12. Kalkınma Planı’nda madenci şirketlere yol temizliği hedefleniyor
TBMM Genel Kurulundan geçen 12. kalkınma planı içerisinde yer alan madencilik bölümünde de görüldüğü gibi, AKP iktidarı maden şirketlerine dikensiz gül bahçesi hediye ediyor.
Fotoğraf: Özer Akdemir /Evrensel
Coşkun ÖZBUCAK
Ordu Çevre Derneği YK Üyesi
Tek adam yönetimi tarafından hazırlanan 12. Kalkınma Planını, yerli ve yabancı sermayenin önündeki engellerin tümüyle kaldırılması amacıyla geliştirilen bir proje olarak değerlendirmek yanlış olmaz. Sınır tanımadan yer üstü ve yer altının sermayeye altın tepsiyle sunumu yapılmak isteniyor. 12. Kalkınma Planı’nda yer alan Madencilik bölümü incelendiğinde bunu açıkça görüyoruz.
Madde madde incelemeden bugün maden ve enerji şirketlerinin sıkıntılarından söz edeyim. Maden ve enerji “yatırımları”, gereksinime ve çıkarılan yerin özelliğine dikkat edilmeden sermayenin kazanmasına yönelik bir politikayla devam ediyor. Tarım arazilerini, ormanları, dereleri kısaca halk için ekonomik getirisi olan yerler yanında yaşam alanları talan ediliyor.
Halk toprağına, suyuna; yaşam alanlarına sahip çıkarak maden ve enerji şirketlerine zor anlar yaşatıyor. Yasa ve yönetmeliklerde kısmen halkın yararına olan maddeler, yargı süreçleri, bilim insanların raporları şirketlerin elini kolunu bağlıyordu. Özellikle Çevre Etki Değerlendirmesi (ÇED) sürecinin masraflı ve uzun süreli olması engeli de şirketler için sorun olarak görülmektedir.
Bunun gibi nedenlerle iktidar yasa ve yönetmelik değişiklikleriyle yerli ve yabancı sermayenin önündeki taşları temizleye çalıştı. Bugün 12. Kalkınma Planı ile sermayenin önündeki taşlar temizlenip neredeyse kırmızı halı döşenmek isteniyor.
12. KALKINMA PLANINDA NELER VAR?
2024-2028 yıllarını kapsayan 12. Kalkınma Planı’nın 136. sayfasında başlayan “Madencilik” bölümündeki Amaçta, “…sektörün yatırım ortamının iyileştirilmesi…” vurgusu dikkat çekiyor. Sektör denilenin yerli ve yabancı sermaye grupları olduğunu bilmeyen yok.
“Politika ve Tedbirler” bölümünde de “…arama faaliyetleri kamu yararına faaliyet olarak tanımlanacaktır.” vurgusu zaten niyeti ortaya çıkarmaktadır. “Kamu yararı” kavramın sözlük anlamı, “Devletin ve toplumun yararı” anlamındadır. Kamu yararı kapsamında tarım arazilerinin, ormanların, derelerin, maden şirketleri tarafından istendiği talan edilmesinin önü açılıyor. Yani tarım arazilerini, ormanı, dereyi koruyanlarla maden işletmesini karşı karşıya getirip “kamu yararı” üzerinden yapılacak değerlendirmede yargı “yasa ve yönetmeliklere” göre maden şirketleri lehine karar vermek zorunda kalacaktır. Maden şirketlerine sarsılmaz, delinmez bir yelek giydiriliyor.
Yine aynı bölümde “…yerli kaynaklara yönelik arama, üretim ve AR-GE faaliyetleri artırılacak.” vurgusu da devlet olanaklarının maden şirketlerinin ön açıcı kurumları olarak görev yapmasına neden olacak. Arama işini devlet yapıyor ve sonra ihaleyle şirketlere ruhsat veriyor. Yani aramayı daha da artırarak şirketlere pazar yaratılmak isteniyor. Arama ve üretim gereksinime göre olur ve kamu yararı gözetilir. Mağara döneminde yaşamıyoruz. Madene gereksinim var. Ancak bu bir planlama ile gereksinim ortaya çıkarılır ve ekosisteme zarar vermeden devlet tarafından işletilir. Kamu yararı ve planlama böyle olur. Yerli ve yabancı sermayeye bırakılırsa kazanmak için yerin altını üstünü talan ederler.
“…jeotermal kaynakların aranması ve işletilmesine yönelik faaliyetler artırılacaktır.” “…işletmelerde verimlilik artırılacaktır.” Bu vurgular akla başta Aydın olmak üzere Ege halkının jeotermal santraller için verdikleri mücadeleyi getiriyor. Halkın tarım arazileri için verdikleri mücadele iktidar tarafından tersten okunuyor. Yani jeotermal santrallerin artırılması için çalışma yapılacak. Bu da yetmiyor, “verimliliklerinin” artırılması sağlanacakmış. Tarım arazilerine büyük zarar, sermayeye büyük kazanç yöntemi diyebiliriz.
“…izin süreçlerinde bürokrasi azaltılacak yatırım güvencesi artırılacak.”, ..izin, ruhsat, lisans işlemleri elektronik ortamda gerçekleşmesine yönelik altyapı geliştirilecek.” Şeklindeki vurguları da belirttiğim gibi şirketlerin ÇED sürecini kısaltmak, kurumların, halkın denetiminden kurtarmak amacıyladır. Ekolojik bakımından geri dönülmez zarar veren bu işletmelerin izinlerini kolaylaştırmak iklim değişikliğini de hızlandıran etkenlerden olacaktır.
“…izin süreçleri basitleştirilerek yatırım süreçleri hızlandırılacak ve yatırımcı üzerinde idari ve mali yükler azaltılacak” şeklindeki madde ise iktidarın niyetini daha iyi ortaya çıkarıyor. Şirketlerin kazanmasını kolaylaştırmak için hem izin süreçlerini kısaltıyorlar hem de mali yönden kolaylık gösteriliyor. Bunun adı halkın toprağına, suyuna sahip çıkma mücadelesini engellemektir. Maddelerin hiçbirinde ekolojik dengeyi koruma, iklim değişikliğine neden olacak girişimleri engelleme yok. İktidarın amacı, maden ve enerji şirketlerinin önündeki engelleri kaldırma projesini yaşama geçirmek.
“Firma ve işletme ölçeklerinin büyütülmesi özendirilecek.”, “…maden ruhsatlarının alınmasında yeterli mali imkanlara ve teknik kapasiteye sahip olma şartı getirilmesi yönünde mevzuat değişikliği yapılacaktır.” Bu iki “yenilik” okunduğunda akıllara şu soru geliyor. Devlet sermayeyi teşvik etmekle mi yükümlü? Ayrıca, ruhsat alma konusunda şartları olamayan şirketlerin ruhsat alabilmesinin yolunun açılmasının tek anlamı var, o da yandaş şirketler yaratarak devlet olanaklarıyla yandaşlara sermaye aktarmak ya da sermaye sahiplerine büyüme olanağı tanımaktır.
İktidar maden ve enerji şirketlerinin işlerini kolaylaştırmak için yıllardır yasalarda ve yönetmeliklerde değişiklik yapıyor. Yeniden yasa değişiğini hedeflemekle kimden yana olduklarını bir kez daha göstermiş oldular.
Son bölümde iktidar niyetinin son noktasını koymaktadır. “Yurt dışında uygun yatırım ve üretim imkanları belirlenerek maden, petrol ve doğal gaz arama ve yatırım konularında diğer ülke kuruluşlarıyla işbirliği halinde projeler geliştirilecektir.”, “Özel sektörün arama faaliyetlerinin artırılabilmesi için finansal risklerin azaltılmasına yönelik çalışmalar yürütülecektir.” Şu anki işleyişte yerli ve yabancı sermaye işbirlikleri zaten var. İşbirliğini geliştirmeyi yeniden vurgulamak bunu temel politika haline getireceğini belirtmiş oluyor. Ülkenin her tarafı maden sahası ilan edildiği için buna şaşırmamalı. Maden sahalarının bir an önce kullanılmaya başlanması için devletin önayak olması isteniyor.
Sermaye için yapılan bu değişikliklerin karşısında işçi ve emekçiler, üretici köylüler kalkınmadan payını almayı bırakın, var olan kazanımlarını da kaybediyorlar. Şöyle ki, ilk bölümde “kamu yararı” kapsamına alınmak istenen maden işletmeciliğinin önünde hiçbir engel duramaz. Hatta maden işletmeciliğinin zararlarına karşı verilen mücadele yasa kapsamında “suç” olacaktır. Suçun en büyüğü “kamu yararını” engellemek. Köylü direnişleri yasa dışı ilan edilecek.
Sonuç olarak AKP iktidarı 2002 yılından bugüne kadar maden ve enerji şirketlerinin elini kolunu bağlayan bürokratik, yasal engelleri parça parça değiştirerek yeraltının, yer üstünün talan ve yağma edilmesini kolaylaştırdı. Şimdi bunları da yeterli görmüyorlar ve son vuruşu yapıyorlar. Maden şirketlere dikensiz gül bahçesi hediye ediliyor.
Son yıllarda doğa tamamen meta olarak kullanılmaya başlandı. Her tarafta artan maden ve enerji işletmeleri yaygınlaştı. Burjuva sistemlerinde sermayeye hizmet ana politikadır. Bu hizmet, tek adam yönetiminde katlanarak sürdürülüyor.