30 Ekim 2023 04:15

Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran: 1915’ten 2015’e giden süreç bütündür | Dosya: Cumhuriyet, kimlerin kimsesi?

Hristiyan ve Yahudi nüfusun bugüne kadar canıyla ve malıyla tasfiye edildiğini anlatan Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran, özerklik sözlerinden yok saymaya giden Kürtleri inkar politikasına dikkat çekiyor.

6-7 Eylül fotoğrafı: Fahri Çoker

Paylaş

Birkan BULUT
Ankara

Osmanlı’dan devraldığı sorunlarla ulus devletin inşasına başlayan cumhuriyetin yüzyılı, Kürtler, Ermeniler, Rumlar ve diğer Türk-Sünni olmayanlar açısından bir varoluş mücadelesinin de tarihi... Hristiyan ve Yahudi nüfusun bugüne kadar canıyla ve malıyla tasfiye edildiğini anlatan Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran, özerklik sözlerinden yok saymaya giden Kürtleri inkar politikasına da dikkat çekerek, “1915’lerden 2015’lere süreç bütündür” diyor.

Cumhuriyet kurulurken “ulusal sorun” konusunda neyi devraldı?

Osmanlı’nın milletler meselesi, yani sömürgeciliği üzerinde duracağım. Bunun anlaşılması, Türkiye’nin bugünü için de önemlidir. Osmanlı, milletleri sömüren imparatorluktu.

‘Egemen milletin [dinin]’ tahakkümünde, milletler [dinler] vardı. Hemen şunun söyleneceğini biliyoruz: “Egemen milletten bahsedemeyiz…” Dil meselesini tartışmak gerekiyor. Çarın iktidarını Rus egemenliği olarak tanımlayıp Rus İmparatorluğu derken, Osmanlı’da sultanın/padişahın iktidarına ne diyeceğiz? “Millet-i hâkime Sünni İslam”dı ama her ne kadar Türk’e/Türkmen’e iyi gözle bakılmasa da millet kökeni yoktu diyemeyiz. Nitekim, millet unsuru, Osmanlı sömürgesi milletler ayağa kalktığında daha iyi anlaşılır ve görünür olacaktır. 19. yy başından itibaren Balkanlarda Sırplar önce ayağa kalktı, ancak 1878’de bağımsız devlet olabildi. Osmanlı’da ilk sömürge zincirini kopartan Mora Ayaklanmasıyla Yunanlılardı, 1821’de. Osmanlı da 1829’da Yunanistan’ı tanıdı.

Balkanlarda Hristiyan milletlerin ayağa kalkmasının ve Yunanistan’ın kurulmasının, Osmanlı Sarayı’nda egemenlik unsurunu sadece dini kimlikle Sünni İslam olarak tanımlayamayız. Nitekim Tanzimat devrinin kapatıldığı 1878 sonrasında ve Ermeni meselesi özelindeki politikalarla sarayın Türk millet kimliği görünür oldu. Özellikle merkezileşmeye yönelik politikalarla egemenliği de belirginleşti.

Kemal Karpat, 1914 Osmanlı nüfus sayımını analiz ettiği çalışmasında belirtmiştir ki Türk, 19. yy sonunda üst kimlik unsurudur. Bunun için Türk milliyetçiliğinin Osmanlı’da neredeyse en son gündeme geldiği gibi değerlendirmeler, dikkat edilmezse bir gerçeği maskeliyor. O da Sünni İslam ve Türk’ün Osmanlı’ya egemen olmasıdır.

Osmanlı Ermenistanı ve Osmanlı Kürdistanı sınırdaştı. Belli Kürt feodalleri önce Ermenilerin toprağını işgal etmesiyle sonra Hamidiye Alaylarıyla, sarayın yedek unsuruydu. 1840’larda Bedirhan ve 1880’ler başında Şeyh Ubeydullah’ın hareketleri, Kürtleri saray gündemine taşıdı.

1908 sonrasında Tarık Zafer Tunaya’nın analiziyle “Türkçü ve [Sünni] İslamcı İttihat ve Terakki”nin, 1913’te iktidarı darbeyle aldıktan sonra yaptığı kongrede, milli meselede ademimerkeziyetçiliği reddettiğini programına yazdı. Merkezileşmeyle, Türk olmayan milletlerin varlığı hedeflendi.

1919’a kadar Birinci Paylaşım Savaşı’yla, Abdülhamid’in temellendirdiği Anadolu’da Hristiyanların temizliği politikasında yoğunlaşıldı ve Hamidiye çeteleri hafif süvari alaylar olarak bu dönemde de görevlendirildi. Anadolu’nun İslamlaştırılması/Türkleştirilmesi hedeflendi.

 Kürtlerin 1908’den 1920’lere kadar Kürd Terakki ve Teavün Cemiyetiyle Kürdistan Teali Cemiyetini kurmasına ve aydınlarının gazetelerle fikrini beyan etmesine rağmen, bir hareket etrafında yoğunlaşmış olduğunu göremiyoruz. Ki, Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında bir Kürt hareketinden bahsedilmeyecektir.

İşgale karşı direnişte Kürtlere hangi sözler ve güvenceler verildi?

Türk Kurtuluş Savaşı yıllarında millet olarak Kürtler, Temmuz 1919’da Erzurum Kongresinin devamında Kürt ağalara özel mektup yazan Mustafa Kemal’in ekim 1919’da imzaladığı Amasya Protokolü’nde Kürt meselesinde adımların atılması kabulü vardır. Haziran 1920’da TBMM Reisi Mustafa Kemal, Elcezire Komutanı Nihat Paşaya gönderdiği, “Milletlerin kendi mukadderatlarını bizzat idare etmeleri hakkı bütün dünyada kabul olunmuş bir prensiptir” dediği Kürdistan talimatından sonra, ocak 1923’te Kürt meselesinin 1921 Anayasası’ndaki vilayetler özerkliği çerçevesinde çözümünden bahsetmiştir.

Lozan’da Musul, Kürt-Türk birliğinin vilayeti olarak müzakere edilirse de sonuç alınmaz. Lozan’da imzayla Kürdistan’ın coğrafi bütünlüğü parçalanmıştır.

Lozan imzalandıktan sonra, Ankara’nın dili değişir. TBMM’nin birinci devresine göre ikinci devrede dilde sansür egemen kılınmış, Kürt ya da Kürdistan kullanılmaz olmuştur. Hatta Birinci Mecliste Mebuslar Lütfi (Siverek) ve Yusuf Ziya’nın (Bitlis), “Kürdistan mebusuyuz” dediği tutanaklardadır. Hatta tutanakta bir cümle Kürtçe bile vardır. Bugün böyle bir şey düşünebilir miyiz?

Şeyh Said İsyanı hâlâ tartışılıyor. Feodal boyutu, ulusal bir isyan olmasını örtüyor mu yoksa devletin politikası mı böyle yansıtıyor?

Hareketinin niteliği ve ne hedefle çıktığına bakmalıyız. Şark Islahat Planı için saha çalışması yapan İttihatçıların Eski Bitlis Valisi Mustafa Abdülhalik (Renda) bile “milli isyan” demiş. Dönemin Başbakanı İsmet (İnönü) de anılarında “Şeyh Said hareketinde İngiliz delili bulamadık” diyecektir.

Gazeteci-Yazar Nevzat Onaran

Şark Islahat Planı’nın ana hedefi neydi?

Şeyh Said’in yakalanması ve idamı sonrasında hükümet çalışmaya başladı ve eylül 1925’te Şark Islahat Planı hazırlandı. Gizli planla, ‘Şark’ta (Kürdistan’da) ne yapılacağının programı hazırlandı. Islahat, reform anlamındadır ama Osmanlı ve Türkiye’de kastedilense, devletin merkeziyetçi egemenliğini güçlendirmektir. Şark Islahat, gayri Türk İslam milletlerin, asimilasyon ve imhayla Türkleştirilmesinin planıydı. Gayri Türk İslam milletlerine Kürtlere, Çerkeslere ve saire ne yapılacağının planı, 1920’lerde netleştirildi. İcrasına hemen başlandı; Ağrı, Sasun ve Dersim… 1940’lara kadar kanlı yıllardı. İşin teorisi Türk Tarih Tezi, Güneş Dil Teorisi’yle yapılmaya çalışıldı, ama tutmadı.

1960’lar sonunda TİP’te (o dönem Doğulular diye anılan) Kürt varlığı, Kürtlerin sosyalist hareketle yakınlaşmasını mı sağladı?

1920-1940 dönemi harekatı sonrasında 1960’lara kadar tırnak içinde sessizlik vardır. 1938 Dersim harekatında, on binlerce Dersimli öldürüldü ve sürüldü. Bunun Ankara dilinde adı medenileştirmeydi. Modernizm ile ‘Türk tipi medenileştirme’ ilişkisini tartışmalıyız.

1960’lar ortamında sokak görünür oldu. 1967’lerde ‘doğu mitingleri’ ile ‘doğu sorunu’ yani ‘Kürt meselesi’ belli boyutlarda tartışılır oldu. Bu mitingleri analiz eden İsmail Beşikci, çalışmasını derinleştirdi ve sömürgecilik ilişkisini anlaşılır kıldı.

Bugüne kadar tüm iktidar sorunu ‘eşkıyalık’, ‘ekonomik gerilik’, ‘irtica’, ‘terör sorunu’ olarak tanımladı. Ancak PKK’nin kuruluşu bu dönemlere denk geliyor.

Türk devleti, 1930’lardan itibaren ‘Türk’ dışında varlığı reddettiği için dilini de ona göre eğip büktü. Dersim’de ‘dağ Türkü’ ya da Kürtler aslen Turani gibi garip tanımlamalar yapıldı. Sanki saf Türk dili varmış gibi, Kürtçe/Zazaca da hedeflendi, Arapça ve Farsça karışımı dil gibi garip resmi tezler ileri sürüldü. Halen kimi ırkçılar benzer söyleme devam ediyor. Kürtler görünür oldukça, akademia dahil üretim seferberliğiyle, ‘Kürt sorunu’ dememek için ekonomik ya da asayiş kaynaklı isimlendirmeler yapılageldi.

Şunu vurgularım ki; Sünni İslamcıların ümmetçi analizleri de hep Türk milliyetçiliği barajında boğulmuştur.

Faşistlerin sokağa salındığı 1960’lar sonu ve 1970’lerde, halkın ve gençliğin antifaşist direnişinin güçlendiği yıllardı. Direniş kendi örgütlenmesini yarattı. PKK, böylesi koşullarda var oldu ve devam edegeldi. Genelinde Kürtlerin örgütlenmesi, aşiret temelliydi ama Kuzey’de bu geleneksel örgütlenme modeli aşılmıştır.

"2015’TEKİ MÜZAKERE BU TOPRAKLARIN ÜÇÜNCÜSÜDÜR"

Açılım süreci hâlâtartışma konusu... AKP hem görüşmeler yapıyor, hem operasyonlarla zayıflatmaya çalışıyordu. Ancak Kürt hareketi, sorunu daha geniş kesimlerle tartışma imkanını bulması, yerel ve genel seçim sonuçlarına baktığımızda bu süreçte daha kazanımlı çıktı. Sonra işler değişti... Açılım süreci şans mıydı, tuzak mı? Ya da her ikisi de?

2015’te sonlandırılan müzakere, bu topraklarda üçüncüsüdür. Birincisi 1908-1914 İttihat ve Terakki ile Ermeni Devrimci Federasyonu (Taşnaktsutyun) arasında yapılmıştır. Sonunda İttihatçı hükümet reform paketini imzaladı ama uygulamadı.

İkincisi 1921 martta Sivas valisi heyetiyle, Koçgiri aşireti reisi arasındadır.

Üçüncüsünü de yaşadık, biliyoruz.

Kürt sorunu müzakeresinde gerek Oslo gerekse İmralı görüşmelerinin kitabı yayımlandı. Oslo hakemli müzakereydi, İmralı öyle değil. Hakemin olmaması sorundu. Dolmabahçe masası devrilmiştir. 9 Kasım 2016’da TBMM’de FETÖ Soruşturma Komisyonunda Oslo sürecini başlatan Eski MİT Müsteşarı Emre Taner’in söyledikleri önemlidir; “Yol haritamız yoktu” dedi.

Meseleye AKP hükümeti ve devlet ikilemli yaklaşımı anlamlı bulmuyorum.

Devlet ağzı, 1990’larda Özal’ın girişimi ve saire “Dağdakiler ovaya inmeli”ydi. Bugünse ovadakiler dağa zorlanıyor. Belediyelerin kayyumlarla gasbı her şeyin yalın özetidir.

1915’lerden 2015’lere süreç bütündür. AKP’ye ve Erdoğan’a habire pozitif prim veren yaklaşımı ‘iyimser’ buluyorum. Geçmişte de böyle düşünüyordum.

TÜRK NÜFUS MÜHENDİSLİĞİ

Kitaplarınızda da detaylıca işlediğiniz gibi Türk ve Sünni olmayan vatandaşlara yönelik ciddi bir nüfus mühendisliği politikası var. Kürtlerin yanı sıra Rum, Ermeni ve Yahudilere yönelik sürgün ve pogrom vb. uygulamalara baktığımızda, cumhuriyet bununla nasıl yüzleşmeli?

Türk milliyetçiliğinin pratiği ortadadır. Bunun ekonomi politiği, milleten Türk ve dinen Sünni İslam olmayanın demografik ve iktisadi yapıdan tasfiyesidir. Bu, Türk Nüfus Mühendisliği faaliyetidir. 1910’lardan bugüne Hristiyan ve Yahudi nüfus canıyla ve malıyla tasfiye edilmiştir. Gayri Türk İslam milletlerinden Kürtlere neler yapıldığının şahidiyiz. Taner Akçam Hoca’mız, son çalışmasıyla (Yüzyıllık Apartheid, Aras Yayınları) görünür kıldı ki; ‘Apartheid Cumhuriyet’inde yaşıyoruz. Apartheid Cumhuriyeti’ne son vermek halinde tam yüzleşme sağlanmış olacaktır.

ÖNCEKİ HABER

Askeri alanlara bak yeni yasayı gör: Hani nerede kamu yararı?

SONRAKİ HABER

Kadın örgütlerinden Filistin için dayanışma çağrısı: Özgür yaşamak istiyoruz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa