TPD: Savaşın ve şiddetin olduğu yerde ruh sağlığından bahsedilemez
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, İsrail'in Filistin'e yönelik saldırılarına ilişkin “Savaşın ve şiddetin olduğu yerde ruh sağlığından bahsedilemez” dedi.
Fotoğraf: Dilara İrem Sancar/AA
Türkiye Psikiyatri Derneği (TPD), 59. Ulusal Psikiyatri Kongresinde basın açıklamasında bulundu. TPD Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, savaş ve şiddet ortamının bir hastanenin vurularak 500 masum insanın katledilmesine kadar vardığını ifade ederek, “Savaşın ve şiddetin olduğu yerde ruh sağlığından bahsedilemez” dedi.
TPD Genel Başkanı Prof. Dr. Ejder Akgün Yıldırım, 7 Ekim ile başlayan savaş ve şiddet ortamının bir hastanenin vurularak 500 masum insanın katledilmesine kadar vardığını ifade etti. 10 Ekim Dünya Ruh sağlığı Günü ve Haftasının kan ve gözyaşı ile karşılanmış olduğunu belirten Yıldırım, “Savaşın ve şiddetin olduğu yerde ruh sağlığından bahsedilemez. Bir hastanenin dahi güvenli olmadığı Gazze’de yaşanan dram, Filistin Halkının özgürlük mücadelesi, Birleşmiş Milletler kararlılarına rağmen verilmeyen hakları, yaşadıkları coğrafyada mülteci konumuna gelmeleri bütün devletlerin sorumlu olduğu bir insanlık sorunudur. Hiçbir sav Filistin Halkının onurlu mücadelesini değersizleştiremeyeceği gibi hiçbir ulvi değer de masum insanlara yönelik saldırıları ve kime karşı olursa olsun insanlık dışı muameleleri haklı göstermez. Savaşı bir halk sağlığı ve ruh sağlığı sorunudur” dedi.
Ruhsal sağlığın sadece tedavi edici değil önleyici, koruyucu ve geliştirici hizmetler açısından düşünülmesi gerektiğine vurgu yapan Yıldırım, “Savaş kadar giderek artan şiddet de önemli bir sorun haline gelmiştir. Ülkemizde bireysel silahlanma giderek artmaktadır. Sokaklarda silahlı çatışmalar sıradan haber halini almıştır. Aile içinde, çocukların ve kadınların maruz kaldığı, sağlık kuruluşlarında, iş yerlerinde, trafikte, sokakta sıradanlaşan bir şiddet ile karşı karşıyayız. Bunun için polisiye tedbirlerin yanında ulusal bir eylem planının oluşturulması gerekmektedir” diye konuştu.
"DEPREM BÖLGELERİNDE KURUMLAR ARASI KOPUKLUK VAR"
TPD Afetlere Hazırlık Müdahale Birimi Koordinatörü Doç. Dr. Münevver Yıldırım, depremin üzerinden 6 aydan daha uzun süre geçmesine rağmen toparlanmanın yeterli seviyede olmadığını ifade ederek şöyle devam etti: “Yeni yaşam yerlerinin uygun ve ihtiyaçları karşılayacak şekilde oluşturulamaması, başta sağlık ve eğitim alanı olmak üzere temel hizmetlerin sürdürülebilmesi için yeterli insan ve mekan kaynağı sağlanamamasında en büyük etmen olan hizmet ve barınma alanlarının yaratılamaması gibi bir çok yıkımın doğrudan ve dolaylı yükünün devam etmesine neden olacak bir çok etmen ilk aşamada göze çarpmaktadır. Tüm deprem bölgelerinde mevcut hali ile psikososyal hizmetlerde kurumlar arası kopuk şekilde sürdürülmesine neden olmakta, meslekler arasında kesin sınırlar çizilerek tanımlanmaya çalışılan psikososyal hizmet anlayışı sahada da kopukluğu artırmaktadır. Ağır ve çoklu yas süreci içinde olan, ekonomik kayıplar yaşamış, yaşamları ve yaşam yerleri değişmiş insanlara yönelik programlar kurumların entegre çalışması ile hızla hayata geçirilmelidir. Kadınlar, çocuklar, yaşlılar, depremde doku ve organ kaybı yaşayanlar, meslek gruplarına yönelik özel programlar oluşturulmalıdır.”
Psikososyal rehabilitasyon kentler içinde kurulamadığına dikkat çeken Yıldırım, “Geçici yerleşim yerleri ve hastane içi ile sınırlı bir ruh sağlığı hizmeti yürütülmektedir. Etkilenen nüfusun önemli bir kısmı hala kent merkezlerinde, görece sağlam yapılarda ya da kent merkezinde konuşlu şahsi geçici mekanlarda yaşamaktadırlar. Bu grup için yerinde ve ulaşılabilir herhangi bir psikososyal planlama mevcut değildir. Eylem stratejisi de bu şekilde yerleşimi olan kişilere yönelik uzun dönem bir hizmeti içermemektedir. Deprem bölgelerinin en önemli sorunlarından biri de yataklı psikiyatri servislerin bulunmamasıdır Deprem ve kayıpları nedeniyle intihar düşüncelerine bağlı kapalı servis ihtiyacı ise artmış ve artacaktır. Buna yönelik acil önlemler gerekmektedir” diye konuştu.
"TOPLUMA SÜREKLİ HİZMET"
TPD Ruh Sağlığı Politikaları Görev Grubu Koordinatörü Doç. Dr. Halis Ulaş afet durumunda daha iyi bir psikiyatrik ve psikososyal hizmet sunulabilmesi için yapılması gerekenleri şöyle sıraladı: “Afet öncesi, sırası ve sonrası hizmetlerin planlanabilmesi ve sorunsuz uygulanabilmesi için hizmetlerin tek bir çatı altında toplanmasının uygun olduğunu düşünüyoruz. Bu çatı için de “Afet Bakanlığı” adı altında yeni bir bakanlık oluşturulmasının yerinde olacağını düşünüyoruz. Bu bakanlık altında kurulacak “Ulusal ruh sağlığı danışma ve strateji oluşturma kurulu” ile psikiyatrik ve psikososyal hizmetlerin afetler öncesi, sırası ve sonrasında bütünleşik bir şekilde planlama ve uygulama stratejilerini yürütmesini öneriyoruz. Toplum Ruh Sağlığı Birimlerinin bölge ve nüfus temelli olarak birinci, ikinci ve üçüncü basamak sağlık hizmetleri ile eşgüdüm içerisinde çalışmasını öngörüyoruz. Yaklaşık 10 bin nüfusa bir TRSB kurulmasını ve bu TRSB’lerde erişkin ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı, çocuk ruh sağlığı ve hastalıkları uzmanı, klinik psikolog, psikoloji danışman ve rehberlik uzmanı, sosyal hizmet uzmanı ve psikiyatri hemşiresinin istihdam edilerek bütünleşik hizmet üretmesini öneriyoruz.”
"RUH SAĞLIĞI İLAÇLARI TEMİNİNDE ZORLUKLAR VAR"
TPD Duygudurum Bozuklukları Çalışma Birimi Koordinatörü Doç. Dr. Neşe Yorguner de ruh sağlığı alanında kullanılan bazı ilaçlarının temininde ciddi zorluklar olduğu bilgisini paylaştı. Temine edilemeyen ilaçların başında bipolar bozukluğun ve tedaviye dirençli depresyon döneminin tedavisinde kullanılan lityum ilacı olduğunu söyleyen Yorguner, “Lityum tedavisi başka hiçbir ilaca benzemeyen etki mekanizması ile yeri doldurulamayacak bir tedavidir. Doğası gereği tekrarlayıcı ve kronik nitelik taşıyan ve ağır ekonomik maliyete neden olan bipolar bozukluğunun hem akut hastalık döneminin tedavisinde hem de hastalık dönemlerinden koruyucu tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Lityum Dünya Sağlık Örgütü tarafından her zaman bulundurulması ve ulaşılabilir olması gereken temel ilaçlar listesinde yer almaktadır. Temel ilaçlar listesi öncelikli halk sağlığı sorunları için belirlenmiş, en gerekli ilaçları kapsamaktadır” dedi.
"LİTYUM TEDAVİSİNİN SÜRDÜRÜLEMEMESİ CİDDİ BİR SORUN"
Lityum tedavisinin sürdürülememesi çok ciddi bir halk sağlığı sorunu olduğunu ve hastalar için ağır ve geri döndürülemez riskler barındırdığını belirten Yorguner, “Yakın zamanda benzer bir sorun tedaviye dirençli psikotik bozukluklarda kullanılan klozapin ve alkol arındırma tedavisinde kullanılan lorazepam için yaşanmıştır. Yine Dünya Sağlık Örgütü’nün temel ilaç listesinde yer alan klozapinin 100mglık tableti bir süre temin edilememiştir. Ortalama 300-600mg dozlarında kullanılan bu ilaçta hastalar 25mg tabletlerle günde 12 – 24 tablet almak zorunda kalmıştır. Lorazepam ilacı ülke genelinde hem 1mg hem de 2.5mg formu bu ayın başından beri bulunmamaktadır. Bu yaşananlar ülkemizde psikiyatrik ilaçların ulaşılabilir olması ile ilgili ciddi endişelere yol açmaktadır. Özellikle lityum gibi alternatifi olmayan, klozapin gibi tedaviye dirençli vakalarda ana tedavi bileşeni olan ilaçların kesintiye uğramadan hastaların kullanımında olması halk sağlığının korunması için zorunludur. Devletimizin ilgili kurumlarını göreve çağırıyor, ilaç tedavilerine erişimin ruh sağlığı hakkının olmazsa olmaz bir parçası olduğunu tekrar hatırlatıyoruz” dedi. (Ankara/EVRENSEL)