Ressam Altan Çelem: Kendimi sürekli kayıtta gibi hissediyorum
Altan Çelem’in yeni kişisel sergisi “Yayın Akışı” Brieflyart’ta sürüyor. Çelem “Gündelik hayatla, şehirle yoğun bir ilişki içindeyim. Kendimi sürekli kayıtta gibi hissediyorum" diyor.

Fotoğraf: Orhan Aydın
Yıldız KAMAL
Altan Çelem’in yeni kişisel sergisi “Yayın Akışı” Brieflyart’ta devam ediyor. “Yayın Akışı” ismi aslında akan bir zamana işaret ediyor gibi algılanmaya müsaitse de Çelem’in bu ismi seçmesinin altında bir ironi yatıyor. Serginin seçkisinde yer alan resimlerin büyük çoğunluğunda bir kanepe üzerine yerleşmiş insanlar, kanepe önünde üzerleri yiyecek dolu bir sehpa ve bir televizyon yer alıyor. Yayın akışını sağlayan bir öge olan televizyon, sergide aslında akmayan bir zamanın metaforu olarak sanatseverlerin karşısına çıkıyor. Yeni sergisini anlatan Çelem “Gündelik hayatla, şehirle yoğun bir ilişki içindeyim. Kendimi sürekli kayıtta gibi hissediyorum. Günlük yaşam trafiğimde çevremde her gün farklı bir şeyler yakalayabiliyorum” diyor.
“Yayın Akışı” serginizde zamanın belirsizliği ve durağanlığına odaklanıyorsunuz. Bu ismi seçme sürecinizi ve pandemi dönemini serginize nasıl yansıttığınızı anlatabilir misiniz?
Yayın Akışı, aslında daha önce açtığım “Günlük”lerin (Günlük ve Günlük II Sergileri) devamında şekillenen bir proje. Günlüklerde ele aldığım şehir, şehirde insan ve gündelik hayata dair kesitler zaman algısını “akış” kavramı üzerinden ele alıyordu. Burada akış şehir hayatı içerisinde hızla akan bir zaman algısı yaratırken, pandemi döneminde durum tamamen tersine dönüyor. Evlerine kapanan insanlar durağan ve iş, eğitim, sosyalleşme, zaman öldürme ve daha birçok farklı sebepten dolayı ekran başına odaklı bir yaşam şekline dönüyor. Akmayan bir zamanın metaforu olarak televizyon yayın akışını sağlayan bir öge olarak bu sergide öne çıkıyor.
"OBJEKTİFİN KARŞISINDA POZ VERİR GİBİ"
Eserlerinizde figürlerin ve mekanların yanı sıra televizyon ekranı da önemli bir rol oynuyor. Televizyonu, akmayan bir zamanın metaforu olarak kullanma fikri nereden geldi?
İnsanları bu dönemdeki psikolojileri, içinde bulundukları atmosferi, doğal halleriyle, yaşam alanları içerisinde yansıtmak için televizyondan insanlara doğru bakmak fikri en doğru yaklaşım olacaktı. Objektifin karşısında poz verir gibi duran insanlar ve akan yayının birlikteliği bu sergideki işleri bir araya getirdi.
Serginizin özellikle figüratif bir kurgu içerdiği ve figürlerin bazen belirgin, bazen de silikleştiği görünüyor. Bu dönüşümleri ve anlık görünümleri nasıl yakalıyorsunuz?
Sanat pratiğimde resimlerin bir “an” duygusu yaratmasını önemsiyorum. İçinde bulunulan zamana dair bir enstantane, belirginleşen, netleşen ya da silikleşen, yok olan elemanlar, mekanlar, lekeler bence zaman algısına katkı sağlıyorlar.
"ŞEHİRLE YOĞUN BİR İLİŞKİ İÇİNDEYİM"
İstanbul, uzun süredir yaşadığınız bir şehir ve sanatınızın önemli bir ilham kaynağı olarak görünüyor. İstanbul’da yaşamınız ve çalışmalarınız arasındaki ilişkiyi nasıl tanımlarsınız?
Belirttiğim gibi resimlerimde gündelik hayatla, şehirle yoğun bir ilişki içindeyim. Kendimi sürekli kayıtta gibi hissediyorum. Günlük yaşam trafiğimde çevremde her gün farklı bir şeyler yakalayabiliyorum. Çok dinamik bir şehir, günün her saati burada bulunan insanlar üzerinde farklı bir etki yaratabiliyor. İstanbul da, buradaki insanlar da sürekli bir dönüşüm içerisinde. Hem bu tempoya sürekli olarak ayak uydurmaya çalışıyoruz hem de bu tempodan beslenebiliyoruz. İstanbul sanat üretimim için bana çok zengin bir kaynak sunuyor.
Evrensel'i Takip Et