Yazar Erol Büyükmeriç: Edip Cansever’in ana yurduna yolculuk yaptım
Yazar Erol Büyükmeriç, "Cansever Bir Edip Masmavi Bir Çocuk” isimli yeni çocuk kitabını anlattı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv
Rahmi EMEÇ
Erol Büyükmeriç, çocuk ve gençlik edebiyatımızda ürünler veren özgün bir kalem. Kendisiyle, yakın zamanda Everest Yayınevi tarafından yayımlanan çocuk kitabı “Cansever Bir Edip Masmavi Bir Çocuk” üzerine konuştuk.
Edip Cansever'den önce Cemal Süreya'yı konu etmiştiniz. Bu iki şairi ele almanızdaki nedeni sormak istiyorum Sevgili Erol?
Doğrusunu söylemem gerekirse Sevgili Rahmi, 7’den 70’e Çocuk Dergisinin Yayın Yönetmeni Barış İnce’nin isteği üzerine soyunduğum bir çalışmaydı. Birkaç şair ve yazar daha vardı (Aziz Nesin, Yaşar Kemal, Sabahattin Ali, Nâzım Hikmet, Orhan Veli). Barış, bu şair ve yazarların çocuklara tanıtılması bağlamında yaşam öyküsel öykü niteliğinde metinler yazmamı istemişti. Sonra dergiden ayrıldı ve tasarısı boşa düştü. Bense öneriyi sevmiş tanıtımdan ayrımlı olarak çocukların ve gençlerin düzeyinde “köprü kitap” niteliğinde kurgusal gerçeklik barındıran iki öykü tasarlamıştım bile. Öncelikle ele aldığım bu iki şair, insanı, kendini ve şiiri kazmış öte yandan Türk şiirinin önünü açmış öncüler olduğunu düşündüğümden olacak ön sırayı kaptılar. Ne ki bu iki şairi yeğlememin belki de asıl nedeni; göğü ile denizi arasında çocukluk ve gençliğim boyunca havasını soluduğum İstanbul’da tanış olduğum ortamlarda yaşamış olmalarıydı sanırım. Bu yüzden çok kolay ve zevkli oldu yazma süreçlerim.
Cansever, çocukluğu bireyin “ana yurdu” olarak görüyor. Senin de buradan yola çıktığını düşünüyorum. Çocukluğun “ana yurt” oluşuna nasıl bakıyorsun?
Evet, öykü bu ana düşüncede yürüyor. Kuşkusuz bu olgunun tüm insanlarda aynılık taşıdığını; çocukluk döneminde yaşananların kişide derin izler bıraktığını ve dahası ilerideki yaşamını ve kişiliğin oluşumunu etkilediğini düşünürüm. Kitabın son sözünde de belirttiğim gibi Epiktetos’tan bu yana Jorge Amado, Theodor W. Adorno, Kemal Özer, Ülkü Tamer gibi birçok yazar, şair, düşünür de “İnsanın ana yurdu çocukluğudur” der. İşte benim de öyküm, Edip Cansever’in ana yurduna yaptığım bir yolculuğun kurgusal gerçek öyküsüdür. Vapurları, martıları, tramvayları, cambazları, arazözleri, lastik topları, kiralık bisikletleri, kedileri, her tür nesneleri, düşleri, düşünceleri, şiirleri ve arı çocukluk sevileriyle… Öyküdeki kurgusal gerçekliğin sınırlarının nerede başladığı ve bittiği konusunda okura; Edip Cansever’in yaşamsal ve düşünsel gerçekliğine uygun olabilecek çıkarımlarıma yaslanarak “uzantılar” yaptığımı belirtmek isterim. Cansever sevenlerince de aynı çıkarımlarda buluşacağımıza inancım tamdır.
"GERÇEKÇİ YAPIYI ÖZELLİKLE KURMAYA ÇALIŞTIM"
Edip Cansever'in çocukluğuna yolculukta şairin dizeleriyle de yol alıyorsunuz? Bu onun çocukluğunu okurda daha gerçekçi mi kılıyor sizce?
Sevgili Rahmi, belirttiğin gerçekçi yapıyı özellikle kurmaya çalıştım. Şairden ödünç alarak kullandığım her dizenin öyküdeki kurgusal gerçekliği inandırıcı kılmama yardımcı olabileceğini ve besleyebileceğini düşündüm. Bu arayış sırasında metne uygun düşebilecek bir dize ya da deyiş yakaladığımda tanımsız ongunluklar yaşadığımı içtenlikle belirtmek isterim.
Şairin çocukluğunda yaşamına dokunan kimi “duraklar” ve “mekanlar” var. Sizce bunlar şairin şiirini ne yönde etkilemiştir?
Cansever bir İstanbul şairidir. Ve gençliği şairin yaşamı ölümüyle noktalanan son Bodrum serüveni dışında genellikle İstanbul’da geçer. Anlatım aslında metinde pek belirtilmese de 1969 yılında geçen bir dönem öyküsüdür. Cansever’in sekizinci kitabı “Çağrılmayan Yakup”u henüz kitapçı vitrinlerinde görünmektedir.
"OLGULAR YUMAĞIDIR BİLİNÇALTI OYUNLARI"
Öyküdeki süreç uykuda geçiyor. Uyku hali, şairin şiirini kurmada nasıl bir süreç sizce?
Öykümün kurgusuna uygun en elverişli bir yöntem olarak geldi bana. Önce bunu belirteyim Sevgili Rahmi. Bu yapısallığı kullanmışımdır kimi zaman ürünlerimde. Örneğin Midas’ın Serçeparmağı, Yergök, Gizemli Anne romanlarımda bilinç altı oyunları ile birçok metafor yaratmaya çalışmışımdır.
Ayrıca bilinçaltı olgusunun insanoğlunun yaşamı boyunca yaşantısının her anını kayıt ettiği gerçeğine hep inanmışımdır. Bu olgunun ancak uyku durumunda karmaşık senaryolar içinde özgürce ve denetimsiz ortaya çıktıklarına inanırım. Kendimde de gördüğüm ve yaşadığım bir olgular yumağıdır bilinçaltı oyunları.
Sanırım tüm şairler yaşantıları ve dağarcığı ne kadar doluysa o kadar esin oluşturabilecek uyku durumu çağrışımlarını malzeme olarak kullanabilecektir, diye düşünürüm.
Evrensel'i Takip Et