01 Kasım 2023 03:43

Hikayeler: Aslı gibidir

Tacim Çiçek, Fatma Gülâra Işık Tuğcu'nun "Bir Ağacın Bütün Kuşları" isimli kitabına dair yazdı.

Fotoğraf: Kişisel arşiv

Paylaş

Tacim ÇİÇEK

Fatma Gülâra Işık Tuğcu, Çukurova Üniversitesi Ziraat Fakültesi mezunu (2001). Aynı üniversitenin Eğitim Fakültesinden sınıf öğretmenliği pedagojik formasyonu da var. Kocaeli Üniversitesi GSF. Sahne Sanatları Bölümü Dramatik Yazarlık Ana Sanat Dalında başladığı lisans eğitimini, ‘F. G. Lorca’nın Oyunlarında Kadın Karakterlerinin Kadın Sorunsalı Bağlamında İncelenmesi’ bitirme teziyle tamamladı. (2012) Mersin Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Kadın Araştırmaları Ana Bilim Dalından, ‘Jean Genet’in Oyunlarında Cinselliğin İnşası: Balkon ve Sıkıgözetim Oyunlarında Hegemonik Erkeklik’ başlıklı teziyle mezun oldu. (2019)  Çalışması ŞYKitap tarafından yayımlandı…  Ayrıca Toplu Oyunları 1, Mitos-Boyut’tan çıktı. Farklı dergilerde ve derleme kitaplarda öykü, makale, tiyatro eleştirileriyle yer aldı.  Geç Git ve Tanrı Derken oyunlarını İngilizceden Türkçeye çevirdi. Tiyatro Eleştirmenleri Birliği ile Oyun Yazarları ve Çevirmenleri Derneği üyesi olan yazar, mezun olduğu üniversitenin Sahne Sanatları Bölümü Oyunculuk Ana Sanat Dalında öğretim görevlisi. On bir hikayeden oluşan ‘Bir Ağacın Bütün Kuşları’ adlı kitabı ise (Mayıs 2023, ŞYKitap / İzmir) ilk hikâye kitabıdır.

Hikaye ya da öykü, gerçek veya gerçeğe yakın olayları aktaran kısa, düzyazıdır. Kısa oluşu, yalın bir olay örgüsüne sahip olması, genellikle önemli olayları ya da sahne aracılığıyla tek ve yoğun etki uyandırması, az sayıda karaktere yer vermesi bu türün olmazsa olmazıdır. Yazar, kariyerinin sonucu olan birikiminden kaynaklı bu olmazsa olmazların farkında ve bilincinde. Hikayede, olayın geçtiği yer sınırlı, anlatım özlü ve yoğundur. Karakterler belli bir olay içinde gösterilir. Çoğu zaman sadece belli özellikler yansıtılır. Aslı Gibidir’den başlayarak son hikayeye kadar anlattığı kişilerde tek özelliklerine yer vermiş: Kendisi olmak, kendisi kalabilmek… Beklemek, umut etmek, hayalini gerçekleştirmek gibi… Konular tümüyle hayal ürünü ya da gerçekçi olabilir. Şık Bir Özür Arayışı, Şarkıların Rüyası, Ev adlı hikayeler daha çok hayal/kurgusal… Genellikle (ironik) bir rastlantı yoluyla oluşturulan özel anlar üzerindeki yoğunlaşma hikayelerde sürpriz sonlara olanak verir. Örnek olarak yolculuk gözleminin anlatıldığı Kısa Bir Yolculuğun Hikâyesi ve Vefasız Trenler verilebilir.

Biliyoruz ki hikayede kişiler, olay örgüsü, mekan, zaman, anlatıcı ve bakış açısı olmak üzere beş temel yapı var. Bu açıdan hikayelere baktığımda Gülbeyaz, Çepeçevre, Begonyalı Balkonlar ve Vefasız Trenler üçüncü kişi hikaye dillidir. Yazarın yarattığı anlatıcılar yaşsız ve cinsiyetsizdir. Ancak sıkı okurun gözünden kaçmaz bu anlatıcıların kadın oldukları. Satır aralarındaki kelimelerden ve kırık dökük cümlelerden anlaşılabilir. Aslı Gibidir’in anlatıcısı kendisi olmak, kimliğiyle, düşüncesi ve hayallerinin peşinden gitmek istemesiyle özgürlüğüne kanatlanmak isteyen bir genç kadındır. Onun dilinden, Adalet Ağaoğlu’nun ‘Ruh Üşümesi’ne örtülü gönderme de yapan bir anlatımı var. İç ses ve dışa dönük olmama hali kanatları yolunduğundan kendine dönüktür. Bu biçem adını verdiğim romanda da mevcut zaten.  Küçük Şövalyem’deki anlatıcı kadın da yine gençtir. Ve biz neredeyse kanıksadığımız bir gerçekliği onun dilinden dinleriz. Şarkıların Rüyası’nın anlatıcısı da genç bir kadındır, kızdır ya da. Hayallerini gerçekleştiren birine yazdığı mektupla kendini var edebilmek bir tutkuya dönüşümünün acılı anlatımıdır, onun dilinden dökülenler. Kısa Bir Yolculuğun Hikâyesi’ni anlatan da bir kadındır ve ihtimal ki hikayelerini dinlediğimiz anlatıcı kadınlardan birinin başka serüvenidir. Bu olabilir de… Ev’deki uyumak ve istemediği bir hayata, eve dönmek istemeyen anlatıcı da genç bir kadın... Şık Bir Özür Arayışı ile Bir Ağacın Bütün Kuşları’nın anlatıcıları ise erkektir.   

Olay hikayesi ve durum hikayesi olarak iki ana başlıkta toplayabileceğimiz hikaye türü açısından baktığımızda hikayelerin çoğu gerçekliklerden soğurulmuş olay ve durum hikayeleridir. Gülbeyaz, tamamen yok olmasa da canımızı yakan bir yanlışın (töre) dillendirildiği sarsıcı bir hikaye. Ama Bekir Yıldız’ın tarzı bariz biçimdedir… Yazar, tüm hikayelerinde sinematografik yanı canlı tutmuş. Bu da kişilerin ve olayın okuyanın zihninde canlanmalarına olanak veriyor. Bu iyi bir şey: Yani kelimelerle oyunlaştırmak, filmleştirmek… Ayrıca dili de akıcı ve canlı…

Yazarın yazdıklarının birçoğu hikayeden uzak denemeye daha yakın. Bu açıdan Aslı Gibidir, Şarkıların Rüyası, Küçük Şövalyem, Gülbeyaz, Bir Ağacın Bütün Kuşları, Begonyalı Balkonlar ve Vefasız Trenler’i daha çok sevdim. Hikayelerini bunlardan özellikle de ilk hikayedeki çizgide ilerletmesi iyi olur. Ayrıca her hikaye biçemi, ki hikaye kadın ya da erkekse giysisi de ona göre olmalı, kendine özgü olmalıydı. Biçim/biçem, sadece görsellik açısından değil içeriği iyi yansıtması bakımından da önemli, gerekli. Bu yüzden birçok hikayenin biçemi aynı… Tüm bunlara karşın doğru yolda olan bir hikayeciyle karşı karşıyayız diyebilirim.

ÖNCEKİ HABER

Kocaeli'de plastik fabrikasında çıkan yangında 3 kişi yaralandı

SONRAKİ HABER

Bir asansör nasıl bir cinayet aleti haline dönüştürüldü?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa