İsviçre parlamentosu sağa kaydı
İsviçre’de pazar günü yapılan seçimlerin en büyük kazananı sağcı İsviçre Halk Partisi (UDC/SVP) olurken, en büyük kaybedeni Yeşiller Partisi oldu.
Fotoğraf: Muhammet İkbal Arslan/AA
Metin ALAN
Lozan
İsviçreli seçmenler 2023-2027 yasama dönemi için sandık başına gitti. Temsilciler Meclisinde 200 sandalye, Senatoda ise 46 sandalyeden 44’ü seçildi.
Resmi olmayan sonuçlara göre sağcı İsviçre Halk Partisi oyların yüzde 28,9’unu alarak, 2019 seçimleri ile kıyaslandığında oylarını yüzde 3,3 oranında artırdı. Yeşiller Partisi ise dört puan kaybederek yüzde 9,2’ye geriledi.
Dört yıl önce yüzde 45,1 olan seçime katılım oranı ise hafif bir yükselişle yüzde 46,9 oldu.
Temsilciler Meclisine seçilmek için yüzde 41’i kadın olmak üzere rekor sayıda aday (5 bin 909) yarıştı.
MECLİSTEKİ DAĞILIM
Genel kazanım ve kayıpları belirleyen 200 sandalyeli Temsilciler Meclisinin nihai sonuçlarına göre İsviçre Halk Partisi 9 sandalye (toplam 62), Sosyal Demokratlar 2 sandalye (41) ve Merkez Parti 1 sandalye (29) daha kazandı. Öte yandan Radikal-Liberaller 1 (28), Yeşiller 5 (23) ve Liberal Yeşiller 6 (10) sandalye kaybettiler.
Merkez Parti ve Radikal-Liberaller şu ana kadar 46 sandalyeli Senatoda kazanabilecekleri en fazla sandalyeyi kazandılar, ancak bazı kantonlarda adaylardan hiçbiri mutlak çoğunluğu (oyların yüzde 50’sinden fazlasını) kazanamadığı için kasım ayında ikinci tur seçim yapılacak. İkinci turda, salt çoğunluk kuralına bakılmaksızın en çok oyu alan adaylar kazanacak. Böylece 1959’dan beri uygulanan ve İsviçre hükümetinde en büyük üç partinin ikişer, dördüncü partinin ise bir sandalyeye sahip olduğu “sihirli formül”e göre hangisinin yedinci sandalyeyi kazanacağı netleşecek.
2019 seçim kampanyası sırasında Yeşiller ve Liberal Yeşil Parti kamuoyundaki iklim tartışmalarına hakim olmuş ve özellikle "iklim grevlerinin" örgütlenmesiyle siyasi yelpazenin solunda büyük bir hareketliliğe yol açmıştı. Ancak seçim yenilgisi, iklim krizinin, giderek artan sayıda insanın geçim sıkıntısı çektiği bir ortamda halkın öncelikli kaygısı olmaktan çıktığı yorumlarına yol açıyor.
SAĞCILARIN DEĞİŞMEYEN PROPAGANDASI: GÖÇ
Sağcı Halk Partisi en sevdiği ve seçim kampanyasının merkezine koyduğu "göçle mücadele" temasından başarıyla yararlandı.
Kuzey Afrika’dan gelen büyük bir göçmen akınıyla karşı karşıya kalan İtalyan adası Lampedusa’nın görüntüleri tüm dünyaya yayıldı ve bu seçim yılında sığınma politikasını yeniden ön plana çıkardı. Bu durum, kampanyasını göçle mücadeleye odaklayan sağcı İsviçre Halk Partisi için bir nimet oldu. Diğer yandan sığınma başvurularındaki artış (Ocak başı ile haziran sonu arasında 12 bin 188 ya da 2022’ye kıyasla artı yüzde 43) ve Ukrayna’dan gelen 65 bin mültecinin varlığı ile İsviçre Halk Partisi, nüfusun bir kısmının artan endişelerinden faydalanmayı başardı. Kampanya afişlerinde 10 milyon nüfuslu bir İsviçre hayaleti çizen Halk Partisi, Irkçılığa Karşı Federal Komisyonun eleştirilerine maruz kalmıştı. Bununla birlikte, bu çok açık ırkçı seçim propagandası, uluslararası güvensizlik ortamında parti tabanında harekete geçirici bir etki yarattı.
Sosyalist Parti, 2023 seçim kampanyasının merkezine “Hane halkının satın alma gücü için mücadele” sloganını koymuştu. Enflasyonun geri dönüşü ve federal seçimlerden sadece bir ay önce sağlık sigortası primlerinde önemli bir artış yapılacağının açıklanması Sosyal Demokratlara, sol kanattaki Yeşillerden ancak birkaç oy geri kazandırabildi. Sağlık sigortası primlerindeki artış, göçün de önüne geçerek bir kez daha İsviçrelilerin bir numaralı kaygısı haline gelmişken, Sosyal Demokratlar sonuçta bazı orta sınıf seçmenler arasında yükselen hoşnutsuzluktan sadece marjinal bir kazanç elde ettiler.
İsviçreli seçmenlerin, göç konusunda sağcı Halk Partisinin ve küresel ısınma konusunda Yeşillerin aksine Sosyalist Partiyi, sağlık sigortası gibi karmaşık bir alanda en yetkin siyasi güç olarak görmedikleri yorumu yapılabilir.
Zira bireysel özgürlüğe büyük önem veren İsviçre gibi bir ülkede, Sosyalist Partinin tek bir sağlık sigortası ve gelire dayalı prim sistemi önerileri, seçmenlerin çoğunluğu tarafından “aşırı kamulaştırma” olarak görülüyor. Sosyal Demokratlar solda sadık bir kitleye sahipler, ancak geleneksel-kırsal bölgelerdeki seçmenlerin oylarını almakta hâlâ zorlanıyorlar.
Neredeyse yüzde 47 olan katılım oranı, kuşkusuz 2019’dakinden (yüzde 45) biraz daha yüksek. Ancak son yıllarda hep olduğu gibi seçmenlerin yarısından fazlası sandık başına gitmedi. Üstelik seçimler, dünyanın birbiri ardına krizlerden geçtiği ve İsviçre’de satın alma gücünün azaldığı bir dönemde gerçekleşti.