31 Ekim 2023 15:43

Bir asansör nasıl bir cinayet aleti haline dönüştürüldü?

EMEP Milletvekili Sevda Karaca, üniversiteli genç kadınlarla buluştu. Öğrenciler bir asansörün nasıl canlarının sınandığı bir cinayet aletine dönüştüğünü barınma koşullarından örneklerle anlattı.

Fotoğraf: Evrensel

Paylaş

Asansör dönemin önemli sembollerinden biri haline geldi. Aydın’da KYK yurdunda Zeren Ertaş’ın asansörde sıkışarak ölmesinin ardından yurdun dört bir yanındaki üniversitelerde, yurtlarda eylemlere şahit olduk. Bu eylemlerde KYK müdürleri çıkıp öğrencilere “Asansör bu bozulabilir” de dedi. “Bozuk olduğunu düşünüyorduysanız binmeyin” de dendi.

Günlük yaşamın belki de üzerinde hiç düşünülmeyecek bir anı olan asansöre binmek, bugün öğrenciler için bir ölüm kalım meselesi. İstanbul Şişli’de Emek Partisi Milletvekili Sevda Karaca, üniversite öğrencisi genç kadınlar ile buluştu. Bir asansörün üniversite öğrencilerinin canının sınandığı bir cinayet aletine nasıl dönüştüğünü öğrenciler kendi barınma koşullarına dair verdikleri örneklerle ortaya koydu. Görenciler her gün yemek de yerken, yurttan çıkıp okula da giderken, okuldan çıkmak için asansöre binince de nasıl her anın ölüm kalım anı olduğunu ortaya koydu.

“TARİKATLARA AYRILAN BÜTÇE GÜVENLİ BARINMAYA AYRILMIYOR”

Zeren Ertaş'ın ölümünün ardından 61 kentte KYK yurtlarından öğrenciler seslerini yükseltti. Sevda Karaca, “Öğrencilerin geleceklerine dair umut duymamaları, bilim, siyaset, kültür alanının çoraklaşması, gündelik hayattaki sosyal ilişkilerin çoraklaşması anlamına gelir” diye konuştu.

Üniversite öğrencilerinin bugün yaşadıkları ile laiklik arasında bir bağ olduğunu ifade eden Karaca, bütçenin nasıl öğrencilerin sağlıklı barınma koşulları, beslenmesi, sağlıklı bir eğitim yaşamı sürdürmesi için harcanmadığına dikkat çekti. Karaca şu verileri paylaştı:

  • “Her 100 öğrenciden sadece 8 tanesi yurtta kalabilir.
  • İstanbul’daki yurtlarda yatak başına 59 öğrenci düşüyor.
  • Her 10 öğrenciden 9’u barınma sorunu yaşıyor.

KYK'da kalmak durumunda kalan milyonlarca öğrenci yaşam mücadelesi verirken tarikat yurdu sayıları artıyor. 2016’da 1723 olan tarikat ve cemaatlere bağlı vakıflara ait yurt sayısı 2021’de 3331’e çıkmış. KYK'nın temel ihtiyaçları için komik rakamlar ayıran devlet bunu ‘bütçe bu kadar’ diye açıklıyor ama 2022'de bu tarikat yurtlarını açan derneklere 563 milyon lira aktarmış. Orta Vadeli Plan’da bunu 5 milyar liraya çıkaracağını söylüyor.

Her geçen gün devlet bütçesinden harcanan parayı düşürüyor üniversitelere. 2019 yılında Gençlik ve Spor Bakanlığı ile Diyanet İşleri Başkanlığı arasındaki protokol ile sosyal hizmet, psikolojik destek yerine bir vaiz ve vaize atanması durumu ile karşılaştık. Psikolog yerine 711 imam atandı, özellikle kız yurtlarına atandılar.”

Önümüzdeki yılın bütçe tartışmalarında Sayıştay’ın Cumhurbaşkanlığı bütçesinde 1.4 milyar lira açık olduğunu ve bu 1.4 milyar liranın “gençliğin manevi gelişimine harcadık” denerek “gençlik için özel ve özgün değerler eğitimi yapan” derneklere verildiğini vurgulayan Karaca; “Bu rakamın 6 buçuk kat artması öngörülüyor. Bir yurtta asansör tamir edilmediği için bir kız kardeşimizi kaybettik. Bu kadar büyük paraları denetim olmadan ‘manevi eğitime’ harcayabiliyorlar. Bu ülkenin bütçesi gençlerin barınmasına, sağlıklı koşullarda yemeğine, ders çalışabileceği ortama ayrılmıyor. Bunlar siz yemekhaneye giderken cebinizi yoklamak durumunda olmanızla ilgili rakamlar, işsizler ordusunun parçası mı olacağım kaygısıyla yaşayamadığınız gençliğin rakamları, birer genç kadın olarak bu ülkede arkasını kollamadan adımını atamamayla ilgili rakamlar, bizim bu hayatı insanca, bir genç olarak hakkıyla yaşayabilmemizle ilgili rakamlar” diye konuştu.

Ülkede yaratılan korku atmosferinin bir günde yaratılmadığını ifade enden Karaca, “Yalnız, çaresiz, umutsuz, bir başına kalsın diye kadınlar 20 yıldır özgünce dizayn edilmiş bir politikanın nesnesi haline getirildiler. Adım adım örerken bu korku ikliminden faydalananlar bir şeye güveniyordu: o toplumu örgütsüz bırakmaya, örgütlü olduğunda güçlenebileceği fikrinden uzaklaştırmaya.

Karşımızdaki karanlık atacağımız her bir örgütlü adımın bizi cezalandıracağını bu düzenek içinde yarattı” dedi.

“UMUTSUZLUĞA KATILIRSAN BU KALABALIĞI HATIRLA”

Öğrenci hareketi tarihinde mücadelelerle kazanılmış örgütlü mekanizmaların itibarsızlaştırılarak atıllaştırılması ve geçmiş deneyimlerin bilgisine hakim olmamanın her şeyi yeniden keşfetmek zorunda bıraktığını söyleyen Karaca, “Öncelikli olarak tarihimizi hatırlamaya ihtiyacımız var.

Umudun güven duygusunun içsel olarak değil, en zor zamanda kim yanınızdaysa onunla geliştiğini vurgulayan Karaca, 25 Kasım Uluslararası Kadına Karşı Şiddetle Mücadele Gününün, “Umutsuzluğa düştüğünde bu kalabalığı hatırla” sözündeki kalabalığı görmek için de olduğunu anlattı ve tüm kadın yurtlarında 25 Kasım’da talepleriyle ses çıkarmaya çağrı yaptı.

 “KALICI BİR MEKANİZMAYA İHTİYACIMIZ VAR”

Boğaziçi Üniversitesinden öğrenciler de Zeren Ertaş cinayetine karşı üniversitelerinde bir eylem ve ardından forum yapmışlardı. Etkinliğe katılan bir Boğaziçi Üniversitesi öğrencisi, eylem bittikten sonra öfkeyi ve mücadele etme isteğini ne yapacakları sorusunun çok cevapsız kaldığını söyledi: “Olabildiğince sorunların devam etmemesi için yurt yönetiminin tanıyacağı bir mekanizmaya ihtiyaç var. Ancak bu şekilde sorunlar bir yerde birikir ve bunun karşısında sürekli bir biçimde karşılık verebiliriz. Bu olmadıkça eylemler sönümlenmeye mahkum oluyor” dedi.

“ODA ODA DOLAŞIP KENDİ WHATSAPP GRUBUMUZU KURDUK”

Çemberlitaş KYK yurdunda kalan bir öğrenci, “8 kişilik odaları olan bir yurt. Birbirinden çok haberdar olmayan bir yurduz. WhatsApp grubunda yöneticiler var. Bu grupta sadece yöneticiler mesaj atabiliyor ve manevi danışman duyurularını atıyorlar. Oda oda dolaşıp bir WhatsApp grubu kurduk. Tüm öğrencilerin ayakta olmasıyla, ‘Bizden çekiniyorlar’ gücü geldi kadınlara. Taleplerimiz için dilekçe verelim ama il müdürlüğüne verelim önerisi yapılıyor çünkü bizi artık görmek zorunda olduklarını biliyoruz” diye yaşadıklarını anlattı

“KORKUNUN ÜZERİNE YÜRÜMEMİZ LAZIM”

Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi öğrencisi genç bir kadın üniversitenin kendi yurdunda kaldığını ve sorunların hep halı altına süpürüldüğünü ifade ediyor: “Çok küçük bir yurt. Sorunlar halı altına süpürülüyor bir asansörümüz sürekli bozuk. Geçen gün bir arkadaşım yine asansörde kalmış. Ama yan yana gelmekte zorlanıyoruz. Toplanamıyoruz, çünkü herkeste bir çekince var. Yurttan atılırsa kimsenin gidecek başka yeri yok.”

“5’ER 5’ER TOPLANDIK, BİR BAKTIK TÜM YURT BAHÇEDE”

Bu korkunun ve kaygının yan yana geldikçe nasıl zayıfladığına dair bir örnek de Vezneciler KYK yurdunda kalan bir kadın öğrenciden geldi. Zeren Ertaş’ın ölümünün ardından “Biz de eylem yapalım” diyerek ilk olarak 10 kişi yurdun bahçesine indiklerini söyleyen öğrenci “Önce 10 kişi indik, ilk herkeste bir korku hakimdi. ‘Bizim hayatımızı doğrudan etkileyen bir şeye tepki gösterebilmek için bu korkunun üzerine yürümemiz lazım’ diye cesaretlendirdik arkadaşlarımızı. 4 farklı kapısı var yurt bahçesinin. Kısa bir süre sonra her kapıdan 5’er 10’ar gruplarla diğer öğrenciler de geldi, sonra bir baktım tüm yurt ayakta. Tüm öğrencilerin arasında o korkuyu yendiğimi düşünüyorum. İdarenin çok korktuğunu hissettik. Görüntü almaya çalışıyorlar, ‘Lütfen çok büyütmeyin’ diyor müdür, sesimiz daha çok çıkıyor” diye anlattı. Bu eylemin hemen ardından yurtlarındaki tavanın çöktüğünü, müdürlerinin ise “Biz her şeye yetişemiyoruz" dediğini ifade eden öğrenci;  6 Şubat depremlerinin ardından deprem dayanıklılık testi istediklerini "kısa sürede yapamıyoruz" yanıtı aldıklarını ve hâlâ bunun yapılmadığını söyledi. Kadın öğrenci, “Müdür taleplerimize karşılık ‘Devlet her şeye yetişemez, yakında özelleştirme inisiyatifler çoğalacak ve özele verilecek, kendinizi güvende hissetmiyorsanız nakil isteyebilirsiniz’ dedi” diye anlattı.

“YANGIN ÇIKTI, KOKU 3 KATA YAYILDI AMA SENSÖR ÇALIŞMADI”

Fındıklı’da yeni açılan KYK yurdunda kalan bir kadın öğrenci söz aldıb Öğrenci hep arayıp asla bulamadıkları yetkilileri yaptıkları eylem sorasında onları durdurmaya çalışırken ancak bulabildiklerini şöyle anlattı: “Biz bir araya gelecektik ama herkes bu yurtta yeni olduğu için idare geldi ve herkesi çok kolay korkutabildi. Herkes bölünüp dağıldı. Bu yüzden çok dağınık oldu eylemimiz. Çok eksiklikler var yurtta. Bir sürü ihmal var. Bu hafta yangın çıktı, koku üç kata yayıldı ama sensör çalışmadı. Bir arkadaşımın üstüne dolap kapağı düştü. Hep arayıp bulamadığımız yetkililerle ise eylem günü tanıştık.”

ASANSÖR İHMALİNE KARŞI ÇIKMAK İÇİN EYLEME GİDERKEN ASANSÖRDE KALDILAR

İstanbul Üniversitesinde de öğrenciler, ihmallere karşı “Ölmek değil okumak istiyoruz” diyerek eylem yapmışlardı. İstanbul Üniversitesinden katılan bir öğrenci, bu eyleme gelmeye çalışırken arkadaşlarının asansörde kaldığını söyledi ve ekledi: “Eyleme geçerken de bundan bahsetmiştik. Hayatın her alanında devlet öğrenciler olarak bizlerin hayat güvencesini karşılamak zorunda.”

ZEHİRLENMEKTEN KORKTUĞUMUZ İÇİN YEMEKHANEDE ETLİ YEMEK YİYEMİYORUZ”

Etkinliğe katılan bir başka kadın öğrenci, yemek yerken bile zehirlenme korkusu yaşadıklarından bahsetti. Kahvaltı olarak bir paket bal yemek istemediğini söyleyen öğrenci, öğle yemeklerinde kendisinin ve arkadaşlarının çoğunlukla etsiz bir seçeneği tercih ettiğini ifade etti: “Normalde etli yemek seçilir değil mi? Bizde öyle olmuyor çünkü zehirlenmekten korkuyoruz.”

Bu etkinliğin gerçekleşmesinin hemen ardından İstanbul Küçükçekmece’de Fatma Refet Angın Öğrenci Yurdu'nda kalan yaklaşık 60 öğrencinin yemekten zehirlendiği haberini aldık. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Hikayeler: Aslı gibidir

SONRAKİ HABER

AYM, mahkemenin 'tehlikeli' bulduğu anne ve üç çocuğuna hak verdi

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa