İrlanda Milletvekili Richard Boyd Barrett: Avrupa’da çifte standart ve ikiyüzlülük diz boyu
İrlanda'dan "Önce Halk, Kâr Değil" (People Before Profit) Hareketinin Milletvekili Richard Boyd Barrett ile İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarını ve Avrupa devletlerinin tutumunu konuştuk.
Fotoğraf: Arif Bektaş/Evrensel
Arif BEKTAŞ
Londra
İsrail’in Gazze’ye saldırıları üzerine İrlanda Parlamentosu’da yaptığı konuşma ile gündeme gelen “Önce Halk, Kâr Değil” (People Before Profit) Hareketinin Milletvekili Richard Boyd Barrett, Evrensel’e konuştu. Boyd, Avrupa devletleri ve kurumlarının ikiyüzlülüğüne dikkat çekerken İsrail’in saldırıları konusunda hükümetler ve halkların farklı tutum sergilemesinin, halkların hükümetleri konusundaki gerçeği daha iyi görmesi bağlamında tarihi bir dönüm noktası olabileceğine de işaret etti.
October 24, 2023
İlk sorum Avrupa Komisyonu Başkanı Ursula von der Leyen’in açıklamalarıyla ilgili olacak. Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile ilgili açıklamaları göz önüne alındığında, sizce Rusya için söylediği şeyler İsrail için de geçerli değil mi? Putin ile Netenyahu ya da Rusya ile İsrail arasında nasıl bir fark var ki Ursula von der Layen birine destek veriyor, birine savaş açıyor?
Ursula von der Leyen’in Ukrayna konusunda yaptığı konuşmalarda savaş suçu olarak tanımladığı ve Rusya’nın ve Putin’in bunların hesabını vermesini talep ettiği suçlara baktığımızda şu anda o suçlamalar bizzat İsrail’in Gazze’de yaptıklarını anlatıyor. Ve evet Von der Leyen, Gazze konusunda tümüyle farklı bir standart uyguluyor. Şimdi savaş suçu işlenmemesi çağrısında bulunmadığı ya da işlenen suçların soruşturulmasını talep etmediği gibi, savaş suçlusu Netanyahu’nun arkasında duruyor ve işlediği suçlar için ona destek veriyor. Dolayısıyla çifte standart ve ikiyüzlülük diz boyu.
Bu konuda Von der Leyen gibileri motive eden iki unsur olduğunu düşünüyorum. Bunlardan birisi ırkçılık. Yani “beyaz Avrupalılar” bir saldırının ya da işgalin kurbanları ise farklı bir ölçü var. Şayet saldırıya uğrayanlar Filistinliler ve Ortadoğu halkı ise işler değişiyor. Bu çifte standart konusunda şöyle söyleyebiliriz; Von der Leyen ya da (İngiltere Başbakanı Rishi) Sunak ya da (ABD Başkanı Joe) Biden gibileri harekete geçiren ahlaki kriterler ya da ilkeler değil. Batı güçleri bölgedeki bencil stratejik çıkarlarına göre hareket ediyor. Dolayısıyla bir olayda savaş suçu tanımlaması yapmak işlerine geliyorsa öyle diyorlar, çok benzer başka bir olayda çıkarları örtüşmediği için bunun savaş suçu olduğunu söylemiyorlar. Bu bana kalırsa tam olarak sosyopatların düşünme şekliyle açıklanabilir.
YAPTIRIMDA BULUNMADAN ATEŞKES ÇAĞRISI YAPMANIN ANLAMI YOK
İrlanda, AB üyesi ülkelerden birisi ve siz de İrlanda Parlamentosu'nda İsrail‘in saldırıları konusunda bir konuşma yapmıştınız. O günden şimdiye kadar geçen sürede İrlanda hükümeti bu konuda nasıl bir adım attı?
Bu konuda İrlanda hükümetinin retoriği Avrupa’nın önde gelen diğer büyük ülkelerinden ve ABD’ninkinden biraz farklı. Örneğin, şaşırtıcı bir şekilde, İrlanda hükümeti en azından bir ateşkes çağrısında bulundu. ABD ya da Sunak ya da Von der Leyen, İsrail’in barbarca saldırıları karşısında bir ateşkes çağrısında dahi bulunmadı. İrlanda hükümeti en azından bu çağrıyı yaptı ancak yaptığı tek şey de bu oldu. Gerçekten harekete geçmiş değiller.
Yaptırımlar olmaksızın bir ateşkes çağrısında bulunmanın bir anlamı yok. Böyle çağrılara değil yaptırımlara ihtiyaç var. Bu durum, İrlanda hükümetinin bir miktar AB kulübünün ve NATO kulübünün üyesi olmak ve ABD ile ilişkilerini iyi tutmak istemesinden kaynaklanıyor. Ancak İrlanda halkının tutumu bundan tümüyle farklı ve dolayısıyla hükümet, Filistin halkı ile dayanışma göstermek konusunda İrlanda halkının baskısını da hissediyor. Yani böyle politik bir oyun oynanıyor. Aslında sözüm ona Filistin’e destek açıklaması yaparken fiiliyatta hiçbir şey yapmayan hükümetlerin olduğu Ortadoğu ülkelerinde de halklar bu duruma gayet aşina diye düşünüyorum.
HALKLARIN DİPTEN GELEN BASKISI HÜKÜMETLERE SÖZ SÖYLETİYOR
Bir diğer sorum da aslında tam olarak bununla ilgili. Türkiye Cumhurbaşkanı, Suudi Arabistan Kralı ve bölgedeki benzeri liderler İsrail’i kınayıp duruyor. Ancak gerçekte hiçbir şey yapmıyorlar. Ticari ilişkileri devam ediyor. Bu durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?
Filistin’e uygulanan baskı emperyalizmin bölgedeki çıkarlarıyla doğrudan ilişkili. İsrail, Batı’nın emperyalist çıkarları açısından bölgedeki en güvenilir aktör. Ancak tek aktör değil. Bölgedeki despotik, otokratik yönetimlerden oluşan ve yeri geldiğinde Batı’nın büyük şirketleriyle ve İsrail’le de iş tutan bir şebeke var. Ancak kendi halklarının dipten gelen büyük baskısı nedeniyle Filistin ile dayanışma içerisinde olduklarını söylemek durumunda kalıyorlar.
İrlanda’ya baktığınızda da buna benzer bir şey görebilirsiniz. İrlanda’da da gündelik siyasette mütemadiyen İngiliz emperyalizmine karşı açıklama yapan ancak yeri gelince İngiliz emperyalistlerle birlikte iş yapan unsurlar var. Ancak devrim ile İrlanda’da bu işler bir miktar değişti. Devrim tamamlanmış değil ancak ülkenin üçte ikisi devrimci kitlelerin mücadelesiyle özgürleşti. Aynısının Ortadoğu’da da ve Filistin’in özgürleşmesi için de geçerli olduğunu düşünüyorum. Yöneticilerin yüzüstü bıraktığı halklar günü gelince kendi kaderlerini tayin etmek için harekete geçecek.
MİLYONLAR İÇİN TARİHİ BİR DÖNÜM NOKTASI OLABİLİR
Dünyanın pek çok yerinde halklar İsrail’in Filistin’e saldırılarına karşı ayağa kalkmış durumda. Örneğin Londra’da önce 150 bin, sonra yaklaşık yarım milyon ve dün de yarım milyondan fazla kişi sokağa çıkıp tepki gösterdi. Hatta geçtiğimiz günlerde Glasgow Celtic taraftarları Glasgow’da tribünleri Filistin bayraklarıyla doldurdu. Ve buna benzer destek gösterileri hemen her şehirde yapılıyor. Ancak hükümetler halkın bu çağrısını duymazdan geliyor. Sizce bu hükümetlerin halklarını temsil ettiğini söylememiz mümkün mü?
Hayır temsil ettiklerini söyleyemeyiz. Hükümetlerin büyük şirketleri ve askeri sanayi kompleksini temsil ettiklerini düşünüyorum. İşçileri, halkları temsil etmiyorlar fakat sıklıkla onları gerçek gündemleri konusunda kandırmaya uğraşıyorlar.
Ve belki de şu an içinden geçtiğimiz süreç, bu gerçek gündemlerin anlaşılması açısında çok büyük önem arz ediyor olabilir. Zira insanlar, İsrail’in dünyanın gözü önünde işlediği barbarca savaş suçlarına rağmen kendi hükümetlerinin İsrail’i desteklemek için nasıl alelacele harekete geçtiğinin farkına varıyor. Dolayısıyla bu belki de milyonlarca kişinin aslında kimler tarafından temsil edilmek istediğine dair düşünüp karar vereceği tarihi bir dönüm noktası da olabilir.