Yeniden sınır ötesi operasyonlar ve Kürt sorununda çözümün yolu
Barış içinde bir geleceğin inşası için Kürt sorununun barışçıl, demokratik ve eşit haklar temelinde çözümünün aciliyeti açık.
Fotoğraf: Pixabay
Nurgül DENİZ
Diyarbakır
AKP iktidarı, Suriye’deki iç savaş sürecinde bölgede Kürtlerin kazanımlarını, sınır güvenliği vb. gerekçeler ile sık sık hedef haline getirip bölgeye çeşitli operasyonlar düzenlemişti. Bu operasyonları iç siyaseti tasarlamak, farazi iç ve dış düşmanlar üzerinden toplumu kutuplaştırmak ve özellikle seçim süreçlerinde propaganda edilen milliyetçi duyguların yaratacağı yedeklenme ile sandıkları garanti altına almak için de kullanmıştı. Geçtiğimiz günlerde İçişleri Bakanlığına yönelik gerçekleştirilen ve PKK’nin üstlendiği saldırıyı da başta Rojava olmak üzere Kürt kazanımlarını yok etmek için bir fırsat olarak değerlendirdiği oldukça açık.
NE OLMUŞTU?
Saldırıya dair yayın yasağıyla beraber ilgili kurum ve kişilerden üst üste açıklamalar da geldi. Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, “İki teröristin Suriye’den geldiği açıklığa kavuşmuştur” dedi. Fidan, Irak ve Suriye’de Kürtlerin yaşadığı bölgelerdeki yeraltı ve yer üstü kaynaklarını topyekûn meşru hedef ilan ederek, üçüncü tarafların da buralardan uzak durmasını tavsiye etti. Ancak gelen yayın yasağı dolayısıyla, patlamayı gerçekleştirenler kimdi, saldırı planı neydi ve nereden gelmişlerdi sorularının cevapları kimse tarafından bilinmiyor. Nitekim SDG (Suriye Demokratik Güçleri) Genel Komutanı Mazlum Kobani, Twitter hesabı üzerinden “Türk yetkililerin iddia ettiği gibi Ankara’daki saldırının failleri, bizim bölgemizden oraya gitmedi. Biz ne Türkiye’deki iç çatışmaların bir tarafıyız ne de gerginliğin artmasından yanayız” dedi ve olası yeni askeri saldırılara dair kaygı duyduklarını belirtti. Fidan’ın konuşmasının hemen ardından Türkiye’den havalanan uçakların, aralarında sivil yerleşimlerin de bulunduğu hedefleri bombaladığı haberleri uluslararası basına düşmeye başladı.
Bütün bunlar olurken ABD, Suriye’de Amerikan Komutanlığına çok yaklaştığını sebep göstererek bir Türkiye SİHA’sını vurdu. Millî Savunma Bakanlığı başta SİHA’nın Türkiye’ye ait olduğunu reddetse de ABD’li yetkililerin açıklamalarından sonra İncirlik Üssünden kalkan F-16 ile vurulan SİHA’nın TSK’ye ait olduğu netleşti.
Türkiye’nin NATO’nun ileri bir karakolu olması, Orta Doğu ve emperyal ilişkilerdeki çıkarlar; vurulan SİHA’nın Türkiye ile ABD arasındaki ilişkileri germeyeceğini gösteriyor. Ancak iç güvenlik ve sınır güvenliğini gerekçe göstererek, hâlâ Suriye’deki pastadan payını kapma derdinde olan AKP iktidarının Suriye’deki askeri varlığını ve Kürtlere yönelik saldırılarını artırarak devam ettireceğini söylemek de doğru bir okuma olur. Öyle ki 7 Ekim Cumartesi günü yapılan AKP Kongresinde konuşan Cumhurbaşkanı Erdoğan, vurulan SİHA’ya ve ABD’ye değinmezken yapılan saldırı ve devam eden operasyonlar için “Terörü kaynağında kurutma, bu stratejimizi kararlılıkla uygulayacağız... ‘bir gece ansızın gelebiliriz’ ikazının... saldığı korkuyu hiç eksiltmeyeceğiz” diyerek bu konuda geri adım atmayacaklarını net bir şekilde belirtti.
AKP iktidarı “Terörle mücadele ediyoruz, içeride ve dışarıda kimsenin burnu bile kanamadan terörü kurutacağız” derken bir taraftan da sivil halkın yerleşim ve ihtiyaç alanlarını bombalamaya devam ediyor. Rojava’da sadece son birkaç gün içinde yapılan bombalamalarda ölen sivillerin yanı sıra birçok elektrik istasyonu, su deposu, fabrika ve benzin istasyonu da bombalara hedef oldu. Heseke ve ona bağlı birçok köye elektrik sağlayan Xerbi barajı ve kentin su istasyonu, Kamışlo’da iki elektrik santrali, Tirespiye ilçesindeki dört petrol istasyonu; Derik’te, Kobani’de, Minbiç’de onlarca alt yapı ve üretim merkezi havadan bombalandı. Bölgede sivil halk temel yaşam ihtiyaçlarına dahi ulaşmakta güçlük çekiyor.
OPERASYONLAR SINIR ÖTESİYLE SINIRLI DEĞİL
Nitekim sınır ötesi operasyonlarla birlikte, yurt içinde de yasal partiler (HDP-YSP) ve Kürt siyasetinin temsilcileri açıktan hedef gösterildi, şafak baskınları ile gözaltına alındı, “Terörist” olmakla suçlandı. Barışçı, demokratik bir çözümün AKP iktidarı için söz konusu olmadığı bir kez daha apaçık göz önüne serildi.
Görünen o ki AKP iktidarı, eline geçen bu fırsatı içeride muhalifleri susturmak, dışarıda Kürt kazanımlarını yok etmek ve Suriye’deki varlığını kalıcılaştırmak için kullanmakla yetinmeyecek. Yapılan operasyonlarla yükseltilen kutuplaşma ve yaratılan “terörist Kürtler ve destekçileri olan dış mihraklar karşısında yapayalnız Türkiye kendini korumaya çalışıyor” algı ve propagandası ile yaklaşan yerel seçimlerde de milliyetçi oyları konsolide etmeye çalışacak.
Yazının başında da belirtildiği gibi on yıllardır yaşadığımız ve seyrettiğimiz sınır ötesi operasyonlarla Türkiye’nin güvenliğini sağlama hikayesinin bilmem kaçıncı beytindeyiz. Yerel seçimlerde başta ekonomi olmak üzere ülkenin gidişatından ve iktidardan duyulan memnuniyetsizlik, yaratılacak kutuplaşmayla arka plana itilmeye çalışılarak sandık-oy mühendisliği yapılacağa benziyor. Tüm bunlara ek olarak, olanı anlatan, yazan başata muhalif gazeteciler olmak üzere basına gözdağları veriliyor, gazeteciler tutuklanıyor, gazetelere, haber sitelerine cezalar yağıyor. Başta HDP(YSP) olmak üzeri Kürt siyasetinin yasal temsilcileri hedef haline getiriliyor, tutuklanıyor.
Güvenlik sorununu çözmek gerekçesi ile on yıllardır devam sınır ötesi operasyonlar, hepimizin artık defalarca yaşayıp gördüğü gibi bir çözüm değil. Her sınır ötesi operasyon, her müdahale bu sorunu daha da içinden çıkılmaz bir hale getiriyor. Türkiye, Suriye’den pay kapmaya ve sınırın öte tarafında oluşacak bir Kürt bölgesini engellemeye çalışırken sınırın iç tarafı da dış tarafı da en başında iddia edilen güvenlik sorununun çözülmesi bir yana bırakalım, daha güvensiz olmaya devam ediyor. Bu noktada sivilleri hedef alan kör terör eylemlerinin de Kürt sorununun demokratik barışçıl çözümünü zorlaştırdığını vurgulamak gerekiyor.
BARIŞI YÜKSELTME ZORUNLULUĞU
Ele geçen her fırsatta kentlerimizde bombaların patlamaması, kentlerimizden havalanan uçakların başka kentleri bombalamaması; yurt içinde toplumsal barışın ve komşu ülkelerle bir barış siyasetinin tesis edilmesi için Kürt sorununun barışçıl, demokratik ve eşit haklar temelinde çözümünün aciliyeti açık. Barış içinde bir geleceğin inşası, on yıllardır maruz kaldığımız savaş ve yağma siyasetinden kurtuluş için ısrarcı olunması gereken nokta bundan başkası değil. Her seçimden önce, iktidarın çıkmaza girdiği her anda savaş naraları ve bomba, uçakları gürültüleri arasında yıkılmış kentler ve ölmüş insanlardan korku ve endişe ile söz etmemek için barışı ve mücadelesini yükseltmek zorunluluğu tarihsel bir görev.