7 Kasım 2023 03:57
/
Güncelleme: 08:37

Yönetmen Korhan Yurtsever: Sömürü ve sefalet hep aynı, sadece renk ve şekil değiştirdi

İsmail AFACAN
İstanbul

Kara Kafa 1979’da çekildi. 12 Eylül arifesinde önce sansür kuruluna takıldı, ardından yasaklandı. Nedeni ise oldukça ilginçti: Dost ülkenin onuruyla oynamaktı. Uzun yıllar beyaz perdeye yansıyamadı Kara Kafa. Ta ki 32 yıl sonra… 2011’deki Altın Portakal’da ilk kez seyirciyle buluştu. Şimdi de MUBİ’de gösterime girdi.

Korhan Yurtsever’in yönettiği film Almanya’da çalışan Türkiyeli bir ailenin çözülüşünü konu alıyordu ama odak noktası kadın bir emekçinin yaşadığı dönüşümdü… Başrollerini Betül Aşçıoğlu ve Savaş Yurttaş’ın paylaştığı filmde enternasyonal dayanışma, işçilerin birliği, göçmen işçilerin karşılaştığı ırkçılık ve kadın sorunu sınıfsal bir bakışla anlatılıyordu.

Yönetmen Korhan Yurtsever ile “Kara Kafa” filmini konuştuk. Filmin ve anlattıklarının hiç eskimediğini dile getiren Yurtsever “Sorunlar, sömürü ve sefalet hep aynı. Sadece renk ve şekil değiştirmiş” diyor.

Uzun yıllar yasaklı kaldı “Kara Kafa” filmi… Gerekçesi ise çok ilginç: “Dost bir ülkenin onuru ile oynamak.” Buradan başlayalım… Sizce niçin yasaklandı ve neden böyle bir bahane ürettiler?

Gerek stüdyoda kurguda çalıştığım yıllarda gerekse yönetmen asistanı olarak yetiştirildiğim yıllarda amacım haklıdan, ezilenden, kadından yana filmler yapmaktı. Kara Kafa bu doğrultuda yazılan, çekilen ve kurgulanan bir çalışmaydı. Filmin çekildiği yıllarda, önce senaryo sansür kurulunca okunur ve yapılıp yapılmamasına veya uygun görülmeyen sahnelerin çıkarılması koşuluyla çekilebilmesine izin verilirdi. 12 Eylül askeri darbesinin ayak seslerinin duyulduğu yıllarda filmi Sansür Kuruluna sunduk. Kurul, filmi izledikten sonra oy birliği ile filmin ‘Dost bir ülkenin onuruyla oynadığı’ gerekçesiyle Türkiye’de gösterimini ve yurt dışına çıkarılmasını yasakladı. Filmin yapılmasında Alman resmi kurumlarının maddi ve manevi desteği hep yanımızdaydı. Ancak sansürün bizatihi kendisi saçma olduğu için akla ve mantığa gerek duyulmazdı. Sizin de söylediğiniz gibi bir bahane aranırdı ve bunun için kafa patlatmaya hiç gerek yoktu.

Türkiye’de politik sinema yapanlar neden hep zorluklarla karşılaştı?

Sadece politik sinema yapanlar değil ki zorlananlar. Yazarlar, çizerler, eğitmenler ve politikacılar da zorlandı. Düşünen, üreten, karşı çıkanların başı beladan kurtulmadı. Sinemacı bu gruplar arasında en düşman olunanı, en korkulanı ve en susturulası olanı… Ancak tüm baskılara rağmen özgürlüğe, insan haklarına, eşitliğe ve demokrasiye karşı olanlara, en etken uyandırma silahlarının başında gelen sinema sanatı, zaman zaman ve fırsat buldukça tüm zorluklara rağmen etkenliğini göstermekten kaçınmadı.

"KARA KAFA CESARETİNDE FİLMLERE İHTİYAÇ VAR"

Biraz senaryo sürecinden bahseder misiniz? Enternasyonal dayanışma, işçilerin birliği, göçmen işçilerin karşılaştığı ırkçılık, kadın sorunu sınıfsal bir bakışla anlatılıyor filmde…

İlk filmim “Fırat’ın Cinleri” Güneydoğu Anadolu insanının, feodal baskılar altında yaşamasını, sorunlarını ve savaşını anlatıyordu. Film Berlin Film Festivali gösteriminde olağanüstü bir ilgi ile izlenmiş pek çok ülke televizyon kanalı tarafından satın alınmıştı. Festival sırasında Berlin Başbakanı Bay Dietrich Stobbe ile tanışmış, onun da önerisi ile Almanya’daki yabancı işçilerin, özellikle de Türkiyeli işçilerin sorunlarını yansıtan bir film yapmaya karar vermiştim. Almanya’da yaklaşık 6 aylık bir araştırma sonucu ana tema hazır hale geldi. Usta Senarist Bülent Oran ile birlikte yazdığımız senaryo Bay Stobbe tarafından da beğenilmişti. Filmi (O yıllarda filmler sessiz çekiliyor sonradan seslendiriliyordu) sesli çekmeye karar verdim. Çekime genel hatlarıyla hazır bir senaryo ile başladık ama bana göre hiçbir senaryoya tam olarak bitmiştir denilemez, değişime açıktır. Çekimler boyunca gelen uyarı, eleştiri ve önerilere hep açık olduk. Zaman zaman doğaçlama çekimler de oldu. Sömürülen, baskı altında çalışan erkek (Eğer yeterince politize olmamışsa) tepkisini karısına ve çocuklarına gösteriyor. Kadın aydınlanmaya, uyanmaya daha yatkın... Doğurganlığını ve koruma içgüdüsünü politize olmayla birleştirebilirse sorunları çok daha kolay aşabiliyor.

Filmde kadının uyanışı ve kocasını peşine takması arzulanan ama çok da kolay olmayan bir olgu. Günümüzde kadının haklarına sahip çıkışı gelişmiş toplumlarda çok daha fazla iken az gelişmiş ve dinsel baskıların çok olduğu toplumlarda ne yazık ki çok daha vahim durumda. Uyanış için daha çok ‘Kara Kafa’ tarzında ve cesaretinde filmlere ihtiyaç var.

Film Almanya’da çalışan Türkiyeli bir ailenin çözülüşünü konu alıyor ama odak noktası kadın bir emekçinin yaşadığı dönüşüm… Bu konuda neler söylersiniz?

Senaryo araştırmaları için Almanya’da olduğum dönemde tanıştığım Türkiyeli bir aile, senaryoya ana motif olarak yön vermişti. Fonda Almanya kullanılmasına rağmen Türk kadınının değişime ve özgürlüğe ne denli açık olduğunun vurgulanması, senaryosunun o yıllara ve baskı rejimine rağmen son derece cesur ve gerçekçi olması ve pek çok sahnede imgesel anlatımlarla faşizme karşı duruşuyla, ‘Kara Kafa’nın Türkiye sineması için özel bir film olduğunu düşünüyorum.

Film uzun yıllar sonra festivallerde seyircilerle buluştu. Şimdi de MUBİ’de yayında… Böyle bir aradan sonra filmin seyirciyle buluşması sizde neler hissettiriyor?

1980 askeri darbesi sonrası yeniden demokrasiye dönüş pek kolay olmadı Türkiye için. Türkiye, demokrasiye dönüşle birlikte pek çok yeniliğe, değişime ve özgürlüklere kapı açtı. Bu değişimlerden biri de sansür kurulunun işlevine son verilmesi oldu. Ancak bu sonuç ‘Kara Kafa’nın sinemalarda gösterimini sağlayamadı. 2011 yılında (yapımından 31 yıl sonra) Antalya Film Festivali kapsamında özel bir gösteri isteği geldiğinde önce inanamadım. Antalya’da Film gösterimi bitince dakikalarca alkışlanmak çok güzeldi.

Kara Kafa benim için çok emek verdiğim bir evlat. Doğumundan hemen sonra benden koparılıp alınan ve yıllarca karanlıklarda tutsak bir evlat. Şimdi kavuştuk. Önce biz sonra sinema sevenler kavuştuk Kara Kafa’ya. Antalya, Berlin, İstanbul, İzmir, Köln, Freiburg ve Duisburg film festivallerinde izleyenden aldığı sevgi dolu alkışlarla soluk almaya, yaşamaya başladı. Bana gurur veren, iftihar ettiğim bir güzel evlat Kara Kafa onunla kavuşmak muhteşem bir duygu.

"ANLATTIKLARI HİÇ ESKİMEDİ"

Çok farklı bir dönemin duygu ve düşünce dünyasını yansıtan bir film… Bugün izlediğinizde ya da bugünden döneme baktığınızda neler hissediyorsunuz?

Filmin ve anlattıklarının hiç de eskimediğini düşünüyorum. Sorunlar, sömürü ve sefalet hep aynı. Sadece renk ve şekil değiştirmiş. Kutluyorum kendimi ve Kara Kafa’ya emek verenleri…

Peki böyle politik bir filmi bugün çekseydiniz nasıl çekerdiniz?

Biraz daha hınzırca, daha imgesel ve daha kadından yana ve de tabii ki yasaklatmayacak tarzda…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Çayırhan’da çakal sofrası

Çayırhan’da çakal sofrası

AKP iktidarının özelleştirmek istediği Çayırhan Termik Santrali ve maden işletmesinin ‘adrese teslim’ ihalesi bugün gerçekleştirilecek. İşçiler ve kamuoyu özelleştirmeye karşı çıkarken, adrese teslim ihaleye sicili kabarık patronların katılması bekleniyor. Çayırhan’ı yutacak sofrada IC İçtaş, Cengiz, Kolin, Limak, Alagöz, Ciner, Yıldızlar SSS var.

Bugün günlük milyonlarca lira değerinde elektrik üretimi yapan termik santralin yıllık 120 milyon dolar, 2060 yılına kadar 4.2 milyar dolar kâr elde edebileceği kaydedildi.

TPAO, BOTAŞ, ETİ Maden, EÜAŞ hedefte

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et