Geçinebilmek için haftada 96 saat çalışıyorum
"Haftalık çalışma saati 45 olması gerekirken, ben sabah 8’de tersaneye gidip akşam 5’e kadar çalışıp oradan çıkıp akşam saat 6’da kafede olacak şekilde çalışıyorum."
Fotoğraf: Tersane işçileri
Tuzla tersanesinden genç bir işçi
İstanbul
Yasaya göre haftalık çalışma saati 45 olması gerekirken, yapılan araştırmalara göre haftada 55 saatten fazla çalışmak hem sağlığınızı ve psikolojinizi büyük ölçüde etkilerken, ben haftada 96 saat çalışmak zorunda kalan tersane işçisi bir gencim.
Çalışma hayatımın nasıl olduğuna gelmeden önce neden bu kadar çok çalıştığıma değinmek istiyorum. Arkadaşlarım ile ev arayışlarındaydım. Benim için zorlu bir süreç olmuştu. Genelde ya çok pahalı oluyor ya emlakçıdan kiralık olduğu için emlakçıya çok büyük meblağlar ödememiz gerekiyor. Ya da bekar olduğumuzdan ötürü ev sahibi evi vermiyordu. Sonunda bir yer bulmuştuk ama yine benim açımdan paramın yeterli olmaması bir sorundu. Ben de bu sorunu çözmek için ek işe girdim. Sabah 8’de tersaneye gidip akşam 5’e kadar çalışıp oradan çıkıp akşam saat 6’da kafede olacak şekilde çalışmaya başladım.
Bırakın sosyal hayatı duşa girecek zamanım bile olmuyordu. Uyku problemlerim olmuştu. Bazı günler yatağa girsem yorgunluktan uyuyamıyordum. Bazı zamanlarda ise 5 saat uyuyup etrafta zombi gibi dolanıyordum. Bunun en büyük sebebi ise ev fiyatlarının bu kadar yüksek olması. 15 bin lira bir ev kirası. Düşünün: Asgari ücretli bir vatandaşın aldığı maaş 11 bin 400 lira. Yani ev kirasını ödemesi için birilerine ya da bankalara borçlanması gerekiyor. Ya da benim gibi ek iş yapmak zorunda kalıyor. Faturalar, kişisel ihtiyaçlar gibi şeylerden bahsetmiyorum bile.
ÖLÜM BİR NEFES KADAR YAKIN
Benim durumum “Tersanede çalışanlar iyi kazanıyor” düşüncesinin doğru olmadığını gösteriyor. Kendi deneyimlerim ile anlatmak istiyorum. Tersaneyi kısaca özetlemek gerekirse ölümün bir nefes kadar yakın olduğu ve pisliğin tozun bol olduğu bir ortam. Can güvenliğinizi sizden başka kimsenin sağlamadığı, önlem kelimesinin bile ne anlama geldiği bilinmeyen bir çalışma yeridir tersane. Akşam tersanenin yorgunluğu ile kafeye gidiyordum. Kafede belli başlı sorunlar ile uğraşıp günümü bitiriyordum. Bu döngü içerisinde hep şunu düşünüyordum: Böyle nereye kadar gidecek? Aslında bu kısır döngüye girmemin başlıca sebebi ülkedeki birçok işçinin de yaşadığı barınma sorunuydu.
Tabii bu sorunlar emekçi, işçi ve öğrenci insanlar için geçerlidir. Evinde manda yoğurdu, kestane balı tüketenler bu sorunla karşılaşmaz. Gelecek kaygısı, psikolojik sorunlar, parasızlık Türkiye’de yaşayan her gencin olmazsa olmazı. Bu sorunlar içinde boğuşurken şuna da değinmek istiyorum, bazı şeylerin değişmesini istiyorsak eğer ilk önce kendimizden başlamalıyız. Kendimizi anlamadan başkalarını anlamak imkansızdır. Hepinize teşekkür ederim. Sağlıcakla kalın.
TERSANEDE ÇALIŞMAK İÇİN ARDAHAN’DAN GELDİLER
Eren YÜCEBOY
İstanbul
Tuzla tersanelerinin karşısında kurulu yan sanayi bölgesi, tersaneler için çelik halat, motor parçası gibi ara malzemelerin üretildiği, motor bakımlarının yapıldığı onlarca atölyeden oluşan geniş bir alana yayılıyor. Sıra sıra dizilen atölyelerin aralarında, işçilerin kahvaltı ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri poğaça, simit, açma satan küçük çay ocakları var. Bu çay ocaklarından birinde oturan İmam ve Şakir abi kardeş. İmam 23 yaşında, Şakir ise henüz 19’unda. Memleketleri Ardahan’dan birkaç gün önce İstanbul’a geldiklerini söylüyorlar. Amaç ise tersanede işçilik yapmak.
Geçim sıkıntısı nedeniyle memleketleri Ardahan’dan İstanbul’a geldiklerini anlatıyorlar. “Memlekette hayvancılık yapardık. Mandıramız vardı. Yetiştirdiklerimi satar, karnımızı doyururduk. Yıllardır hayvancılıkla uğraşarak on kardeşin sekizini büyütebilmiş babam. İki tane ufak olan kaldı şimdi sadece. Ama şimdi hayvancılıktan para kazanılmıyor. Korona salgınından beri artık hiç kazanamaz olduk. Tersanede çalışan bir hemşehrimiz önerdi, ‘Gelin burada çalışın’ diye. Biz de uyduk onun aklına, geldik” diyor İmam.
"OKUYALIM DESEK ALTINDAN KALKAMAYIZ"
İkisi de bu yaşlarına kadar üniversite okumayı akıllarına dahi getirmemişler. Bunun gerekçesini ise üniversite öğreniminin pahalılığı ve üniversiteden bir beklentilerinin olmamasıyla açıklıyor Şakir: “Şimdi okul okumak da masraf. Az da değil, epey masraf. Üniversite okuyacak yaşta dört kardeşiz biz. Hepimiz desek ki okuyalım, kalkılmaz altından. Bizim amca oğlu gitti okudu. Geri geldi memlekete, bulamadı iş. Üniversiteden önce bizimle aynı işi yapıyordu. Üniversite bitirdi, yine aynı işi yaptı.”
Üç gündür her sabah iş başvurusu yapmak için Sultanbeyli’den Tuzla’ya geldiklerini aktarıyor İmam: “Geliyoruz gidiyoruz. Soruşturuyoruz neresi iyidir, neresi kötüdür diye. Kiminle konuşsak bin laf işitiyoruz. Herkes diyor ki ‘Aklınız varsa girmeyin, bu iş yapılmaz.’ Başvurduğumuz yerlerden biri abi kardeş birlikte kabul etmedi çalışmamızı. Şimdilik birimizin işe alınabileceğini söyledi. Durmuş bu ara işler. Çok ihtiyaç yokmuş işçiye. Başka bir yere sorduk, orası da diğerinden 100 liraya yakın daha az yevmiye veriyor.”
"PANSİYON DİYORLAR AMA..."
Bundan sonrasına ilişkin planlarıysa tersane işçileri arasında da çokça şikayet edilen barınma sorununu çözebilmek. Şimdilik akrabalarında kaldıklarını ama bir müddet sonra bunun mümkün olamayacağını ve nerede nasıl kalacaklarını bilemediklerini söylüyor İmam: “Hadi desek ki birkaç gün daha, bir ay daha akrabanın evinde kaldık. Günün birinde yük oluruz. Eş dost da olsa bir süre sonra rahatsız olur. Kendimize ait bir evde yaşamamız gerekir yani. Ama internetten baktık, en ucuz ev 10 bin lira buralarda. Daha ucuzu yok. Pansiyon diyorlar. Yaşayanlar varmış buralarda ama pansiyonlardan da kimse iyi bahsetmiyor. Ne yapacağız bilmiyorum...”