalışmak, işçi protestoları ve grevleri örgütlemek, ajitasyon materyalleri dağıtmak, aşırı sağla yüzleşmek vb. için yeterli platformlar değil. Bu nedenle pratikte çalışma çevreleri, Marksist bir örgütün geliştirilmesinin ilk aşamasında belirli faaliyetler için yararlı ve hayati öneme sahip.
HÜKÜMETİN SOLA KARŞI EYLEMİ SALDIRGAN VE KABUL EDİLEMEZ
Ukrayna’da özellikle sola yönelik siyasi baskının mevcut durumu nedir? RFU herhangi bir baskıya maruz kaldı mı ve kaldıysa bu, çalışmalarınızı nasıl etkiledi?
Hepimizin bildiği gibi, savaş zamanlarında burjuva rejimlerinin gerici doğası en üst düzeye çıkar. Sovyetler Birliği’nin çöküşünün üzerinden otuz yıldan fazla bir süre geçmesine rağmen günümüz kapitalistleri hâlâ “Kızıl tehdit”ten korkuyor. Antikomünist histeri, iptal (cancel) kültürüne ve bazı durumlarda aktivistlerin insanlıktan çıkarılmasına dönüştü. Burjuva medyası komünist hareketi karalamak için fazla mesai yapıyor, bizi alenen Kremlin ajanı ilan ediyor. Bu nedenle evet, Ukrayna’daki sistemle bağı olmayan tüm sol örgütler baskıya maruz kalıyor.
Öncelikle faaliyetlerimiz 2014’ten beri yasak ve kanunen cezalandırılıyor. Sonrasında ise medyadaki kamuoyu baskısı ivme kazandı. Savaşın başlamasıyla birlikte aşırı sağcılar ve devlet güvenlik güçleri solculara istedikleri şekilde baskı yapmak için tam yetki aldılar. Ukrayna Güvenlik Servisi ya da aşırı sağ tarafından yakalanan bir solcuysanız, aşağılanmaya, işbirlikçilikle suçlanmaya, ifşa edilmeye ve suçlamalarla (bazen siyasi olmayan suçlamalarla bile) karşı karşıya kalmaya, kanlı bir hamur haline gelene kadar dövülmeye, işkence görmeye ve hatta karanlık bir SSU zindanında öldürülmeye hazır olun. Savaşın başlangıcından bu yana binlerce siyasi amaçlı tutuklama oldu ve birçok tutuklunun akıbeti bilinmiyor. Bunların arasında solcular ya da en azından sola sempati duyanlar da var.
Bu türden en yüksek profilli vaka Kononovichi kardeşlerin tutuklanmasıydı. Milliyetçiler tarafından yakalandılar, SSU tarafından hapse atıldılar, işkence gördüler, ağır yaralandılar ve daha sonra ev hapsi şartıyla serbest bırakıldılar. Evet, aralarında Simonenko’nun Ukrayna Komünist Partisi ve Rusya Federasyonu Komünist Partisi vb. ile ilişkileri olanlar da vardı, ki bu genellikle Rusya yanlısı bir pozisyona işaret eder. Ancak buna rağmen hükümetin eylemlerini son derece saldırgan ve kabul edilemez buluyoruz.
Biz de bu zulme maruz kaldık. Bir yıl önce iki aktivistimiz SSU tarafından yakalandı, sahte suçlamalarla itham edildi, gözetlendi ve güvenlik güçleri tarafından esir tutuldu. Kim bilir gelecekte bu tür kaç vaka daha yaşanacak? Belki de insanlar politik-ekonomik tabanın ve üst yapının asalak özünü sürekli olarak fark ettikçe ve sisteme karşı bir şeyler yapmaya çalıştıkça daha da fazlası, binlercesi ya da on binlercesi olacak.
Bazıları RFU’ya Stalinist diyerek saldırdı. Örgütünüzün Sovyetler Birliği ile ilişkisini nasıl tanımlıyorsunuz? Stalin/Stalinizm konusundaki duruşunuz nedir ve genel olarak Sovyet mirasının çağdaş Marksistler için önemini nasıl görüyorsunuz?
Sovyetler Birliği ile ilişkimiz basit. SSCB, sosyalizmi inşa eden ilk ülkeydi ve gelecekte Sovyetler Birliği’nde olduğu gibi kapitalizmin restorasyonunu önlemek için Sovyet deneyimini analiz etmemiz gerektiğine inanıyoruz. Dolayısıyla, birçok “solcunun” yapmaktan hoşlandığı gibi Sovyet mirasını idealize etmek ya da tam tersine terk etmeye çalışmak için hiçbir neden yok. Bu, yanlış bir yaklaşım ve pratikte hiçbir faydası bulunmuyor.
Stalin’e oldukça saygıyla yaklaşıyoruz, çünkü o Marksist-Leninist teoriyi pratiğe geçiren, sosyalizmi inşa eden ve komünizmi inşa etmenin temelini atan kişiydi.
Sovyet Marksizminin çağdaş tartışmaları nadiren Lenin, Troçki ve Stalin’in ötesine geçiyor. Kuruluşunuz Lenin sonrası hangi Sovyet figürlerini incelemeyi önemli buluyor? Sovyet tarihinin hangi anlarını ya da yönlerini (iyi ya da kötü) özellikle önemli buluyorsunuz? Kolektifiniz, Sovyet sonrası ülkelerde ve günümüzde uluslararası yazarlar arasında hangi çağdaş Marksist yazarları siyasi pratik için en uygun buluyor?
Sovyet tarihinin tüm anlarının özellikle önemli olduğunu söyleyebiliriz. Her şey önemlidir. Bu, tüm komünistlerin tam olarak anlaması gereken bir deneyimdir. Yazarlardan bahsetmişken, Ukraynalı Marksist Filozof Valery Bosenko’nun altını çizebiliriz. Bize göre kitapları diyalektik materyalizmi anlamak için çok iyi bir yoldur. Ayrıca pedagoji konusunda da pek çok değerli fikir ortaya koymuştur. Örgütümüzün üyeleri, onun teorik mirasını saygıyla incelemektedir. Ne yazık ki eserleri İngilizceye çevrilmedi. Belki bir gün bu durumu düzeltebiliriz.
Kimileri, görece demokratik kapitalizm çağının sona ermekte olduğunu, ayrıca emperyalist rekabetin kızışması nedeniyle tüm dünyada daha otoriter ve hatta diktatörlük eğilimleri bekleyebileceğimizi savunuyor. Bu durum, burjuva sivil toplumlarıyla bütünleşmeye, kitlesel sendikalar ve siyasi protestolarla çalışmaya ve popülist seçim projelerine dayanan solun bazı siyasi stratejilerine meydan okuyabilir. RFU’nun bu sözde küresel siyasi değişim karşısındaki tutumu nedir? Sizce solun stratejisi ne olmalıdır?
Biz resmi olarak yasa dışıyız. O kadar. Solun stratejileri hakkında konuşurken, evrensel bir reçete olmadığını kabul etmeliyiz. Her vaka özeldir. Ama yine de her komünist örgüt hem yasal hem de yasa dışı işler yapmaya hazır olmalıdır. Kapitalist devlet size ilkelerinizden vazgeçmeden yasal olarak çalışma fırsatı verdiğinde, bunu kullanmalısınız. Vermediğinde ise uyum sağlamalısınız; bu da anonim ve gizli çalışmanın yollarını aramak anlamına gelir.
UKRAYNA HEM BATI HEM DOĞU İÇİN BİR SİLAH TESTİ ALANI
Savaşı nasıl nitelendirirsiniz? Birinci Dünya Savaşı, İkinci Dünya Savaşı, Macaristan’daki 1956 baskısı, Irak Savaşı ve benzerleri ile ilgili çeşitli imalar/karşılaştırmalar yapıldı. Mevcut savaşı açıklamak için hangi tarihsel paralelliğin faydalı olduğunu düşünüyorsunuz? Eğer bu, solun büyük bir kısmının iddia ettiği gibi emperyalistler arası bir vekalet savaşıysa, bu durum Ukrayna’nın çatışmadaki rolünü, hükümetin çeşitli eylemlerini sınırlama, teşvik etme veya talep etme konusunda nasıl şekillendiriyor?
Bu savaş, dünya kapitalistleşmesinin bir parçası, Üçüncü Dünya Savaşı’nın önsözünün bir bölümü. Her bilinçli komünist için bu savaşın bir tarafta Batılı emperyalistler tarafından desteklenen Ukraynalı komprador oligarşi rejimiyle diğer tarafta bazı müttefikleriyle birlikte Rus alt-emperyalist rejimi arasındaki bir çatışma olduğu açık. Her iki tarafta da sözde “Ulusal Özgürlük Savaşı” ile ilgili hiçbir yanılsama olmamalı. Kapitalizm çağındaki ilk emperyalist dünya savaşı olduğu için Birinci Dünya Savaşı’na bazı göndermeler yapılabilir. Ukrayna burjuvazisinin milliyetçi temsilcilerinin (Ukrayna Milliyetçileri Örgütü, OUN) sözde “bağımsız” bir Ukrayna hükümetini canlandırmak için Kızıl Ordu’ya karşı Nazilerin yanında yer aldığı Büyük Vatanseverlik Savaşı ile de bazı benzerlikler var. Ancak bugün, siyasi-ekonomik hizalanma biraz farklı. Ukrayna, oligarşi tarafından yönetiliyor ve hâlâ kendi öznelliğinin bazı kalıntılarına sahip, ancak Rus yerine Batı sermayesi tarafından emilmeyi tercih ediyor. Bu savaşta daha güçlü olanlar “ineği son damlasına kadar sağacaktır”. Ukrayna bugün hem Batı hem de Doğu için bir silah testi alanı, NATO ve Çin arasında yaklaşan bir savaş için bir tür “tampon bölge” işlevi görüyor. En uygun tarihsel ima, benzer nedenlerle dağılan Yugoslavya’nın çöküşü. Perestroyka sırasında başlayan süreç hâlâ devam ediyor ve eski Sovyet ülkelerinin siyaset ve ekonomilerini etkiliyor. Balkanlaştırmanın nedenleri aynı: Doğal kaynakların, insan ve sanayi sermayesinin, pazarların ve dünya haritası üzerindeki stratejik konumların kontrolünü sürdürmek.
Mart ayında RFU şu açıklamayı yayımladı: “...Rusya’nın Ukrayna’yı işgaline, Ukrayna’nın Rusya’yı işgaline ve çatışmayı daha da tırmandırmaya çalışan Rus provokasyonlarına karşıyız. Evet, biz ve Rus enternasyonalist yoldaşlarımız bozgunculuk pozisyonunu destekliyoruz, savaş zamanında kendi hükümetlerimize karşı çıkıyoruz. Ancak hiçbir şekilde ülkelerimizin düşman devletler tarafından yenilgiye uğratılmasını, onların önünde teslim olmasını desteklemiyoruz.” Bu duruşunuzu biraz daha açabilir misiniz?
Bizim duruşumuz, savaş konusunda gerçekten enternasyonalist bir örgütün sahip olabileceği tek duruştur. Mevcut savaşın gerçek doğasını anladığımız için -bu emperyalist bir savaştır- bugün Ukrayna hükümeti tarafından çıkarları savunulan Rusya ya da NATO gibi emperyalist bloklardan herhangi birini hiçbir şekilde destekleyemeyiz. Bu nedenle, Ukrayna’nın işgaline karşı çıktığımız kadar Batı’nın çatışmaya müdahalesine ve kendi hükümetimizin eylemlerine de karşı çıkıyoruz.
Ayrıca Ukrayna’nın mı yoksa Rusya’nın mı kazanmasının daha iyi olacağı sorusuna da yanıt vermeyi reddediyoruz. Her iki taraf da belirli burjuva kliklerin çıkarlarını temsil ediyor ve hiçbir şekilde işçi sınıfının çıkarlarını savunmuyor. Dahası, proletarya hiçbir kliğin politikasının öznesi değildir ve biz, emekçi kitlelerin öncüsü olmaya çalışan bir örgüt olarak, bize bağlı olmayan şeyler hakkında fikir beyan edemeyiz. Kendi hükümetimizi kendisini daha sert bir şekilde “savunmaya”, teslim olmaya ya da barış için çabalamaya zorlayamayız; bir burjuva hükümeti kendi halkını nadiren dinler. Ama öte yandan, burjuvaziyi yok etmek, tüm çağdaş savaşların tek nedeni olan kapitalizmi yok etmek için elimizden gelen her şeyi yapabiliriz. Bunu da ancak, eğer gerçekten Marksist-Leninist ve enternasyonalist iseler tüm Marksist-Leninist örgütlerin yapması gerektiği gibi, kendi burjuva hükümetimize, kendi oligarşimize savaş ilan ederek yapabiliriz. Evet, söylediğimiz gibi, bozgunculuk pozisyonunu destekliyoruz, ancak hiçbir şekilde ülkelerimizin düşman devletler tarafından yenilgiye uğratılmasını desteklemiyoruz; devletimizin yalnızca kendi işçi sınıfı, kendi emekçi halkı tarafından yenilgiye uğratılmasını destekliyoruz. Bizim pozisyonumuz nettir: Sınıf savaşından başka savaş yok!
BU SAVAŞ HİÇBİR ŞEKİLDE UKRAYNA HALKININ ÇIKARINA HİZMET ETMİYOR
Bazıları Ukraynalılar için bunun gerçek bir “halk savaşı” olduğunu iddia ediyor: Muazzam bir yurtsever coşku kabarması, tüm Ukrayna halkını, bölgeler ve dilsel ayrılıklar arasında, Rus saldırganlığına karşı birleştirdi. Bunun doğru bir tasvir olduğunu düşünüyor musunuz? Eğer tutumda bölünmeler varsa, bunlar sınıf, cinsiyet, bölge, dil vb. açısından nasıl ayrışıyor?
Burjuva propagandası başka türlü göstermek için elinden geleni yapsa da, bu savaş hiçbir şekilde Ukrayna halkının çıkarlarına hizmet etmiyor. Her şey; televizyon, internet, radyo, kitaplar, müzik, eğitim kurumları ve programları, hatta dil bile kapitalist savaş makinesinin hizmetine sunuluyor. Propagandacılar her gün ve her saat insanların duygularıyla, korkularıyla, öfkeleriyle ve çaresizlikleriyle oynayarak onları akılsız hayvanlara dönüştürmek için ellerinden geleni yapıyorlar. Ukraynalıların çoğunu birleştirdiği kesin, ancak aralarındaki bölünmelerin üstesinden gelmek yerine bölerek birleştirdi. Onları şovenizm ve hayvani nefret yoluyla birleştirdi. Ve bu duygu, çeşitli gruplar arasında gerçekten farklılık göstermiyor.
Bugün -geleneksel olarak en ilerici kategori olan- gençler arasında bile, Rusya’ya atom bombası atma ve her bir Rus’u son ferdine kadar öldürme düşüncesi anormal ya da ahlak dışı bir şey olarak görülmüyor. Ancak bu tür durumlarda bile propaganda, Kryviy Rih’teki asker ailelerinin son protestolarında ve daha önce popüler gençlik hareketi ChVK Redan’ın neden olduğu ve her ikisi de Rus enformasyon-psikolojik operasyonları olarak kınanan ayaklanmalarda görülebileceği gibi, tüm hoşnutsuzluğu ortadan kaldıramaz. Hedefimiz her zaman olduğu gibi aynı: Halkımızı aydınlatmak için propaganda ve ajitasyonu kullanmak, onlara hakları için nasıl mücadele edeceklerini, kapitalizmin sayısız adaletsizliğine ve en üst aşaması olan emperyalizme karşı nasıl mücadele edeceklerini öğretmek. Ve bir gün, burada Ukrayna’da söylediğimiz gibi, “Derin dondurucu, televizyonun üstesinden gelir.”
Örgütünüzden Ukrayna ordusuna katılanlar oldu mu? Motivasyonları hakkında konuşabilir misiniz? Neden gittiler? Ukraynalı askerler arasında devrimci ajitasyon ihtimali nedir?
Evet, orduda ya da orduya bağlı kuruluşlarda görev yapmış ya da yapmakta olan bazı üyelerimiz var. Bazıları savaştan önce personel subayı olarak görev yapıyordu ve şimdi de yapmaya devam ediyor, bazıları sadece terhis edilemeyen askerler ve hatta bazıları cephedeki durumu araştırmak için Bölgesel Savunma Kuvvetlerinin bir parçası olarak görev yaptı. İsteyerek ya da istemeyerek orduya sürüklendiğimiz her durumu, büyük çoğunluğu her gün ölen kölelerin sayısını umursamayan sahiplerinin kârları ve cüzdanları için savaşmak zorunda kalan proleterlerden oluşan askeri kitleler arasında devrimci propaganda ve ajitasyon yaymak için kullanıyoruz. Şimdilik durum vahim görünse de pes etmeyi ve yaptığımız işi bırakmayı göze alamayız, çünkü biliyoruz ki hiçbir devrim ordunun en azından bir kısmının yardımı olmadan gerçekleşemez.
DEKOLONİZASYON DEDİKLERİ, YASALLAŞTIRILMIŞ VANDALİZM
Ukrayna’daki savaş, Rusya’nın ve eski Sovyet coğrafyasının “dekolonizasyon” ihtiyacına ilişkin büyük ve süregelen bir tartışmayı tetikledi. Ukrayna’da “dekolonizasyon” çabaları, kamusal alanda, dilde ve eğitimde Rus ve Sovyet varlığının hızla ve giderek artan bir şekilde tasfiye edilmesiyle aynı zamana denk geldi. Ağırlıklı olarak Rusça konuşulan şehirlerde bile artık neredeyse hiçbir okulda Rusça öğretilmiyor ve bazı kurumlar özel görüşmelerde Rusça konuşmayı bile yasakladı. RFU’nun “dekolonizasyon” ve Ukrayna’daki bu tür dekolonizasyon politikaları konusundaki tutumu nedir ve sizin Ukrayna’ya ilişkin emperyalizm, sömürgecilik ve kendi kaderini tayin etme tanımlarınızla nasıl bir ilişkisi var?
“Rusya’nın Dekolonizasyonu” Batılı ve Rus liberaller tarafından sürdürülen bir efsaneden ibaret. Rusya Federasyonu’nun Rus olmayan ulusları arasında kayda değer bir “dekolonizasyon” girişimi yok çünkü bu uluslar şu anda “kolonize” değiller. Elbette bu, Rusya Federasyonu’ndaki ulusal sorunun mükemmel bir şekilde çözüldüğü anlamına gelmiyor. Yine de Rusya Federasyonu’ndaki “sömürge” hikayeleri abartıdan ibarettir.
Diğer eski Sovyet ülkelerindeki bu “dekolonizasyon” çabaları da genellikle Sovyet/Rus kültür varlıklarının yok edilmesinden ibaret. Yasallaştırılmış vandalizm, hepsi bu.
Son dil politikaları konusunda, Rusçanın artık sadece resmi olmayan ortamlarda kullanılabildiğini belirtmek gerekir. Herhangi bir resmi ortamda sadece Ukraynaca konuşmanıza izin veriliyor. Birçok Ukraynalı sanatçının eserlerinde Rus dilini kullandığını belirtmekte fayda olsa da artık alenen Rusça müzik icra etmek ya da çalmak bile yasak. Ayrıca Rusça kitapların atık kağıt olarak kullanılmak üzere teslim edilmesi de teşvik ediliyor.
Böyle bir politika, aslında toplumu mümkün olduğunca bölmek için uygulanıyor. Halk kitleleri gerçek sosyal ve ekonomik sorunlarından uzaklaştırılarak, aslında kimsenin hayatını daha iyi hale getirmeyecek olan bu “dil tartışmasına” odaklanacaktır. Bu, sadece Rusça konuşan ve Ukraynaca konuşan halkları birbirine düşürmek için yeni bir savaş alanı. Bu, bize yukarıdan söylendiği gibi bir kültür ayaklanması değil, Ukrayna topraklarındaki diğer kültürlerin etkisini yok etmeyi amaçlayan en şovenist politikadır.
Genel olarak, Ukrayna’da ulusal azınlıklara yönelik politika çok şovenist. Örneğin, Transkarpatya’da yaşayan Rusların ve Odessa bölgesinde yaşayan Moldovalıların kendi dillerinde ders veren ve kendi kültürlerini geliştiren okulları bile yok. Bu da bize Ukrayna’nın ulusal soruna ilişkin politikasının son derece şoven ve asimilasyoncu olduğunu bir kez daha kanıtlıyor.
Marksist-Leninist bir örgüt olarak görevimiz, Ukrayna makamlarının şovenist politikalarını teşhir etmek ve tüm Ukrayna halkına farklı milliyetlerden işçilerin uğruna savaşacakları hiçbir şey olmadığını anlatmak ve enternasyonalizm değerlerini aşılamaktır.
HÜKÜMET YANLISI ‘SOLCULAR’ DA VAR
Ukrayna 2014’ten bu yana Komünizm karşıtı politikalar izliyor ve genel olarak bugünkü siyasi iklim sola karşı düşmanca. Ukrayna’da Marksist-Leninist bir örgütlenme için ne gibi imkanlar görüyorsunuz? Marksizmin hangi türleri bu projeye en uygun görünüyor?
Devletin tüm solculara düşman olmaktan uzak olduğunu belirtmek gerekir. Farklı solcuların oldukça farklı pozisyonları var. Örneğin biz, RFU, bu emperyalist savaşı Ukrayna’da devrim yoluyla sosyalist bir sistemin kurulması için bir iç savaşa dönüştürmekten yanayız. Devletin bize karşı olmak için pek çok nedeni var ve böyle bir fırsat ortaya çıkarsa bizi ortadan kaldırmaya karşı çıkmayacaktır. Ancak, yetkililer tarafından engellenmeyen hükümet yanlısı “solcular” da var. Devlet bu tür “solculara” oldukça sadık ve çoğu zaman onları engellemez, çünkü bu tür insanlar yetkililer için faydalıdır.
Marksist-Leninist bir örgütün gelişmesi için teori üzerinde daha fazla çalışmamız ve halk arasında daha fazla yer edinmek için tanıtıma daha fazla para yatırmamız gerekiyor. Ayrıca savaştan sonra yurtseverlik çılgınlığının zamanla azalmaya başlayacağını ve insanların Ukraynalı yetkililerin sosyal alanı nasıl tamamen yok ettiğini ve işçilerin haklarını nasıl ayaklar altına aldığını göreceğini söylemekte fayda var. Bu nedenle, işçilerin sendikalarda örgütlenmesi ve daha fazla ajitasyon yapmaları için büyük bir fırsat elde edeceğiz. Bu, işçilerin gelecekteki öncü partisini inşa etmek için güçlü bir omurga olacaktır.
BURJUVA İDEOLOJİLERİNE TESLİM OLMAMAK GEREKİYOR
Uluslararası sol, Ukrayna’yı ya tek boyutlu bir “faşist cunta” olarak kınayarak ya da aşırı sağcı grupların yükselişine dair kanıtları görmezden gelerek son derece kutuplaşmış bir mercekten algılama eğiliminde. Gerçekten de “faşizm” suçlamaları, savaşa yönelik tutumlarına bağlı olarak çeşitli sol gruplar tarafından Ukrayna veya Rusya’ya yöneltilirken, nadiren her ikisine de aynı suçlamalar yöneltiliyor. Kamuoyuna yaptığınız açıklamalarda RFU hem Ukrayna faşizmini hem de Rus faşizmini eleştirdi. Telegramda RFU şunları yazdı: “...savaş sırasında aşırı sağın toplumdaki etkisinin zayıfladığına dair pembe gözlükleri çıkarmanın zamanı geldi. Faşizmin kökünü kazımak zorunludur, ancak bu, öncelikle Rus komünistlerinin görevidir. Ukraynalı komünistlerin görevi ise kendi faşistlerine odaklanmaktır. Ukrayna solundan her kim aksini düşünüyorsa, faşistlerle suç ortaklığı yoluna girmiştir ve bu da kendisinin de bir faşiste dönüşmesiyle sonuçlanır.” Bölgede faşizmi nasıl tanımlarsınız? Bu karşıt faşist gruplar farklı mı yoksa aynı türden mi? Mevcut faşizm dalgasının kadın, toplumsal cinsiyet ve LGBTQ+ meseleleriyle ilişkisini nasıl görüyorsunuz? Faşizme karşı mücadeleye gelince, Ukrayna ve Rusya solunun bu konuda birlikte çalışması için ne gibi fırsatlar görüyorsunuz?
Bizim tanımladığımız şekliyle faşizme karşı mücadele, her şeyden önce burjuva ideolojilerine teslim olmamak anlamına geliyor. Faşizmle aynı tarafta olduğunuzda onunla mücadele etmeniz mümkün değildir. Bir komünist her zaman enternasyonalisttir, aksi takdirde komünist değildir. İkinci olarak, diğer insanların kafalarındaki faşizmle savaşmalıyız, yani ajitasyon ve propaganda yapmalıyız. Sonuç olarak, en önemli savaş alanı ideolojik savaş alanıdır.
Rus komünistlerle birlikte çalışmak için gördüğümüz fırsatlara gelince, öncelikle medyada birbirimize yardımcı olabiliriz ve oluyoruz. Birçok Ukraynalı bizi Rus yoldaşların yardımı sayesinde öğrendi.
Farklı faşizm türlerine gelince, faşizm faşizmdir. Alman, Japon, Şilili, Rus ya da Ukraynalı olması fark etmez. Aslında faşizm, mali sermayenin en gerici, en şovenist ve en emperyalist unsurlarının açık terörist diktatörlüğüdür. Farklı faşistler kadınlar, toplumsal cinsiyet ve LGBTQ+ hakkında farklı düşünebilir, ancak bu faşizmin özünü değiştirmez. Bize gelince, biz tüm bu meseleleri proletarya meselesinin bir parçası olarak görüyoruz. Ne eksik ne fazla. İşçi sınıfını özgürleştirmeden kadınları özgürleştiremezsiniz. Nokta.
UKRAYNA İŞÇİ SINIFI ÇOK BÜYÜK BİR DARBE ALDI
Savaşın başlamasından bu yana Ukrayna ve Rusya’daki işçilerin durumunu nasıl karşılaştırırsınız? Ukrayna’daki mevcut emek karşıtı politikalar acil bir savaş önlemi mi, otoriter neoliberalizm yolunda bir adım mı, yoksa başka bir şey mi? Ukrayna işçi sınıfının gelecekteki koşullarını nasıl görüyorsunuz?
Savaşın başlangıcından bu yana Ukraynalı ve Rus işçilerin durumunu karşılaştırırsak, Ukrayna işçi sınıfının çok daha büyük bir darbe aldığını görürüz.
Uluslararası Çalışma Örgütüne (ILO) göre, Ukrayna savaşın başlangıcından bu yana 4,8 milyon iş kaybetti. Çeşitli kaynaklara göre, Ukrayna’da işsizlik şu anda yaklaşık yüzde 30 ve NBU 2023’te işsizlik oranının yüzde 26’da kalacağını öngörüyor.
İşsizliğin bu seviyede olmasının birkaç nedeni var:
A) Birçok işletme basitçe yok edildi ve Ukrayna’da benzerleri olmayabilir. Sonuç olarak işçiler kendi alanlarında iş bulamıyor.
B) Çok sayıda insan memleketlerini terk etmek ve gidebilecekleri her yere gitmek zorunda kaldı. Yurt dışı yerine Ukrayna’nın diğer şehirlerine taşınanlar bile çeşitli nedenlerle iş bulamıyor. Devlet bu insanları asgari ücret alacakları çeşitli kamu işlerine dahil etme sözü verdi, ancak pratikte bu uygulanmadı.
C) Hükümet patronlarla el ele verdi. Şimdi, savaşın patlak vermesinden bu yana, bir işçi çok daha kolay işten çıkarılabiliyor. Daha önce, bir kişiyi işten çıkarmak için sendikanın seçilmiş organından izin almak gerekiyordu, ancak şimdi bu izne gerek yok ve patronu kanunsuzluktan alıkoyabilecek neredeyse hiçbir şey yok.
D) Ukrayna’da askerlik bildirim sistemi tam bir kaos içinde. Artık her patron, çalışanlarıyla ilgili bilgileri askerlik şubesine aktarmak zorunda; dahası, askerlik bildirimleri artık patronlar aracılığıyla yapılabiliyor. Bu bağlamda, birçok erkek askerlik hizmeti için iş yerini değiştirmek zorunda kalıyor. Bu nedenle, erkek işçiler askere alınmamak için genellikle resmi sözleşme yapmak istemiyor. Bu durum, insanların kayıt dışı istihdam edilmesine katkıda bulunuyor, bu da birçok sosyal garantinin ortadan kalkması anlamına geliyor ve işçileri hak ihlallerine karşı daha savunmasız hale getiriyor.
Ayrıca, savaşın başlangıcından bu yana Ukrayna iş kanununda birçok değişiklik yapıldı. Grevler yasaklandı, gece vardiyası saatleri uzatıldı, patronlar sendika onayı olmadan işçileri işten çıkarabilir hale geldi vb. Tüm bunlar işçilerin korkmalarına ve örgütlenememelerine neden oluyor. Ayrıca, herhangi bir kısıtlama olmaksızın iş yerlerinin tanrısı olabilen girişimcilere de büyük bir koz veriyor.
Rusya’da böyle bir şey olmadı. Önemli bir kısıtlama getirilmedi, tek şey sendikacıların ve yerel komünistlerin çalışmasının daha zor hale gelmesi, çünkü buna uymayan kişileri cezai sorumluluğa tabi tutmaya çalışıyorlar, ancak ülkemizde de aynısı var. Rusya Federasyonu’nda Wildberry zincirinin çalışanları tarafından yakın zamanda sansasyonel bir grev bile yapıldı, bu yüzden oradaki durum buradaki kadar üzücü değil.
Ukrayna işçi sınıfının geleceği hakkında konuşacak olursak, Ukrayna elitinin ülkemizdeki işçilerin haklarını nasıl yok etmeye çalıştığını ve bunu tekrar yapmaya çalışacağını mükemmel bir şekilde gözlemleyebiliriz. İşçilerin durumu korkunç olacak: Baskı altında tutulacaklar ve onları örgütsüzleştirmek için her şey yapılacak. Ancak bu durum işimize yarayabilir çünkü bu tür bir hukuksuzluk işçileri devlete farklı bir açıdan bakmaya zorlayacak ve bu da kitleler arasında komünist ajitasyon ve propagandayı başarıyla yürütmemize yardımcı olacaktır.
BURJUVAZİ OLASI İKİ ZAFERDEN DE FAYDA SAĞLAYACAKTIR
Son aylarda savaş büyük ölçüde durgunlaşmış görünüyor. Sizce savaşın geleceği ne olacak? Savaş sonrası Ukrayna için ne düşünüyorsunuz? Ukrayna için zafer ne anlama gelecek?
Savaşın nasıl sona ereceğini söylemek zor. Aslında savaş şu anda uzamış durumda. Medyada ara sıra her iki taraf da karşı saldırıya geçileceğini söylüyor ama aslında böyle bir şey yok. Her halükarda, Ukrayna kazanırsa, ilk başta toplumda jingoistik bir coşku olacak ve yetkililer bu andan yararlanarak tüm siyasi muhaliflerini nihayet yok edecekler. Ancak gerçekte Ukrayna bundan zenginleşmeyecek, hatta Batılı emperyalistlere daha da bağımlı hale geleceğiz ki bu da zaten insanların maddi refahını etkiliyor ve gelecekte daha da büyük bir etkiye sahip olacak. Yetkililerin kendileri de sosyal alanı tahrip eden yasalar çıkararak buna katkıda bulunuyorlar.
Bu nedenle, savaştan sonra Ukrayna, insanlar arasında sınıf bilincinin gelişmesi için bir zeminin olacağı yoksul ve bağımlı otoriter bir devlet olacak.
Ancak işçi sınıfı için ne Ukrayna’nın zaferi ne de Rus hükümetinin zaferi iyi ya da ilerici bir şey getirecek. Burjuvazi işçi sınıfını daha da örgütsüzleştirmeye çalışacak ve işçiler arasında bazı memnuniyetsiz hareketler olması durumunda, yetkililer işçilere karşı terör estirecek. Prensip olarak, bu zaten kullanılıyor. Örneğin Zaporijya’da maaşları ödenmeyen otobüs şoförlerinin grevi durduruldu. Tehdit şu şekildeydi: “Ya ordu ya da işten çıkarmalar.” Ukraynalı denizciler için durum daha da kötüydü. Yaz aylarında Odessa’da bir miting düzenlediler, çünkü deniz sivillere kapalı ve kimse maaşlarını ödemiyor. Sonuç olarak miting, erkek protestoculara askerlik bildirimlerini vermeye çalışan askerlik kayıt bürosu tarafından kesildi ve her şey denizciler sendikasının başkanlarından birini gözaltına almaları ve onu “ulusal hain”, “faşist” vb. olarak suçlamalarıyla sona erdi. Elbette savaş sırasında işçilerin kendilerini savunabildikleri durumlar olduğunu söylemekte fayda var, ancak bu iki vaka ve mevzuattaki değişiklikler Ukrayna’da nasıl bir eğilim olduğunu ve Ukraynalı yetkililer kazanırsa neler olacağını çok iyi gösteriyor.
Rusya kazanırsa, bu da emekçi sınıflar için ilerici bir şey anlamına gelmeyecek. Komünist ve işçi hareketini boğdukları LDNR (Lugansk ve Donetsk Halk Cumhuriyetleri) deneyimini çok iyi hatırlıyoruz. Taraflardan birinin zaferi durumunda, kapitalistler ve uşakları altın içinde yüzerken, işçiler ve komünistler yoksulluk ve terörden başka bir şey elde edemeyecekler.
Burjuvazi zaferlerden fayda sağlayacaktır. Ukrayna burjuvazisi sermayesini koruyacak, belki de Rusya Federasyonu’ndan tazminat bile alacak. Batı burjuvazisi daha da fazla fayda sağlayacak, çünkü Ukrayna’ya mümkün olan her şekilde sponsor olan ve silah veren Batı’ydı. Rus rakibi Ukrayna pazarından tamamen silinecek. Avrupa ve Amerikan burjuvazisi sermayelerini ve nüfuzlarını genişletmek için daha fazla alana sahip olacak. Rusya Federasyonu’nun zaferi durumunda, Rus oligarklar da Ukrayna topraklarında AB ve ABD karşısındaki rakiplerini yok edecek ve Rus sermayesi bir kez daha egemen olacak.
NATO’DAN UKRAYNA’YA SİLAH TEDARİK EDİLMESİNE KARŞIYIZ
Son zamanlarda solda, özellikle de AB ve Kuzey Amerika’da, silah gönderme ve barış çağrısı yapma meselesi üzerine çokça tartışma yapılıyor. Sizin bu tartışmadaki duruşunuz nedir? Sizce Küresel Kuzey ve Küresel Güney’deki solcular Ukrayna solunu ve Ukrayna işçi sınıfını nasıl destekleyebilir?
Biz NATO’dan silah tedarik edilmesine karşı çıkıyoruz. Sosyal Demokratlar bu konuda bizi eleştiriyor ve Rus emperyalizminin ekmeğine yağ sürdüğümüzü söylüyorlar.
Aslında öyle değil. Tam tersine, Ukrayna’ya silah sağlanmasını savunanlar, Ukrayna’da Batılı emperyalistlerin hegemonyasının kurulmasına katkıda bulunuyorlar. Bunu bir iyi niyet jesti olarak değil, Batı burjuvazisi her şeyden önce tüm bunlardan belirli bir ekonomik fayda sağladığı için yapıyorlar (silah ticareti oldukça kârlı bir iş ve Ukrayna’yı bağımlı bir ülke haline getirmek ve Rus rakibini Doğu Avrupa’dan çıkarmak için iyi bir şans... açıkça ilahi bir lütuf) ve ikincisi, siyasi neden. Silah tedarikini desteklediğinizde otomatik olarak başka bir emperyalistin güçlenmesini de desteklemiş olursunuz.
Dahası, görüldüğü gibi Ukrayna tamamen Batılı ülkelere bağımlı. Bu tür “solcuların” neye güvendiklerini anlamıyoruz. Görünen o ki, ülkemiz için daha fazla borç, çürüme ve yoksullaşma istiyorlar, çünkü başka bir açıklama bulamıyoruz.
Bir blokun emperyalizmini başka bir blokun emperyalizmini kullanarak yenemezsiniz. Böyle bir emperyalist savaşta, devrim dışında sıradan yurttaşların zaferine yer yoktur. Dahası, bu silah tedariki nihai hedefimize yardımcı olmamakla birlikte, sürekli olarak tüm uluslardan kardeşlerimizin kanını dökmektedir. Ve bizim için devrilenin Rusya ya da Batı yanlısı bir hükümet olması fark etmemeli.
Bu nedenle, emperyalizmi gerçekten yenmek için sosyalist bir devrim gerçekleştirmeli ve 30 yıllık “bağımsızlık” döneminde kapitalist rejim tarafından yok edilen askeri-endüstriyel kompleksimizi savunmalıyız. Üretim araçlarının özel mülkiyeti ortadan kaldırıldığında ve proletarya diktatörlüğü kurulduğunda, ancak o zaman hem Rus hem de Batı emperyalizmini gerçekten yenebiliriz.
LeftEast'ten çeviren: Elif Görgü