Eleştirisiz olur mu?
Eleştirinin olmadığı yerde düşünce olmaz. Düşüncenin kesintisiz bir değişim süreci içinde yaşayabileceği düşünülürse, değişmemek ölmek demektir. Düşüncenin iç eyleminin enerjisini eleştiri sağlar. Bunu bir doğru olarak alabiliriz miyiz? Tersini düşünmek anlamsız geliyor.Aslında eleştiri
Semih Gümüş*
Aslında eleştiriyi yalnızca edebiyat ya da sanat içinde düşünmek doğru değil. Çünkü sıradan hayatı eleştiriyle yoğrulmamış bir toplumda bireylerin eleştiri ve özeleştiriden uzaklığı, yaşananların doğru anlaşılamamasına, sürekli edilgin kalmaya neden olduğu gibi, sonunda edebiyatın da eleştiriden uzak durmasına yol açar. Önemli olan, görmeyi ve okumayı içselleştirmiş bireylerden oluşan bir toplum yaratmak. Görünmeyen pek çok sorunun anahtarı burada.
Bunun için geç kaldığımız biliniyor. Bundan sonra bir iyileşme olacaksa, birkaç kuşağın çabası gerekebilir. Doğrudan düşünsel bir etkinlik olduğu için, düşünce üretimiyle ilişkisi zayıf bir toplumun edebiyatında, eleştirinin niteliğinin yüksekte oluşması da neredeyse olanaksızdır. Bu eksikliği yaşıyoruz. Yazarları, üniversiteleri, kültür kurumları eleştiriden uzak bir toplumun, egemen kültürün gölgesine sığınması kaçınılmaz olur. Tıpkı bizdeki gibi.
Öte yandan bugün yaşadığımız hayat dünkü gibi değil. 1980’lerden önce edebiyat dünyamızda popüler sözcüğü neredeyse kullanılmazdı. Öyle bir sorun yoktu. Neden sonra, adım adım değişen kültür, kendine özgü ilişki biçimleri, dolaşım kanalları, dolayısıyla piyasa ve buna benzer yaşam alanlarının bir potaya dökülmesini sağlayan bir kültür oluşmasına yol açtı. Popüler kültür, tüketim alışkanlıklarını yepyeni kalıplara sokarken edebiyatı ve sanatı da değişmeye zorladı.
Çok satan kitaplar, spekülatif bir piyasa yönlendirdiği resim sanatı ya da insanların en aşağıdaki duyarlığını kışkırtan sinema... Dahası da var elbette. Son dönemler boyunca bunların bütünü eleştiriyi adım adım dışlamaya başladı.
Sinemada milyonlarca izleyici bulan filmlerin yapımcıları ve yönetmenleri, eleştiriyi, bilmedikleri bir yaratıkla karşılaşmış gibi alıyor. Bundan bir yirmi yıl önce resim sanatı eleştirisini arıyordu, merak ve incelikle, oysa bugün o gereksinim ömrünü doldurdu. Kitapları yüz binlerce satılan yazarlar ve yayıncılar için de, eleştiri yalnızca aşağılama olarak görülüyor. Ve bütün bunlar kültür endüstrisinin atıklarla oluşturup önümüze yığdığı bir deltanın olağan görünümü.
Değil mi ki edebiyat ve sanat yığınsallaşmış ve yığın kültürünün dolaşım ağı içinde oluşmaya başlamıştır, onun için artık nitelikten söz etmek olanaksızlaşmaya, anlamsızlaşmaya başlar. Eleştiriye gerek kalmaz. Doğası gereği, eleştiriyi yadsır da. Çünkü niteliktir eleştiri. Değişimi, daha iyiyi, yeniyi anlatır ve açıklar.
YENİLENEREK VARLIĞINI SÜRDÜRÜYOR
BUGÜN edebiyatımızda eleştirinin etkinliğinin gitgide azalmasının nedenlerini eleştirinin kendisinde değil, dışında aramak gerekir. Dolayısıyla nitelikli eleştiri, kendini sürekli yenileyerek varlığını sürdürüyor ve hiç kuşku yok ki, edebiyatımızın eski kuşaklarının alımlama düzeyinin çok üstünde de oluşuyor. Yazınsal metinleri kendi dışındaki etkenler ve ölçütlerle değerlendirmenin anlamsızlığını bilen, edebiyatı yazınsal ölçütlerle anlamaya çalışan, yazınsal metni yazarın üstünde gören bir anlayış, bugünün eleştirisini anlatıyor. Yalnızca küçük bir çevrenin, bir grup eleştirmenin çabasıyla yaşamayı sürdürüyor olsa da.
*Yazar / Eleştirmen
HAZIRLAYAN: Erkan Araz
evrensel.net