Meslek liselerinde eğitim: AKP Türkiye’sinin bir karikatürü
“Okul dışında bile her hareketimizi takip eden ve cezalandıran baskılarla yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu durumdan sadece ben değil diğer sıra arkadaşlarımda oldukça şikâyetçi.”
Fotoğraf: Pixabay
Bozüyük Mimar Sinan MTAL öğrencisi
Bilecik
Yemekhanelerden günümüz Türkiye'sinde okullarda çokça baskı ve sorun var. Ancak ben bu baskı ve sorunları daha iyi anlatmak için kendi okulumda olanlardan bahsetmek istiyorum. Bu sorunların en başında yemekhane-kantin fiyatları ve kırtasiye masrafları geliyor. Bu yazımda ilk olarak Türkiye'nin genelinde de sıkça yaşanan ve ailelerin en çok mağdur olduğu konu olan yemekhane konusu ile başlamak istiyoruz.
“YEMEKLER SOĞUK VE PORSİYONLAR AZ”
Okulumuzun çoğu öğrenci yemekhanenin yetersiz, pahalı ve verilen paranın hakkını vermediği düşüncesinde. Bu konu hakkında konuştuğum bir arkadaşım şunları söylüyor: “Okulun yemekhanesi verilen paranın karşılığını vermiyor, çoğu zaman yemekler soğuk ve porsiyonlar az. İdare 2. tabağı alabilme hakkımız olduğunu söylüyor, ancak arkadaşlarımız alamıyor. Yemekler genellikle beğenilmiyor ve boşa gidiyor. Et nadiren çıkıyor ve çıktığında bile miktarı çok az oluyor. Kesinlikle zorunda olmasak gidilecek bir yer değil.”
Bu arkadaşımın söylediklerine tamamen katılıyorum ve eklemek istediğim birkaç şey daha var. Yemekhane fiyatları 22 günlük 660 TL ve okulun konumu nedeniyle öğrencilerin çoğu eve gidemiyor, dışarıda yemek yiyor. Bunu karşılayamayan aileler çocuklarını yemekhaneye göndermek zorunda kalıyor. Ancak, yemekhanenin aylık fiyatı dışarıdaki fiyatla yarışır hâle gelmiş durumda. Basit bir hesap yapalım: Dışarıda sadece bir döner 50 TL iken, yemekhanede 30 TL (22 günlük fiyat üzerinden hesaplanıyor). Yemekhanede yediğinde 660 TL, 22 günlük yemek dışarıda yediğinde ise 1.100 TL tutuyor. Arada sadece 440 TL fark var. Birçok aile çocuğunu yemekhaneye gönderemiyor ve bu gidişle göndermeleri imkânsız hâle gelecek. Çünkü yemekhane fiyatları her geçen gün artmaya devam ediyor. Bu noktada bir kez daha hatırlatmak istiyorum: 1 öğün ücretsiz sağlıklı yemek her çocuğun hakkıdır!
BAŞIMIZDA İÇTİMA BELASI
Okulumuzdaki diğer bir sorun ise her sabah ve her öğle arası yapılan içtimadır. İdare her sabah okula girerken içtima yapar ve buna kıyafet kontrolü de dahildir. Hava yağmurlu, fırtınalı olsa bile içtima zorunludur. Üstünüzde okul forması olması yetmez, saçınızın toplu olması, siyah renkten başka bir ceket giymemeniz, ceketinizin üzerinde yazı, resim veya desen olmaması lazım. İçtimaya geç kalsanız bahaneniz ne olursa olsun ya çöp toplarsınız ya da okul etrafında koşarsınız, üstüne üstlük geç yazılırsınız. Bir kez pazartesi günü İstiklal Marşı’na bana bağlı olmayan sebeplerden geç kaldım. Müdür ve onun yardımcıları bizi vatan, millet üzerinden azarladılar. Geç kalan öğrencilere, sanki vatan hainiymişiz gibi davrandılar. Biliyorum ki, bu yalnızca disiplin için yapılmıyor, iktidar politikalarının liselerdeki bir yansıması.
AKP’nin okullardaki dinci-gerici politikalarını daha da görünür kıldığı yer, yönetim kadroları oluyor. ÇEDES ve din eğitimi adı altında okullarımızda dünden daha çok yer kaplayan bu öğretim görevlileri buldukları her fırsatta bize Çanakkale’de, Sarıkamış’ta, Kurtuluş Savaşı’nda ölen çocuklar üzerinden “vatansever”lik adı altında milliyetçiliği ve Türkiye’nin Müslüman bir ülke olduğunu, 3-4 yaşındaki çocuklara ve hatta bebeklere İslam propagandasının doğru ve gerekli olduğunu söylüyor, oruç tutmayanları azarlayıp kendince “doğru olanı” söylüyor. Okulumuzda her geçen gün daha fazla hissettiğimiz bu dinci ve milliyetçi baskılarla bizleri kendi fikri görüşüne kazanmaya çalışıyorlar. Bir dostumun bu baskılar hakkında söylediklerini aktaracağım: “Bizim okulu temsil ettiğimizi söylüyorlar, ancak okul sadece içinde değil dışında da hayatımıza karışılıyor. Sigara kullanan arkadaşlarımız var ve bazı hocalar tatilde olsak bile sigara kullandığımızı gördüklerinde paketlerimizi alabileceklerini, bizi ailemize şikâyet edeceklerini söylüyorlar ve bunu yapmışlıkları da var. Okul dışında bile her hareketimizi takip eden ve cezalandıran baskılarla yaşamak zorunda kalıyoruz. Bu durumdan sadece ben değil diğer sıra arkadaşlarımda oldukça şikâyetçi.”
SPORA OLMAYAN BÜTÇE ÇEDES’E VAR
Okulumuzun en büyük eksikliklerinden biri daha okulumuzda hiçbir saha, hatta mini bir saha bile bulunmuyor oluşu. Okulda bir öğrencinin kendini geliştirebileceği, hobi edinebileceği ne bir seçmeli ders ne de bir spor ve kültür alanı var. Yalnızca bir spor salonumuz var ancak o salonda 4 duvar ve sünger zeminden ibaret yani hiçbir işe yaramayan tamamen sembolik bir salon. Bu ihtiyaçlarımızı idareyle paylaştığımızda aldığımız tek cevap, “Okulumuzun ödeneği çok az, o yüzden yapamıyoruz.” Fakat biz öğrenciler biliyoruz ki her talebimizde karşımıza çıkan “bütçe ve ödenek” sorunu Antep’te Milli Eğitim, TÜGVA’ya 135 okul tahsis ederken de ÇEDES projesi kapsamında binlerce lira ayrılırken de yok.
Okulumuzdaki bu sorunlar, sadece bizim okulumuza özgü değil, Türkiye genelinde birçok okulda da yaşanan sorunlardır. Böyle düşündüğümüzde Türkiye’de yaşamak ve okumak zorunda olan biz liselilerin sorumluluğu, kendi sorunları ve talepleri etrafında önce kendileri sonra da tüm sıra arkadaşlarına dair bir sorumluluktur. Bu sorunları çözmek için okul sıralarında birlik olmalı, kendi geleceğimiz için örgütlü bir şekilde mücadele etmeliyiz.