Mücadele bir sihir mi kalıcılık mı?
Bize yönelik saldırılar sistematik ve düzenli bir şekilde ilerlerken bizlere mücadelemizi düzenli hale sokmak, mücadele ettiğimiz alanları genişletmek ve kalıcılaştırmak kalıyor.
Fotoğraf: Pixabay
Zeynep ŞENOL
Gözde TOPUZ
ODTÜ
Dokuz Eylül Üniversitesi gibi birçok üniversitede yemekhanelerin pahalılığı ve kalitesizliği sebebiyle yükselen tepkiler ve sonucunda yapılan eylemlere geçen hafta ODTÜ de katıldı. ODTÜ öğrencileri daha nitelikli bir yemekhane talebiyle 3 gün boyunca öğle yemeği saatinde yemekhanede ses çıkarma eylemi gerçekleştirdi. Bu eylemliliğin ise henüz somut bir sonucu olmadı. ODTÜ yemekhanesi 2 hafta öncesi ile aynı niteliksiz haline devam ediyor. Sonrasında ise öğrencilerin arasındaki konuşmalarda “E ne oldu yemekler düzelmedi, zaten bizim ses çıkarmamızdan ne olur, düzelmezdi.” gibi biraz da olsa içlerindeki değişim umudunun kafalarındaki yanlış bir yorumlamayla birlikte kırıldığını görüyoruz. “Düzelmez” veya “değişemez” algısı yalnızca yemekhane hakkındaki eylemlerde değil, gençlerin buluştuğu çoğu mücadele alanında gündeme geliyor.
BİR SİHİRLİ DEĞNEK HER ŞEYİ DÜZELTİR Mİ?
Bu düşüncenin en önemli nedeni bugün öğrencilerin hemen bir kazanım elde edeceği beklentisi. Herhangi bir mücadele alanı, ses çıkarma veya öğrencilerin ara sıra birleşmesi sanki bir sihirli değnekmişçesine sorunlarımızı çözecekmiş gibi algılanıyor. Bu beklentiyi ve algıyı iki noktadan incelemek gerekir.
Birincisi gençlik mücadelesi geçtiğimiz seneler de dahil olmak üzere birçok kazanım elde etti. ODTÜ’deki bu kazanımların güncel örnekleri mezuniyet töreninin resmi bir şekilde Devrim Stadyumunda yapılmış olması, depremin ardından öğrenci yurtlarının öğrencilere açılması, iki sene önce yemekhane öğünlerinde çorba yokken bugün olması veya öğle ve akşam yemekleri aynıyken bugün farklı öğünlerin çıkması olabilir. Farklı üniversitelerde de üniversite öğrencilerinin kazanımları, hayat koşulları için yürüttükleri mücadelenin çıktıları gözlemlenebilir. Örneğin, İstanbul Üniversitesi’ndeki kulüplerin ve öğrencilerin mücadelesi sonucunda İÜ’de Cinsel Tacizi Önleme Komisyonu kurulmuştu. Kısacası bugün yürüttüğümüz mücadeleye “Hiçbir işe yaramıyor, hiçbir şeyi değiştiremiyor” şeklinde bakmak, gerçeklere karşı gözleri kapamaktır.
İkinci noktaya gelirsek: bugün içerisinde yaşadığımız sistem ve bu sistemin bekçisi tek adam iktidarı; kendi çıkarları için bizlere her gün sistematik baskı ve daraltma politikaları uyguluyor. Her geçen gün işçiler, emekçiler, gençler için derinleşen ekonomik kriz; artan baskılar ve yasaklar her günümüz daha da derin etkilemeye, yaşam koşullarımızı kötüleştirmeye devam ediyor. Bu durumda yaptığımız bir ses çıkarma eylemine, bir imza kampanyasına her şeyi çözecekmiş gibi bakmak gerçekçi mi? Yürüttüğümüz birkaç günlük, sistematik olmayan mücadeleler sihirli değnek işlevi görebilir, her şeyi düzeltebilir mi? Tabi ki hayır.
DURUM BUYSA, NE YAPACAĞIZ?
Bize yönelik saldırılar sistematik ve düzenli bir şekilde ilerlerken bizlere de mücadelemizi düzenli hale sokmak, mücadele ettiğimiz alanları genişletmek ve kalıcılaştırmak kalıyor. Geçen sene gerçekleştirilen resmi mezuniyet bunun somut bir örneği olabilir. Geçtiğimiz 2 sene ODTÜ öğrencileri, rektörlüğün çeşitli bahaneleriyle iptal edilen resmi mezuniyete rağmen aldıkları forumlarla, bölümlerinde aldıkları toplantılarla, sıra arkadaşlarıyla yaptıkları tartışmalarla sistematik bir örgütlülük faaliyeti yürüterek baskılara inat kendi mezuniyetlerini yaptılar. 2 senelik bu eylemlilik birikimin sonucunda da rektörlüğe geri adım attırarak resmi mezuniyeti kazandılar.
HER ADIM İLE GELECEĞE
Yapılan 3 günlük yemekhane eylemini de buradan tartışmak gerekiyor aslında. Bugün çoğu öğrencinin ODTÜ’deki birçok sorun gibi yemekhanedeki yemeklerin kalitesizliğinden yakındığı aşikâr ama herhangi bir tepkinin işe yaramayacağı gibi bir düşünce de hâkim ve kampüste yaşadığımız sorunları kanıksayıp yaşamına devam etmeye çalışan öğrenciler mevcut. Bu gibi eylemler aslında var olan sorunlarımızın bir teşhiri olarak karşımıza çıkıyor. Daha iyisini istemenin uç bir hayal olmadığını, arkadaşlarının ses çıkarmasını görüp onlarla beraber dayanışmanın gerektiğini düşünce yapılarında filizlendiren olaylar oluyor. Yani kazanım elde etmedik gibi bir düşünceden ziyade her bir eylemle beraber yanımıza yeni bir arkadaşımızı katıyoruz aslında. Böylelikle mücadelemizi büyütüyoruz. Her zaman amacımızın bu kitleselleşmeyle beraber her seferinde daha güçlü bir ses çıkararak bugün hayatlarımızdaki temel haklarımızı gasp etmeye çalışanlara geri adım attırarak kazanımlar elde edebiliriz. Bizi daha iyi hayatlara götürecek yolları aslında bu gibi eylemliliklerimizle her seferinde bir kaldırım taşı koyarak biz inşa ediyoruz. Bu inşa ise bizleri istediğimiz geleceğe ulaştıracaktır.