22 Ekim 2023 03:40

"Irgat Süleyman’a düşman", işsiz İsmail’e düşman!

"Sinemacının Umut ile başlayan ve bir dizi olgun filmle devam eden politik eserler sürecinde diğerleri kadar ses getirmeyen bir filmi vardır: Düşman…"

Film afişi

Paylaş

Haydar Ali ALBAYRAK

Seyircinin hayranlığını kazanmış, “Çirkin Kral” lakabını alarak posterleriyle duvarları süslemiş Yılmaz Güney’in “sinemacı olma” macerası ana hatlarıyla 1960’lar ikinci yarısına tarihlenebilir. Bu tarihlerde birkaç avantür ve Seyyit Han filmlerini yöneten Güney Umut (1970) filmiyle başka bir düzleme geçer, bir anlamda dönüşü olmayan bir yola girer. Umut, Güney’in sanat anlayışını toplumcu bir yöne çevirirken oyuncu kimliğinden uzaklaşarak yönetmen ve yazar katkısını öne çıkarır. ’70’lerde Zavallılar, Ağıt, Endişe, Sürü, Arkadaş gibi birçok filmde yönetmen ve senarist olarak boy gösterir Güney. Devamında Cannes Film Festivali’nde Altın Palmiye kazanan Yol gelir. Gurbette yaşamını yitiren yönetmenin son filmiyse Duvar olur. 

Sinemacının Umut ile başlayan ve bir dizi olgun filmle devam eden politik eserler sürecinde diğerleri kadar ses getirmeyen bir filmi vardır: Düşman. Zeki Ökten tarafından yönetilen Düşman’ın senaryosu Güney’e aittir. Güney filmin çekimleri sırasında cezaevinde olduğu için rol alamamış, Ökten’le görüşlerde buluşarak çalışmıştır. Filmi değerlendirmeye geçmeden konusunu kısaca analım. 

AMELE PAZARI CAN PAZARI

İsmail (Aytaç Arman) Çanakkale Eceabat’ta karısı Naciye (Güngör Bayrak), kızı ve kayınvalidesiyle yaşayan, düzenli bir iş bulamamaktan mustarip bir gençtir. Zaman zaman kent merkezine inerek amele pazarlarında beklemekte geçici işlerle evini geçindirmeye çalışmaktadır. Karısı Naciye ise giderek sosyal gerçekliğinden uzaklaşmakta ve artistlerin dünyasına özenmektedir. Yabancılaşma ve yozlaşmanın aile içine sirayet ettiği bu tabloyu dönemin Çanakkale’sinden çarpıcı örnekler destekler. Küçük kasabada Alman konuklara ziyafetler verilir, şehitlik ve Troia Antik Kenti gezdirilir, horozlar dövüştürülür; belediye köpekleri zehirletir. Atmosfer gerek ilçe yaşamında gerek ev ortamında dayanılmaz bir hâl alır. İsmail ise tüm bu gelişmeleri tek başına göğüslemek ister. 

GÜÇLÜ GÖZLEMLER, DİNGİN ANLATI, ETKİLEYİCİ ÜSLUP

Düşman filmi diğer politik Güney filmlerine kıyasla ağır bir tempoda ilerler, çatışma açıkça serilse de sloganvari bir dil tercih edilmez; ana fikir çeşitli biçimlerde desteklenir ve bir tablo belirir. Bu tablo ülkenin siyasi iklimine dair izlenimler aktarırken Güney ve Ökten çürümenin bir Kuzey Ege kasabasındaki etkisini Düşman’da adeta bir sosyal bilimci titizliğiyle çalışır, güçlü gözlemler paylaşırlar. Toplumsal çürümeyi işaret eden temel yargının ve ekonomik sebeplere yönelik önermelerin arkasında durulmasına karşın bu görüşleri seyirciye kabul ettirme telaşına düşülmediği filmde epik bir anlatı yerine yavaş ama etkileyici bir üslup benimsenir. Zaten Düşman’ı güney filmografisinde ayrı bir yerde konumlandıran unsur derinlemesine nüfuz etme çabasıdır. Umut, Sürü, Arkadaş ile Endişe filmlerinde toplumsal koşulları betimleyen fakat göstermeye öncelik tanıyan Güney, sınırları çekilmiş, destansı, öğretici ve bildirici bir anlayışla öne çıkar. Bu tavır sanatçının siyasi sivrilişiyle de uyuşmaktadır. Düşman ise dingin bir öyküdür ve bir garibanın dünyasını bir garibana yaraşacak şekilde, büyük kırılmalardan uzak ortaya koyar.

DÜŞMAN’DA POLİTİK BİR ‘DÜŞÜŞ’

Düşman ağır ilerlemekle birlikte vurucu sahneler barındırmaktadır. Yine sözünü bağırarak söylemese de niyetini hiç saklamaz. Sinemamızda “külçe gibi ölüm” biçiminde nitelendirebileceğimiz üç örnekten söz açmalı.

Tunç Okan’ın Otobüs (1974) filminde gurbete kaçak yollardan götürülüp yüzüstü bırakılan göçmenlerin çaresizliği Tuncel Kurtiz’in canlandırdığı işçinin ölümünde kristalize olur. Kurtiz bir köprünün kenarında oturduğu sıra açlığın ve soğuğun etkisiyle suya düşer, bir daha görünmez. Bir diğer ölüm İlyas Salman’ın rol aldığı 1990 yapımı Zavallı’dır. Filmde Salman’ın canlandırdığı ve zeka geriliği bulunan Ali başına gelen trajedilerden sonra sahilde kayalık dibinde içen berduşların yanına gelir, onlarla atışır ve ikramlarını beğenmediği için bıçaklanır. Ali daha sonra yarasının acısıyla yüzüstü bir balçığa düşüp kalır. 

Her iki ölüm de çeşitli düzeylerde siyasal bir öz taşısa bile insanın düzen karşısında zayıflığını gösterir. Suya düşen göçmen işçinin katili düzendir. Ali de aslında çürük düzenin kurbanı olmuştur. Korunup kollanmamış, bilakis ölüme itilmiştir. Düşman’da ise böyle bir ölüm üzerinden hem düzenin adı konur hem azmettirici rolü vurgulanır. Filmin henüz girişinde amele pazarında toplanmış işçileri görürüz. İki işçi, Abdullah (Şevket Altuğ) ile Rıfat (Kamil Sönmez) aralarında konuşmaktadır. İşçilerden Rıfat, bir cinnet anında balkona çırılçıplak fırlayıp bağıran hayat kadınının bedenini hayranlıkla izlerken Abdullah onu önce karnını doyurması gerektiği yönünde eleştirir. Kadının yakınmalarından kocasının Almanya’ya çalışmaya gittiğini anlarız. İsmail’in sohbet ettiği Kürt işçi de gurbette çalışmanın zorluğunu bir çatıda bacaya konmuş kanadı kırık martıyı göstererek ifade eder. Az sonra bir kamyonet gelir ve ameleler seçilerek işe çağrılır. Dışarıda kalanlar için açlık ihtimali sürerken kamyonetin kasasına atlayanlar günü kurtarmıştır. Az evvel konuşan iki arkadaşın kaderi ise tam burada ayrılır. Abdullah kamyonete binerken Rıfat kasaya asılmıştır. Ancak bu kovalamaca kötü biter ve az evvel arkadaşına akıl veren Abdullah Rıfat’ı asıldığı yerden itiverir. Rıfat düşüp kafasını bir taşa çarpar ve oracıkta ölür. Güney düşmana dönük ilk tespitini çarpıcı bir biçimde yapmış, aynı safta yürütülen rekabetin bir çürüme sonrası düşmanlığa dönüştüğünü gözler önüne sermiştir. Bir bakıma bu sahne filmin gidişatını aydınlatmaktadır.

DAYANIŞIP DOĞRULAN, DÜŞMANI SAVAN İSMAİL

Düşman, İsmail’in yalnızlığı üzerinden ilerler. Düzene karşı dayanışacak bir dost, bir mevzi bulamayan İsmail giderek dünyayı karşısına alır. Film düzenin yol açtığı çürümeyi farklı boyutlarıyla sergilerken ağırlığı evdeki yabancılaşmaya verir. Burada tartışma filmin aileye ve kadın erkek ilişkilerine yaklaşımının ahlakçı olup olmadığı yönünde yürütülebilir. Zira İsmail’in karısı Naciye gözü dışarıda bir kadın olarak çizilmektedir. Ancak filmdeki ahlaki zemin yine filmin başında işçilerin cama çıkan hayat kadını karşısındaki tavrıyla belli edilmiştir. Film erkek dünyasının yoz bakışını, yoksul işçilerin kadın bedenine yaklaşımını bu sahnelerde teşhir ederken kadınların tokatlanarak içeri sokulması kahkahalarla karşılanmıştır. Bu bakışa göre erkeklerin yabancılaştığı, eşitlikten uzaklaştığı, değersizleştirdiği kadınlar tuzağa çekilmektedir. Dönemin koşulları göz önüne alındığında Güney’in kadın erkek ilişkilerinde baskın ve zarar verici tarafı erkekler olarak belirleyip İsmail şahsında sonuçları gösterdiğini, mücadelede yeni insan idealine İsmail’in finaldeki tutumuyla bir adım atıldığını söyleyebiliriz. Olaylar İsmail’in etrafında gelişse dahi filmde ailevi sorunların dışına çıkılarak 12 Eylül arifesindeki Türkiye’den özgün bir portre sunulur.

Düşman başladığı yere Eceabat Meydanı’na, cumhuriyetin 56. yıl dönümü için düzenlenen resmigeçide uzanır. Ülke kurulduğu sıra “düşman”ın (yabancının) yenildiği topraklar bu kez daha yakın daha içeriden bir tehlikeyle kuşatılmıştır. İstanbul’a çalışmaya gidecek olan İsmail annesiyle helalleşir ve onu en son otobüste yeni bir başlangıca doğru yol alırken görürüz. Küçük kasabada avantacı Nuri, değerlerini peşkeş çeken Şevket gibi bozuk karakterler bırakarak geleceğine yönelir İsmail. Tabii bu dönüme salt kendi iradesiyle değil, dayanışmayla varmıştır. Güney filmlerinde sıklıkla karşılaştığımız, ansızın belirip çatışmayı çözüme kavuşturan aydın proleter tiplemesi Düşman’da da sahne almıştır. İstanbul’da işçilik yapan Selim ve eşi, İsmail’e sıcak davranmış, onu karısını öldürmekten vazgeçirerek İstanbul’a gitmeye ikna etmişlerdir. Böylece film düşmanın savulmasıyla son bulur.

ÖNCEKİ HABER

Londra’da yüzbinler Filistin için yürüdü

SONRAKİ HABER

Diyarbakır ve Batman'da kayıp yakınları ‘adalet’ talebini yineledi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa