Savaş uçaklarının motorunu susturan işçiler
Şili’den İskoçya’ya uzanan dayanışma, bir işçi eyleminin dünyanın iki ucunu birbirine nasıl bağlayabileceği, düğümü de tarihin kanlı diktatörlüklerinden birinin etine nasıl atabileceğinin örneği.
1982’de bir yürüyüşte Şilililerin dayanışma için İskoçya'ya teşekürlerini dile getiren bir pankart. | Fotoğraf: Debasers Filums
Elif GÖRGÜ
Filistinlilerin, İsrail’in hızla bir soykırım girişimine dönüşen saldırılarıyla Gazze’de oluşan devasa yıkımın altından ve dahi Gazze ablukasından daha sert ve yüksek liberal medya duvarının üzerinden aşırmaya çalıştıkları sesleri, elden ele tüm dünyayı dolaşmaya başladı. Batılı liderler ise bir elleriyle, tarihinin en kanlı sayfasını bölge halklarının üzerine sıçrata sıçrata yazmaya girişen Netanyahu’nun omzunu sıkı sıkı tutarken, diğer ellerini Filistinlilerin çığlığını çoğaltmak için sokaklara çıkan yüz binlerin ağzını kapatmak için uzatmış durumda. ABD’den Almanya’ya, Fransa’dan İngiltere’ye; hatta kitlesel protestolarına çok aşina olmadığımız en kuzeye kadar halklar baskı, sansür ve manipülasyon için uzanan bu elleri ısıra ısıra yol açmaya çalışıyorlar.
7 Ekim’deki Hamas saldırısının büyüklüğü ve vahşeti, Filistin sorununu doğru şekilde çözmenin acil bir gerekçesi olarak değil, onu emperyalizmin güncel siyasi çıkarlar torbasına eklemek için tarihsel bağlamından kesip koparan bir bıçak olarak kullanılmış ve barış hareketleri açısından kısa süreli bir kafa karışıklığı yaratmıştı. Ancak İsrail nasıl bir işgal ve terör devleti olduğunu Gazze’de hızla hatırlattı, belirsizlik ortadan kalkmış görünüyor. Burada İsrail dahil birçok ülkedeki Yahudi topluluklarının; aydınlarının, gençlerinin ve komünistlerinin onurlu duruşunun kritikliğini de not düşmek gerekir.
FİLİSTİNLİ İŞÇİLERİN ÇAĞRISI
İsrail savaş makinesinin, bir soykırım koalisyonunca sıkı sıkı tutulan şalterini indirmek için yapılması gerekenleri ise geçtiğimiz günlerde Filistinli işçi sendikaları ve meslek örgütleri madde madde açıkladı: İsrail için silah üretmeyi reddedin, İsrail’e silah taşımayı reddedin, sendikaları harekete geçirin, İsrail’in suç ortağı şirketlere baskı yapın, hükümetlerinize İsrail ile ticari/mali iş birliğini sonlandırmaları için baskı uygulayın.
Filistinli işçilerin çağrısının en önemli muhatabı tarihin şalter indirmekte uzman sınıfından kardeşleri elbette. İşçi sınıfının devrimle büyük savaşların şalterini indirmenin yanı sıra daha örgütsüz ve dağınık olduğu zamanlarda dahi sık sık savaşsever iktidarların, diktatörlerin canlarını sıktığı, işlerini zorlaştığı birçok örnek de var. Suudi Arabistan’a silah gönderilmesine engel olan İtalyan liman işçilerinin grevleri, ABD üssüne ikmal yapılmasına taş koyan Yunan demir yolu işçileri, en yakın olanlarından…
DİKTATÖRÜN UÇAKLARINI İNDİREN İŞÇİLER
1970’lerden önemli bir deneyim ise geçtiğimiz günlerde izlediğim bir belgeselle karşıma çıktı. Şili’deki askeri faşist darbenin savaş uçaklarını yere inmeye zorlayan İskoçyalı metal işçilerinin boykotuydu anlatılan. Yaşananlar, bir işçi eyleminin dünyanın iki ucunu nasıl birbirine bağlayabileceğinin, düğümü de tarihin en kanlı diktatörlüklerinden birinin etine nasıl atabileceğinin net bir örneği.
11 Eylül 1973’te, haritadan bakınca dünyanın sonuna çekilmiş ince uzun bir şerit gibi görünen Güney Amerika ülkesi Şili’de, seçimle iktidar olan ilk Marksist olarak anmayı sevdiğimiz Salvador Allande ve Halk Birliği (Unidad Popular) hükümeti, ABD’nin elini tuttuğu General Augusto Pinochet’in liderliğindeki faşist askeri darbeyle devrildi. 17 yıllık diktatörlükte 3 binden fazla insan öldürüldü ya da kaybedildi, 30 bin insan işkenceden geçirildi, binlercesi sürgün oldu. Darbenin sembolü olan görüntülerden biri Allende’nin içinde bulunduğu başkanlık sarayı Moneda’yı bombalayan savaş uçaklarının görüntüsüydü.
O savaş uçaklarının adı “Hawker Hunter”dı ve motorlarının onarımı sadece ve sadece İskoçya’nın Glasgow kenti yakınlarındaki East Kilbride bölgesinde bulunan Rolls Royce fabrikasında, fabrikadaki 3 bin işçi tarafından yapılabiliyordu.
KOMÜNİST BİR İŞÇİNİN ÖNERGESİ
Darbe ve vahşeti dünyanın birçok ülkesinde kitleleri sokağa çıkarmış, İskoç işçileri de Şili’de neler yaşandığından haberdar olmuştu. Robert Somerville, komünist partili bir işçiydi ve darbeden birkaç gün sonra Rolls Royce fabrikasındaki sendika toplantısına askeri cuntayı kınayan bir önerge sundu. Önerge kabul edildi. Böylece fabrika işçileri ilk tutumlarını almış oldu.
Darbeden altı ay sonra, 22 Mart 1974’te dev kasalar içinde bazı uçak motorları bakım yapılmak üzere fabrikaya getirildi. Motor müfettişi olan Bob Fulton, kasaların üzerindeki Şili ibaresini gördü. Diktatörlüğün savaş uçaklarına ait olduğunu anladı ve inisiyatif alarak üzerlerine kara listeye alındıkları ya da ‘karalandıkları’ anlamına gelen “black” etiketleri koydu. Fulton, şimdiki adı Unite olan dönemin Birleşik Mühendislik İşçileri Sendikasının işyeri temsilcilerinden, iş arkadaşı Stuart Barrie’ye olanı biteni anlattı. Birlikte diğer işçilere gittiler.
Dönemin güçlü örgütlü damarı nedeniyle fabrikanın işçi komitesi hızla toplandı ve bu motorların boykot edilmesi önerisini oy birliğiyle kabul etti. Bob Fulton, “İşçi komitesinin bu kadar hızlı hareket ettiğini hiç görmemiştim” diyor. Motorlar kasalar içinde ayrı bir depoda tutuldu ve 4 yıl boyunca kimse onlara dokunamadı.
Motorlar, Moneda başkanlık sarayını bombalayan uçakların motorlarıydı ve işçilerin 4 yıl süren kararlı tutumu sayesinde Şili Hava Kuvvetlerinin birçok uçağı yerde kaldı.
Fulton, “Dünyanın diğer ucundaki işçilerle uluslararası dayanışma eylemiydi. Bunun bir parçası olmaktan gurur duyuyorum” diye anlatıyor duygularını. Fulton, geçtiğimiz mayıs ayında 100. yaşını kutladı.
YAPTIKLARIMIZI YAPABİLMEMİZİN NEDENİ ÖRGÜTLÜ OLMAMIZDI
Fulton ile birlikte boykotu örgütleyen İşçi Önderleri John Keenan, Stuart Barrie ve Robert Somerville, Yönetmen Felipe Bustos Sierra’nın, konuyla ilgili çektiği “Nae Pasaran/Geçemeyecekler” isimli biri kısa diğeri uzun iki belgeselde tüm süreci detaylıca anlatıyorlar. Uzun metraj belgesel 2018 yılında gösterime girmiş.
İşçilerden John Keenan, “Felipe araştırmasını yapmaya başlayana ve Şili’den olanları bilen insanlarla tanışmaya başlayana kadar yarattığımız etkinin farkında değildik. Biz sadece işçileri temsil ediyorduk, bu bir grup çalışmasıydı ve o fabrikanın büyük bir sendikacılık geçmişi vardı” diyor: “Gençlerin bugün bu tür eylemleri yasal anlamda çok daha zor hale getirecek istihdam mevzuatıyla karşı karşıya oldukları açık. Ama ben onlara ‘Nae Pasaran’ı izleyin ve iyi örgütlenmiş bir sendikal hareketin neler yapabileceğini görün’ derdim.”
John, bir başka röportajında da, “Yaptıklarımızı yapabilmemizin tek nedeni örgütlü olmamızdı” diye açıklıyor.
Rolls Royce fabrikasına genç bir çırak olarak giden ve bir işçi önderi olarak devam eden John Keenan, geçtiğimiz eylül ayında 83 yaşında aramızdan ayrılmış.
KARANLIĞA GÖMÜLEN ŞİLİ’DE BİR IŞIK FENERİ
İşçilerin boykotu Rolls Royce şirketini zor durumda bıraktığı gibi, Şili diktatörlüğü ile İngiltere hükümetinin arasında da gerilim yarattı. Lordlar Kamarasında Muhafazakar Partili vekiller ülkenin ticaretine zarar verildiğinden yakınıp durdu. Ancak işçiler 4 yıl boyunca geri adım atmadı. İskoç işçilerin eylemi radyolardan Şili’nin hapishanelerine kadar ulaştı, diktatörlük karşıtı mücadeleye güç kattı. Salvador Allande’nin eşi Hortensia Bussi 1975’te Glasgow’u ziyaret ettiğinde boykotu “Şili’dekiler için bir ışık feneri” olarak övdü.
İşçiler yıllar boyunca Şili’den yüzlerce teşekkür mektubu aldı. Hatta Robert, 1974’te Şilili mültecilerin İskoçya’ya yerleştirilmesine yardım etti. Şili’deki durumu kavrayan bölge halkı mültecilerin ev ve gıda gibi ihtiyaçlarını karşılamak için seferber oldu. İşçilerin siyasi duruşu, yaşadıkları bölgenin mültecilere bakışını şekillendirdi. Bugün için altı çizilmesi gereken bir ders daha…
DÖRT YIL SONRA BİR GECE
26 Ağustos 1978’de, tatil nedeniyle fabrikanın boş olduğu bir gece sahte plakalı kamyonlar motorları fabrikadan çaldı. İşçiler uzun yıllar motorlara ne olduğunu öğrenemedi. Motorların Şili’ye geri döndüğü ve yeniden kullanıldığı söylendi. Ancak belgeselde anlattıklarına göre işçiler, bu kadar süre bakım görmemiş motorların çalışmasının mümkün olmadığına inanıyor.
Yönetmen Felipe Bustos Sierra’nın bulduğu bazı belgeler motorların Şili Hava Kuvvetlerine geri döndüğünü ve birinin, takıldığı uçak 1994 yılında düşünce parçalandığı, üçünün ise 2005 yılında özel bir kişiye satıldığını söylüyor.
Belgesel ayrıca, Allende’ye sempati duyan ve Pinochet döneminde hapsedilen hava kuvvetleri mensuplarının Hawker Hunter motorları karşılığında özgürlüklerine kavuşmuş olabileceğini de iddia ediyor. En az 7 siyasi tutuklu İskoç işçiler sayesinde serbest kalmış olabilirler. İşçiler, bu ihtimali belgesel sayesinde öğreniyor. Eylemlerinin önemini bir kez daha kavrıyorlar.
Belgeselin sonunda, uzun yıllar kendini bu konuya adayan ve kendisi de Şili sürgünü bir babanın Belçika doğumlu oğlu olan Yönetmen Bustos Sierra, gizlice Şili’ye kaçırılan motorlardan birini buluyor ve İskoçya’ya, işçilere geri götürüyor.
TARİHİN DOĞRU TARAFI
Bu arada belgeselde, Şili Hava Kuvvetleri eski komutanlarından General Fernando Rojas Vender de konuşuyor. Rojas Vender, 29 Hawker Hunter uçağından oluşan filonun önemli bir kısmının boykot nedeniyle nasıl yerde kaldığını aktarıyor, “Uzun süre motorsuz kaldık” diyor. Bir başka aktardığı ise, yardımlarına koşan ülkelerden birinin İsrail olduğu. Özellikle 1980’li yıllar boyunca İsrail ve Şili arasındaki savunma iş birliği dikkat çekiyor. Bir işgal devleti olarak İsrail, Nazilere kol kanat germiş olduğu bilinmesine rağmen Şili’de diktatörlüğün tarafında yerini alıyor.
Şili’den İskoçya’ya sınıf dayanışması deneyimi ise savaş uçaklarının da, savaşın da motoruna çomak sokabilecek gücün örgütlü işçiler ve halklarda olduğunu hatırlatıyor. Filistin işçileri ve halkı da, dünya işçileri ve halklarından, şalterin ve tarihin doğru tarafında olmasını bekliyor.