Genç kadının hikayesine bak, devletin "kadın politikasını" gör
Dini nikahlar, ölüm tehditleri, iki çocuk, kaçıp kurtulma isteği ve yoksulluk... Genç bir kadın yaşamında bunları görürken, anlattıkları devletin kendisini yüzüstü bıraktığını ortaya koyuyor.
Fotoğraf: Evrensel
Sıla ALTUN
İstanbul
İstanbul Pendik’te yaşayan 35 yaşındaki genç kadının hayatı, saldırganlaşmaya devam eden politikaların bir hayatı ne denli karartabileceğinin kanıtı gibi. Şiddet, psikolojik baskı, yoksulluk ve devlet. Çok yönlü bir fotoğraf.
Bir yandan şiddete karşı kadınların korunmasını zorlaştıracak söylem ve uygulamalar, diğer yandan ailenin kadının hayatı pahasına korunmasını ön gören çalıştaylar, orta vadeli planda gördüğümüz gibi kadının emeğini güvencesizleştiren ekonomi politikaları ve daha nicesi... Her biri kadınların hayatına dokunuyor. Ama nasıl? Her hikaye kendi özgünlüklerini gösteriyor, her hikaye yer yer ortaklaşıyor. Emekçi kadınlar hayatlarını ince bir ipin üzerinde yürürmüşçesine geçirmek zorunda. İpin aşağısında ise onları ya bir erkeğin elinden ölüm ya da yoksulluktan kırılırcasına yaşamaya çalışmak var.
Tam da bu ince ipin üstünde yürümeye çalışan genç bir kadın... İstanbul’un Pendik ilçesinde yaşıyor, 35 yaşında. Birazdan detaylıca okuyarak anlayacağınız haklı nedenler ismini ve fotoğrafını kullanmamıza engel.
İstanbul’a geldiği ilk zamanı anlatıyor. Yıl 2015, kendisi gebe. Diyarbakır’dan İstanbul’a gelme sebebi iç yakıcı: Can güvenliği! İstanbul’a kadın konuk evine gelmiş. Dini nikahlı eşi, kadının karnındaki bebeğin başkasından olduğunu düşünüyor ve genç kadının ailesini de kadına karşı kışkırtıyor. Ancak ailesi kaldığı yeri öğrenince, başka bir yere kaçmak zorunda kalıyor.
"ŞİDDET, BÜROKRATİK SÜREÇLER, DOSYA MASRAFLARI..."
Canını kurtardığını düşünürken, bir evlilik daha yapıyor. 2018’e kadar yine resmi nikah yok. 2018’de kıyılan resmi nikah ise, “Oğlan babanın soy ismini alabilsin” diye. “Büyük oğlum hastaneye yatırıldığında oğlan babasının soy ismini alabilsin diye resmi nikah kıyıldı” diyor.
Ve şiddet… Boşanmaya çalışıyor. Bürokratik süreçler… Dosya masrafları. Ağır geliyor. Süreç onun için gün geçtikçe zorlaşıyor.
Evliliği içinde sürekli şiddet gördüğünü, iki kere evi terk ederek kadın sığınmaevinde kaldığı günleri anlatıyor.
Bitmiyor. Boşanmaya iten son süreçlerden birinin geçtiğimiz sene erken doğumdan kaybettiği bebeği olduğunu söylüyor. Bebeği kaybettiğinde eşinin ailesi bir yıl boyunca bebeğin mezarına götürmemiş onu, bebeği kaybettiği için kadını suçlamışlar. Çok geçmeden eşi İstanbul’a çalışmaya gelmiş kendisi ise eşinin memleketi olan Kars’ta bir ilçede 4 çocukla birlikte kalmış. “Para göndermemeye, telefonlara çıkmamaya başladı” diyor, “Arada arayıp mesaiye kaldım diyordu ama bazı zamanlar iki üç gün ulaşamadığımız oluyordu.”
BOŞANMAK MI İSTEDİN?
Kars’ta yaşadıkları evin de kira olduğunu ancak İstanbul kadar pahalı olmadığını söylüyor kadın. Komşularının ona destek olduğunu, kaymakamlığın ise yardım bağladığını belirtiyor. Kirayı, çocukların giderlerini bir şekilde halledebildiğini ancak bir noktadan sonra baş edemediğini ifade ediyor. O süreçte boşanmak için başvuru yapmış. Başvuruyu yapmak için gittiğinde adli yardımdan yararlanmak istiyorsa avukatın vekalet ve dosya parasını kendisinin ödemek zorunda olduğunu söylediklerini belirtiyor. Daha önce de eşinin yanından şiddet gördüğü için ayrılmak istediğini söylüyor ancak Erzurum sınırına dahi gidemediğini belirtiyor. Kars’taki kadın sığınmaevine dair, “Kadın konukevine gittiğinizde polis, eşinizi konuk evinin kapısına getiriyor” diyor.
KİRA MI, CAN MI?
Oğlunun ameliyatı, dört beş kata çıkan ev kirası… Evi kapatıp anne ve babasının yanına geri dönüyor. Yaşananlar kolay unutulmuyor. Oldukça gergin olduğunu söylüyor. Canını tehlikeye atıyor. O günleri anlatırken, “Can güvenliğim hâlâ belirsizdi” diyor, “Gittim üç gün kaldım. Babam, şansa mı merhametine mi bilmiyorum, sesini çıkarmadı. 4. gün annem benimle konuşarak ‘Dört çocukla olmaz bizim de maddi durumumuz bir yere kadar’ dedi. Kaynımı arayarak en azından çocuklar konusunda bana destek olmasını istememi söyledi. Kaynım İstanbul’a gelmemi söyledi. Ev tutabileceklerini ya da barışma sürecini burada işletebileceklerini söyledi. Ben de çocukları alıp İstanbul’a yerleştim.”
BRONŞİTE BUHAR MAKİNESİ GEREK AMA…
İstanbul’da tuttukları ev biraz eski. Ama ev sahibinin bıraktığı birkaç parça eşya dahi onun için kıymetli. Komşuların da dayanışması var, hâlâ çamaşır makinesi gibi temel ihtiyaçlar evde yok.
Evde çocuklar yemek bekliyor, su bekliyor. Geçinmek gerek. Üstüne çocuklar hasta. Tedaviye ayıracak para yok: “Büyük oğlum bronşit. Buhar makinesi lazım, elimizde yok. Çocuk tıkandı mı çaresiz kalıyoruz. Kızın zatürre geçmişi var, en ufak soğuk algınlığında ciğerleri şişiyor. Zor. Anne olarak çok zor. Bilmiyorum nereye elim erişir, ne kadar el bana ulaşır bilmiyorum.”
Bu yüzden İstanbul’a geldikten sonra ilk iş İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Pendik Belediyesi, Pendik Kaymakamlığına başvuruda bulunmak oluyor. Sosyal destek istiyor. Kaymakamlıktan gelen görevlinin evin içine bile girmediğini, ne evin durumunu ne de çocukların durumunu görmediğini söylüyor.
SOSYAL DESTEK YOK
Kars’taki kaymakamlıkta iletişimde olduğu personelin çok ‘babacan’ olduğunu belirtiyor. Ona göre ‘iyiler ve kötüler’ var. Öyle görüyor. Bu personel kadın İstanbul’a gitmeden önce onu “Biz senin ne yaşadığını biliyoruz ama İstanbul farklı bir yer” diyerek uyarmış. İstanbul’da kaymakamlıktan görevli evine geldikten sonra yardımın onaylanma sürecinin 10 gün süreceğini belirtmişler. 10 gün boyunca süreci takip etmiş kadın ancak sonunda dosyanın onaylanmadığını görmüş. Kaymakamlığa bu durumu sormaya gittiğinde, “Eşimin eve geliyor olduğunu takip ettiklerini, o yüzden dosyanı onaylamadıklarını söylediler. Eşimin bu meseleyle ilgisi olmadığını, devletin bana bu hakkı tanıdığını söyledim ama nafile” diyor.
Destek istiyor: “Gerekiyorsa düzgünce araştırılsın, eve girilsin, çocukların durumu görülsün.” İBB’deki görevli ile görüşerek sorunu çözmeye çalışıyor ama bürokratik süreç oldukça yavaş işliyor. Özellikle Pendik’te belediye çalışanlarının yardım için ev ziyaretleri yaptıklarında kadınların eşyalarını karıştırarak erkek eşyası aradığını, yardıma muhtaç kadınların komşularına eve erkek girip girmediğini sorduğunu da bölgedeki başka kadınlardan öğreniyoruz.
SADAKA DEĞİL İŞ İSTİYOR
Tüm bu sürecini anlatırken kadın, asıl olarak iş istediğini söylüyor. Kars’ta bir mantıcıda çalıştığını iş vereninin ona İstanbul’da bağışçı bulursa kendi işini yapabileceğini, potansiyeli olduğunu söylediğini dile getiriyor. KOSGEB’e bunun için gittiğinde ondan teminat olabilecek bir mal göstermesini istemişler. “Benim böyle bir malım olsa neden gelip buradan yardım isteyeyim?” diye sitem ediyor.
Kadın güvenlik sertifikasına sahip olduğunu ve halihazırda okuduğunu dile getirerek kendini ve çocuklarını geçindirebilmek için asıl olarak bir iş istediğini söylüyor. İş bulabilmek için ‘toplum yararına program’a başvurduğunu öğreniyoruz. Bu programdan bulduğu iş de sigortasız ve asgari ücretin altında maaş alabileceği bir iş. Buraya başvurmadan önce de internetten çeşitli işler aradığını belirten kadın şimdi ev temizliklerine gittiğini söylüyor. Elinde üç tane apartman olduğunu ancak bunları temizleyerek kazandığı paranın 1500 lirayı zor bulduğunu belirtiyor. Bir diğer yandan kadın çalışırken çocukları bırakacak kimsesi olmadığını, iş ararken kendisine en azından öğle aralarında çocukları kontrol edebilmesi için bir vakit bırakılması gerektiğini söylüyor. “Altı yaşından küçük çocukların üzerine kapı kitleyip çıkıyorsun. Ya yangın, doğal gaz kaçağı falan çıksa? Böyle olsa suçlusu yine sensin. Çocukların başına evde bir şey gelsin anne çok sorumsuzdu deniyor. Sanki ben keyfimden evde bırakıyorum çocukları. Bana dediler ki Yuvam İstanbul’a başvur. Bu dosyalar o kadar ağır işliyor ki. 45 gündür daha çocuğuma kreş çıkmadı, ne zaman çıkacak ya da yararlanabilecekler mi bilmiyorum” diyor.