5 Kasım 2023 03:43

Bugüne gelmiş ama ‘Yazılmamış Hikayeler’

Mehmet Ali Işık “Yazılmamış Hikayeler” de yaşanmış, sözlü anlatılarla dünden bugüne gelmiş, kimisi de efsaneleşmiş hikayeleri bugün bize bu mütevazı çalışmasıyla yazılı olarak taşımış.

Bugüne gelmiş ama ‘Yazılmamış Hikayeler’

Yazılmamış Hikayeler kitap kapağı

Selma GÜRKAN

“Yazılmamış Hikayeler” 1 Şubat 2023 tarihinde Sykitap tarafından basılarak raflardaki yerini aldı. Yazarı Mehmet Ali Işık; Muş, Varto, Rakkasa’da 1950 yılında doğdu. İlkokulu aynı köyde, ortaokul ve liseyi Muş merkezde okudu. Köy İşleri Müdürlüğünde topograf olarak çalışmaya başlayan Işık, 12 Eylül askeri darbesinin ardından aralıklarla tutukluluk ve gözaltılar yaşadı, işsiz kaldı, özel şirketlerde topograf olarak çalışarak yaşamını idame ettirdi ve halen politik mücadelenin içinde yer alarak İzmir’de yaşamını sürdürüyor. Kitabı okuduğumda, bıraktığı etkiyi paylaşmak gerekir fikriyle bu yazıyı kaleme aldım. Tabii ki kitaba yönelik değerlendirmelerim bir edebiyat eleştirisi değil, bir okur olarak kitaba dair bir paylaşım, bu yanıyla bir kusur olursa affola. Yazarın ilk kitabı ve giriş yazısında ön hazırlıklar için epeyce çalışıldığı belirtilmiş, böyle bir kitap başka türlü de kaleme alınamazdı. Bir amatör olarak yazma cesaretini gösterebilmiş olması bakımından da önemli. Bu nedenle, kitaba dair yapılacak kimi eleştiriler bence tolere edilebilir.

Ülkemiz, egemen sınıfların politikalarını uygulaya gelen iktidarların zorbalıkları, yasakları, kıyımları nedeniyle pek çok acının yaşandığı bir coğrafya. Yaşanan bu acıların ekonomik, politik nedenlerini ortaya koyan arka plana dair, belgelerle desteklenen çok kapsamlı kitaplar yazıldı. Erdoğan Aydın, Nevzat Onaran, Faik Bulut ilk akla gelenler. Romanlarıyla hikayelerle bu acılara tanıklıkları aktaran Yaşar Kemal, Mehmet Uzun, Binnaz Öner, Dido Satiriyu ve kendi ailesinin yaşanmışlığı üzerinden “Anneannem” kitabıyla Fethiye Çetin örnekleri gibi pek çok yazarın edebiyat alanındaki eserleriyle önemli katkılar oldu tarihteki yaşanmışlıklara dair.

SÖZLÜ ANLATIMDA KALMIŞ HİKAYELER

Bu coğrafyanın her karış toprağında iktidarların inkar ve imha politikalarının, yanı sıra yoksulluğun, emekçilerin sefaletinin, işsizliğin, kölece çalışma koşullarının hırpaladığı yaşamların ve kıyımların izi var.  Mehmet Ali Işık “Yazılmamış Hikayeler” de yaşanmış, sözlü anlatılarla dünden bugüne gelmiş, kimisi de efsaneleşmiş hikayeleri bugün bize bu mütevazı çalışmasıyla yazılı olarak taşımış.

Bir Ermeni genci Xezer ve Kürt Alevi kızı Didar’ın hayatı ve aşkı üzerinden, yaşanan tehcir ve soykırım ete, kemiğe bürünmüş. Tarih dediğimiz şey anlatılan olayların bütünü değil, tarihe geçen olayları yaşayanların, acısıyla, tatlısıyla, duygularıyla, hasretleriyle, sevgileriyle günlük hayatlarıdır aynı zamanda. Hikayenin kahramanlarından Xezer’in deyişiyle “İnsanların hem cenneti, hem de cehennemiydi bu topraklar.” “Ya beni bu topraklar alırlarsa, nasıl yaşarım? Yaşamla ölüm arasında gidip gelen düşüncelerin esiri olmuştu artık. Kuzeyden esen dağ yeli, zebanilerin korku dolu ıslığını çalıyordu sanki… Ömrünün en güzel, en mutlu yıllarını geçirdiği bu topraklardan koparılıp, götürülmek, ölümün en acısını tatmak demekti onun için.” Bu satırları okuyan, tehciri yaşayanların duygularının, korkularının, sevgilerinin derinliğini nasıl hissetmesin? Sadece tehciri yaşayanlar bakımından mı ölüm demekti, ya bu kıyımların sonunda çoraklaşan, kültürel zenginliğine ket vurulan toplumsal hayatta neden olduğu yok oluşları nereye koyarız mesela.  “Yedinci Talan” hikayesinden Osmanlı’da Hamide Alayları baskınlarından bugüne Alevi yerleşim yerlerinin neden dağlık bölgelere kurulduğunu bizzat yaşanmışlıklarla anlayabiliyoruz.

EGEMENİN DEVLETİNDE DEVAMLILIK ESASTIR

Bu topraklar sadece acılara tanıklık etmedi elbette. Halkın vergilerle nasıl yoksullaştırıldığını, emeğinin nasıl bir avuç egemenin sefası, iktidarı sürsün diye kaynak yapıldığını, Osmanlı’da öşürden, cumhuriyette varlık ve tarımın vergilendirilmesine, bugün gelirler, ÖTV ve KDV’den deprem vergisine ve ek vergilere kadar bir silsileyle takip eden politikalarla görüyoruz. Egemenin devletinde devamlılık esas sonuçta, politikalarda dünle bugünü birleştirebiliyoruz. Yoksullaştıran, köylüyü açlığa mahkum eden vergilendirmeye karşı itirazla başlayan hareketin nasıl isyana dönüştüğünü “Seyit Han” öyküsünde tanık oluyoruz. Direnişin olduğu yerde yoldaşlıklarla birlikte ihanetlerinde olduğu 3 yoldaşını öldürüp, kellesini devlete teslim eden “Medeni” şahsında anlatılmış ve bu gerçeklik de dünden bugüne devam ediyor.  

Yoksulluğun yarattığı göçün sefaletine, yurt özleminin yarattığı duygu kırımına İsmail ve Nigar ailesinin yaşanmışlığıyla tanıklık ediyoruz. Yine bu toprakların acıları o kadar iç içe geçmiştir ki, bu öykünün içinde Ermeni tehcirinden, Allahuekber Dağlarında ölüme sürülen askerlerin geride bıraktıklarının yaşadıkları Rakel-Delal ve Dilan’ın hayatlarıyla aktarılmış “Açlık Yılları” öyküsünde.

Toplumsal hayatın şekillenişindeki eşitsizlikleri, değer yargılarını, toprak ağaları ve köylülerin ilişkilerini yaşanmış ama yazılmamış öykülerde de görüyoruz. “Selim Bey”de ağalık sistemine dayanan feodalitenin körlüğünü ve acımasızlığını, “Dağların Çığlığı, Esmer’in Öyküsü” adlı hikayede Rıza’da şekillenen tembelliğe, gelenekselleşen erkek erkine, Hanife ve Esmer üzerinden kadınların karşı karşıya kaldığı çaresizliğe, “Siyamed” hikayesinde Siyamed ve Berivan’ın ölümcül aşklarıyla bu toprakların aynı zamanda sevdalar coğrafyası olduğuna tanıklık ediyoruz.

Devlet baskısı, Kürt feodalleri, sürgün edilen Ermeniler, Allahuekber Dağlarına ölüme sürülen askerler, yoksulluk ve açlık, açlık göçleri, Aleviler…  bir kısmı tek tek hikayelerde yer alırken, kimi hikayelerde tüm bu yaşanmışlıkların iç içe geçtiğini görüyoruz.

TOPLUMSAL HAFIZAYA KATKI

“Bir daha asla” diyeceğimiz ülkeyi yaratma mücadelesinin de bir parçasıdır bua yolculuk. Bu coğrafyada yaşayanlar olarak, tarihsel gerçeklikleri bilmenin, bilincinde olmanın, bunlara karşı mücadelenin yanı sıra yaşanmışlıklar üzerinden duygudaşlık kurmak, yaşanan acıları ruhumuzda hissetmek, kıyımlara karşı öfkemizi bilemek kardeşliğin harcı olacaktır. Mehmet Ali Işık da yaşanmış ama “Yazılmamış Hikayeler”i kaleme alarak, hem sözlü anlatıların unutulmamasına katkı sunmuş, hem de bu harca kum taşımış sağ olsun.

Evrensel'i Takip Et