Azeri bir sahafın gözünden Sovyetler
Halkın büyük bir kesimiyle yapılan en kısa sohbette bile Sovyet dönemine duyulan derin özlemi fark edebiliriz. Bir sahafla yaptığımız muhabbet de bu konuya örnekler oluşturuyor.
Kaynak: Steve Harvey/ Unplash
Esmira BEKİROVA
ODTÜ
Günümüzde Sovyet karşıtı ve paralelinde ilerleyen anti-sosyalist fikirler emperyalist güçlerin büyük desteğiyle beraber alevlenmekte. Sosyalizm, bilimden ekonomiye nerdeyse bütün alanlarda iktidarı ele geçiren burjuva sistemi için büyük tehdit oluşturmakta ve kapitalistler oluşan bu tehditi en aza indirgemek için dünya üzerindeki tüm halkların mücadele birikimini silmeye yönelik provokasyonlar yapmakta. Bu provokasyonlardan en ünlüsüyse sosyalizmin bir örneğini yaşatan Sovyetler hakkında yürütülen kara propaganda çalışmalarıdır. Döneme dair güvenilir kaynakların azlığı ve ulaşılamaması yanlış bilgilerin dayatılmasına, eğitimde de özellikle tarih derslerinde kara propagandalara el veriyor. “Sosyalizm tutsaydı Sovyetler de tutardı” cümlesinin genç kesimlerin bazılarının dilinde olması bu kara propagandanın bir sonucudur.
Şu an bağımlı kapitalist ülkeler hâline gelen Post-Sovyet ülkelerini özel olarak ele aldığımızda Sovyet provokasyonunun halkın üzerinde daha büyük etkilerini görebiliriz. Azerbaycan gibi Post-Sovyet ülkelerde milliyetçi ve şovenist ideolojilerle halkı duygusal olarak etkileyip eski neslin mücadele birikimini silmeyi ve sınıf bilincinden uzak yeni nesil yetiştirmenin hedeflendiğini gözlemleyebiliriz. Emperyalistlerin başlattığı dünya savaşlarını ve dönemin teknolojik koşullarını göz ardı ederek Sovyet döneminde halkın daha kötü koşullarda yaşadığı iddia ediliyor. Bunlara rağmen halkın büyük bir kesimiyle yapılan en kısa sohbette bile Sovyet dönemine ve o zamanlardaki koşullara duyulan derin özlemi fark edebiliriz. Bir sahafla yaptığımız muhabbet de bu konuya örnekler oluşturuyor.
“TABİİ Kİ SOVYET DÖNEMİ!”
Hem Sovyet hem kapitalist döneme şahit olmuş Azerbaycanlı bir sahafla dönemleri kıyaslamasını istediğimde sorumun bitmesini beklemeden “Tabii ki Sovyet dönemi, en azından açlık savaşında değildik” yanıtını aldım. Sovyetlerin barınma sorununu nasıl çözdüğünü, halkın ekonomik ve sosyolojik durumunu, hukuk sisteminin nasıl işlediğini elinden geldiğince aktarmaya çalıştı. Sağlık, eğitim ve barınmanın halkın tüm kesimlerine devlet tarafından karşılanmasının Sovyetler anayasasının önemli maddelerinden biri olduğunu söyledi. İnsanların yaşadığı mahallelerde ve çalıştıkları fabrikalarda konut sahibi olmak için ismini yazdırdığı ve her beş seneden bir konut dağıtılması yapıldığını söyledi. O süre zarfında insanların nerede yaşadıklarını sorduğumdaysa yatakhanelerin olduğunu ve halkın orada koşulsuz barınılabileceğini aktardı. Bunun yanı sıra yatakhanede kalma koşulları belirlenirken kişilerin evli olup olmadığına ya da çocuk sayısına göre en rahat edebilecekleri şekilde yerleştirildiklerini ekledi.
SOSYALİST BİR DÜZENİN FARKLARI
Şu an Azerbaycan halkının en mağdur olduğu konulardan biri olan hukuk sisteminin sosyalist bir sistemde daha farklı olduğunu öğrendim. “Ağsaqqallar şurası” denilen halk mahkemelerinin olduğunu, fabrikalardan, illerden, mahallelerden halkın ve işçilerin seçtiği temsilcilerin mahkemede yer aldığını anlattı. Halkın sözünün kâğıt üzerinde olmadığını, mahkemedeki temsilciler yoluyla karar alma ve verme sürecinde büyük rol oynadıklarını, temsilcilerin alınan kararları değiştirebilme yetkisine sahip olduğunu özellikle vurguladı.
Sahaf, günümüzde had safhaya ulaşmış sınıf eşitsizliğinin Sovyet Azerbaycan’da olmadığını, ticarete atılan insanlar haricinde herkesin eşit olduğunu, her kesimin hayatını idame ettirebilecek kadar kazandığını, ev ve araba sahibi olabildiğini, işçilerin her yıl devlet tarafından tatillere gönderildiğini, okullarda öğrencilere sinema, tiyatro ve konser biletlerinin dağıtıldığını, halkın nerdeyse bütün kesimlerinin sanat spor gibi alanlarda yer alabilme ve ücretsiz kurslarına gitme imkânın olduğunu anlattı. Sovyetlerin dağılmasından sonra bir süre ücretsiz kurslar devam etse de bugün bu kazanımlar kapitalist sistem tarafından kâr edilebilecek alanlar hâline getirilerek ücretli verilmeye başlandı bu kurslar. Azerbaycan halkının merkeze çok bağlı olduğunu, revizyonist döneme kadar ülkede yaşayan bütün halkların barış ve huzur içinde geçindiklerini ama revizyonist dönemden sonra ekonominin kötüye gitmesi, enflasyonun artması ve yükselen milliyetçi ideolojilerle ekonomik, sosyolojik her alanda vatandaşların huzurunun bozulduğunu anlatarak konuşmasını bitirdi.
Sovyetler Birliğinin yıkılmasından sonra ana okulundan itibaren aldığı eğitimden hayatının her alanında Sovyet kara propagandasına maruz kalan bir neslin Sovyetler ve sosyalizm karşıtı olması çok şaşırılacak durum değildir. Özellikle günümüz Azerbaycan’ında 30 yıldır süren ve son 3 yıldır daha da alevlenmekte olan savaşın ardından yükselen Türkçülük kavramı ve milliyetçi ideolojiler halkı etkilemektedir. Oysa örgütlenen ideolojiler savaş cinayetinde kurban giden insanların çoğunun neden 18 yaşlarında olduğunu ve cesetlerinin neden sıvasız evlere getirildiğini, savaşta ağır zarar görmüş insanların neden parasızlıktan intihar ettiğini ve bu savaşın kimlerin yararına olduğunu sorgulayamayacak kadar güçlü konumdadır.
SOSYALİZM GEÇMİŞ DEĞİL GELECEK
Sovyetlerin bizlere bıraktığı miras birçok yönden karalanmaya çalışılsa da yaşam koşulları ve imkânları açısından bugünün bile çok ilerisindedir. Bugün bizler kapitalist düzen içerisinde en temel haklarımıza dahi ulaşmakta güçlük çekerken Sovyetlerde temel ihtiyaçlar ve çok daha fazlası karşılanıyordu. Daha iyi bir yaşam içinse Sovyetler deneyiminden öğrenmek ve bu deneyimin daha da ilerisini inşa etmek, bu uğurda mücadele etmek bizlerin sorumluluğu. İşte bu mücadeleyle sosyalizm geçmiş değil, gelecek olacaktır.