Wieland Hoban: Yahudilerin güvenliği meselesi araçsallaştırılıyor
Ortadoğu’da Adil Barış İçin Yahudilerin Sesi (Judische Stimme) Başkanı, Besteci ve Çevirmen Wieland Hoban ile İsrail’deki güncel durumu ve savaşın Almanya’daki etkilerini konuştuk.
Fotoğraf: Ashraf Amra/AA
Yusuf AS
Köln
Hamas’ın 7 Ekim saldırısı ardından İsrail’in Gazze’de katlettiği insan sayısı 9 bine yaklaştı. İsrail saldırılarını aralıksız sürdürmeye devam ederken dünyanın pek çok ülkesinde yüz binler öfkesini alanlarda haykırmaya devam ediyor. Bu süreçte Yahudi inancından aydınların, sanatçıların yaptığı açıklamalar da umut oldu. Almanya’da 100’den fazla aydın hem Hamas’ın hem İsrail’in saldırılarını kınarken, Almanya’da demokratik haklara yönelik kısıtlamalar sert şekilde eleştirildi. Yahudilerin Sesi (Judische Stimme) Örgütünün Başkanı Wieland Hoban, İsrail’in saldırıları ve Almanya’daki etkileri konusunda sorularımızı yanıtladı.
“Judische Stimme” şu anda aynı zamanda Gazze’deki insanların sesi. Almanya’daki güncel tartışmalara baktığımızda çelişkili bir durum söz konusu. Neden böyle?
Almanya’da Filistin ile dayanışma sürekli Yahudi inancından insanlara karşı gibi gösteriliyor. Bu da ‘tehlikeli’ Müslümanlar ve Araplara karşı korkuları körüklüyor, gösterilerinin ve mitinglerinin yasaklanmasına ya da engellenmesine yol açıyor. Bu şekilde gerçekler çarpıtılıyor ve söz konusu bu gruplara karşı genel bir şüphe oluşturma ve bu dayanışma etkinliklerinin şeytanlaştırılmasına yol açıyor.
Biz, Filistinlilerin çektiği acılarla dayanışmanın mesajını veriyoruz. Bu acı sadece üç haftadır yok, 75 yıldır devam ediyor. Dayanışmanın Yahudi nefretiyle değil, insan haklarını savunmakla ilgili olduğunu, Yahudilerin de tıpkı Filistinliler ya da Almanlar gibi tutum sergileyebileceğinin mesajını vermek istiyoruz.
Diğer ülkelerde İsrail’in saldırılarına karşı, aralarında Yahudilerin de olduğu büyük gösteriler yapılıyor. Almanya’da ise tersine “İsrail ile sınırsız dayanışma”dan söz ediliyor...
Siyaset ve medyada, Almanya’nın İkinci Dünya Savaşı sırasında işlediği ve Avrupa’nın değişik yerlerinden 6 milyon Yahudi’nin yok edildiği Holokost nedeniyle İsrail’e şartız koşulsuz destek vermesi gerektiğini içtenlikle savunuyorlar. Angela Merkel buna “Deutschen Staatsraison” (Almanya’nın değişmez politikası) kavramını eklemişti.
Ancak bu sadece savaş suçları işlenmesine değil, aynı zamanda kendisini “Yahudi devleti” olarak gören devlet yönetimi ile bu konuda farklı düşüncelere sahip Yahudi insanlar arasındaki denklemi de güçlendirdi. Ve bu durumda İsrail politikasının temsilcileri olarak görülebileceği için Yahudilere karşı kızgınlıkları güçlendirebilir. Sinagoglara ya da tanınmış Yahudi şahsiyetlere yönelik antisemitist saldırılara karşı bir çare olarak bu konuda aydınlatma yapmaktır. Dünyadaki pek çok Yahudi kendisini İsrail ile özdeşleştirmiyor ve açıkça şunu söylüyor: Bu devlet bizim adımıza hareket edemez.
Gazze’deki insanlara verdiğiniz destek nedeniyle siz de “antisemitist” olarak ilan edildiniz. Bununla nasıl baş ediyorsunuz?
İnsan ilk duyduğunda elbette yaralayıcı ve kafa karıştırıcı olabiliyor. Almanların, İsrail yanlısı tutumlarını telafi etmek için bize bu şekilde hakaret etmeleri özellikle sapkınlıktır. Yahudilerden bekledikleri şekilde davranmadığımız için onların dünya görüşüne uymuyoruz. Yahudi tarafından böyle düşmanlıklar geldiğinde ise davranışlarımızda insanlık yerine nefret görmeleri çok üzücü.
99 aydınla birlikte bir barış çağrısı mektubu yayımladınız. Ne gibi zorluklarla karşı karşıya kaldınız?
Gerçekten de cesaretlendirme ve medyanın ilgisi yoğun oldu. Ayrıca “Judische Stimme”nin çalışmaları bazı insanların dikkat çekti. Bazı röportajlar son anda yayımlanmaması ise, gazetecilerle yayın kurulları arasındaki farklılığı açıkça gösterdi.
Filistinli gruplarla ortak çalışmalarınız var mı?
Bizim için sadece Filistinlilerle konuşmak değil aynı zamanda onlara alan açmak ve seslerini duyurmak çok önemli. Biz her ne kadar daha çok reddedilmeyle karşı karşıya kalsak da onlar için durum daha da kötü. “Palästina Spricht” ya da son zamanlarda farklı kökenlerden gelen insanların bir araya geldiği “Palästina-Kampagne” gibi gruplar var.
Elbette tek tek bireylerle de çalışıyoruz. Örneğin doğrudan Filistin’den gelen ve doğrudan durumu anlatan kişilerle de çalışmalar yapıyoruz. Sadece tek başımıza konuştuğumuz bir dayanışma ruhuna hiç uygun olmazdı.
"NEHİRDEN DENİZE FİLİSTİN EŞİTLİK İSTEYEN BİR SLOGAN"
Filistin halkı arasında antisemitizm artıyor mu?
Hayır. Tek tek bireyler arasında İsrail yerine “Yahudileri” sorumlu tutanlar olabilir ve gösterilere katılan herkesi bu konuda kontrol etmek de mümkün değil. Ancak bu durum hareketin kendisi için geçerli değil, aksi takdirde gösteriye katılırken kendimizi rahat hissetmezdik.
Sorun şu ki; birçok haksız şekilde antisemitist olarak tanımlanıyor. Örneğin birçok yerde “Nehirden denize kadar Filistin özgür olacak” sloganının Yahudilerin yok edilmesi için bir çağrı olduğu ileri sürülüyor. Halbuki bununla tarihi Filistin topraklarında yaşayan tüm insanların eşit haklara sahip olması talep ediliyor. Eğer böyle bir yanlış görüş yayılmasaydı, slogan birçok gösteride atıldığında, insanlar eylemin antisemitik bir eylem olduğunu söyleyip geçmeyebilirdi.
Birçok gösteri “Halk arasında nefret körüklediği” gerekçesiyle yasaklandı. Bunlar önleyici tedbirler mi yoksa gösteri özgürlüğüne yönelik kısıtlamalar mı?
Bunlar, başka hiçbir siyasi meseleye benzemeyen, toplanma ve ifade özgürlüğüne yönelik kısıtlamalardır. Filistin ve Arap kökenli “duygusal” insanların kamu güvenliği için tehlike oluşturduğu ırkçı argümanına dayanmaktadır, ki bu argüman garip bir şekilde sağcı yürüyüşlerde varsayılmamaktadır.
Sağ, uzun zamandır olmadığı kadar güçlü, AfD aylardır anketlerde yüzde 20’nin üzerinde ve sözde antisemitizm tehlikesinin göçmenleri şeytanlaştırmak ve sınır dışı edilmelerini talep etmek için kullanıldığını görebiliyoruz. Yahudilerin güvenliği meselesi bu amaçla araçsallaştırılıyor, hatta gösterilerde kendimi diğer göstericilerden çok şiddet yanlısı Berlin polisi tarafından tehdit edilmiş hissediyorum. Sağcı tehlike karşısında azınlıkları bölmek ölümcüldür, çünkü faşistler hepimizden nefret ediyor.
İster Gazze’de ister başka bir yerde olsun, mümkün olduğu kadar çok kişi artık Filistin halkı için sesini yükseltmelidir. Çünkü Filistin’in her yerinde on yıllardır, bırakın sona erdirilmeyi, yeterince kabul bile edilmeyen acılar yaşanıyor. Pek çok insan adaletsizliği görüyor ama sesini çıkarmaya korkuyor.
İşte bu yüzden bir arada durmalı ve bu korku ve cehaletle birlikte mücadele etmeliyiz. Bazı ülkelerde ortaya çıkan hareketlerin gösterdiği gibi, bir şeyleri değiştirmek için geniş bir harekete ihtiyaç var.