Türk-İş 24. Olağan Genel Kurulu öncesi konuşan madenciler: Birçok kere öldük yanımızda olmadılar
Türk-İş genel kurulu 30 Kasım’da başlayacak. GMİS üyesi madenciler genel kurula, düşük ücretler, iş cinayetleri, sendika içi demokrasinin işletilmemesi gibi sorunlarla gidildiğini anlattı.

Maden işçileri
Fotoğraf: Gürkay Gündoğan/ DHA
Hilal TOK
İstanbul
1 milyon 269 bin 725 toplam üye sayısıyla en çok üye sayısına sahip olan Türk-İş’in 3 gün sürecek 24. Olağan Genel Kurulu 30 Kasım’da başlayacak. İş cinayetlerinden düşük ücretlere kadar birçok sorun yaşadıklarını ifade eden Türk-İş’e bağlı Genel Maden İşçileri Sendikası (GMİS) ve Türkiye Maden-İş Sendikası (Maden-İş) üyesi madenciler, “Sömürüldük, ezildik, öldük ama yanımızda olmadılar” diyor. Sendikacıların, genel kurulun ne zaman yapılacağı bilgisini bile vermediğini belirten madenciler, Türk-İş’te hakim olan anlayışın değişmesi gerektiğini ifade ediyor. Bir işçi ise bunun yolunun kendilerinden geçtiğini anlatıyor: “İşçiler siyaset yapmalı, tartışmalı, kendileri hakkındaki kararları kendileri vermeli. Sendikaları, konfederasyonları değiştirmezsek bu böyle devam edecek.”
Çok değil, henüz bir yıl önce Türk İş’e bağlı GMİS’in örgütlü olduğu Türkiye Taşkömürü Kurumuna (TTK) bağlı Amasra Müessesesinde meydana gelen patlamada 43 işçi hayatını kaybetti. Katliamın ardından “Amasra’daki kömür ocağında bizim iyi bir teknolojimiz var” diyen Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ı bilirkişi raporları ve dava sürecinde işçilerin anlattıkları yalanlarken, mahkeme tutanaklarına yansıyan ifadeler birçok ihmali de ortaya sermişti. İşçilerin örgütlü olduğu GMİS tarafından yapılan açıklamalar ise işçilerin tepkisini çekmişti. Amasra Katliamı’nda yakınlarını kaybeden aileler tarafından sık sık “Nerede bu sendika” sorusu dile getirilmişti.
Fotoğraf: Gözde Meydan/Evrensel
"BU BİR KATLİAMDIR DİYEMEDİLER"
“Bu patlama sürecinde ne yaptı Türk-İş?” bu soruyu Amasra’dan bir madenci soruyor. Türk-İş’in hükümet yanlısı bir tutum sergilediğini belirten işçi, “Şehit ailelerine belli bir maddi destekte bulundu, o kadar. Dava sürecinde ilgili alakalı olmadı, öldük yanımızda değildiler, adalet istedik yanımızda değildiler” diyor.
Zonguldak’ta çalışan bir başka TTK işçisinin de değerlendirmesi benzer: “Konfederasyon var mı yok mu belli değil. İktidar bunları tamamen güdümüne almış durumda. Bir mücadele yok, hakları genişletmek açısından bir adım yok. Özelleştirme, promosyon sorunu, iş cinayetleri gibi sorunlar yaşadık, yaşıyoruz. Sendika ve konfederasyon mecbur kalınca sadece bir açıklama yapıyor. Amasra Katliamı’nda Türk-İş’in ve sendikanın açıklamalarında da gördük. ‘İş güvenliği için önlem alınmadı, bu bir iş cinayetidir’ diyemediler. Sendikalar her türlü haksızlığa sesini çıkarabilmeli. İş cinayeti varsa, bunu sonuna kadar dile getirmeli. Kozlu’da kazadan sorumlu Müdür Kazım Eroğlu, TTK Genel Müdürlüğüne atandı, sendika bunun karşısında güçlü bir şekilde durmalıydı. İş güvenliği zafiyetlerine karşı önlemlerde gerekli tavrı koymuyorlar.”
"GREV HAKKIMIZI KULLANAMIYORUZ"
Madenciler sadece iş cinayetlerine karşı değil, işçilerin insanca yaşaması için de konfederasyonun üzerine düşeni yapmadığını ifade ediyor. Amasra TTK işçisi, “TİS sürecinde de işçiden yana tutum almıyor” diyor, sendikaları GMİS ve bağlı olduğu Türk-İş için. “Grev hakkımızı kullanamıyoruz” diyen işçi şunları söylüyor: “Göstermelik sözlerle geçiştiriliyor. ‘İmza atmayacağız’ diyorlar ama bakıyorsun kapalı kapılar arkasında işçinin istemediği, kötü bir sözleşmeye imza atmışlar. Türk-İş Başkanının daha önce TİS sürecinde mikrofonu açık unuttuğunda ‘Uzasa işi karıştıracağız. En azından kapattım böyle’ dediğini unutmadık. Biz bunlara şahit olduk. Arkadaşlarımız, ‘Sendika olmasa daha mantıklı’ diyorlar. Biz her gün bir günlük yevmiyemizi sendikaya veriyoruz, sendika ve konfederasyon başkanlarının altındaki araba milletvekilinin altında yok. İşçinin alın teriyle saltanat sürüyorlar, peki işçi için ne yapıyorlar? Hükümet ne derse yine o oluyor, ama işçinin en büyük gücünü göstereceği yer grevdir, sokaktır. Biz bunu göremedik. Sendika, konfederasyon kimsenin adamı olmamalı, ülkenin şartları belli, işçiyi ezdirmemeli, işçinin yanında olmalı. Biz enflasyonun karşısında yenik düştük, bu adalet değil. Biz daha güçlü sendika, daha güçlü konfederasyon istiyoruz, işçiyi ezdirmeyecek bir konfederasyon. Koltuğa oturan işçiyi satıyor. Bugün maden işçisi adalet istiyor. Hem ücretler konusunda hem iş cinayetleri konusunda…”
"SENDİKALARI DEĞİŞTİRMEZSEK, KOŞULLAR DEĞİŞMEZ"
Zonguldak’taki maden işçisi de taleplerini “Nasıl bir genel kurul, nasıl bir sendikal mücadele” soruları etrafında sıralıyor: “Emeklilikte aylık bağlama oranları düşük, kıdem tazminatları çok düştü. Bundan beş yıl önce kıdem tazminatı alan bir işçi ev alabiliyordu şimdi alamıyoruz. Kayıplarımız var. Doğa, çevre talanı oluyor yanı başımızda. Doğanın yok olması da işçileri etkiliyor. Sendikaların buna da bir tepki vermesi lazım. TİS’te daha yüksek ücret alabilmemiz için mücadele de yürütmüyorlar. Kıdem tazminatını şimdi gasbetmek istiyorlar. Türk-İş’in tek yaptığı bir açıklama var, o da toplumun gazını almak için. İşçiden gelen gücünü kullanması, eylem yapması lazım. Ama bunun esamesi yok. Kıdem tazminatının gündeme bile gelmemesi lazım. Bu işçi örgütlü olsa, sendika işçiden yana olsa bu gündeme bile getirilemez. Türk-İş’in kuruluşuna baktığımızda sendikaları dizayn etmek, işçileri kontrol etmek amacıyla kurulduğunu görüyoruz zaten, yıldan yıla da bu değişmedi. Sendikal faaliyet bu ilkelerle gittiği müddetçe, iktidara, sermayeye göre şekil aldıkça işçiler daha örgütsüz olacak, daha çok iş cinayeti yaşanacak ve geliri de her geçen gün daha da düşecek. Ülke payından işçilerin aldığı pay ivme olarak aşağıya doğru seyrederken, zenginlerin zenginlikleri artıyor. Sendikaları, konfederasyonları değiştirmezsek bu böyle devam edecek.”
"KENDİ KARARIMIZI KENDİMİZ VERMELİYİZ"
Bugün madendeki işçilerin “Peki bu sendikal anlayış nasıl değişecek” sorusunu cevaplarken kendilerini özne olarak görmediklerini söyleyen Zonguldak TTK işçisi, işçilerin çoğunluk olarak sendikadan ya da konfederasyondan bir beklentisi olma bilincine dahi sahip olmadığını dile getiriyor. Bu yüzden de nasıl değişeceğine ilişkin “Tabandan değişeceği” fikrinin yerleşmesi gerektiğini vurgulayarak şunları söylüyor: “Sermaye, işçiyi işçinin kendinden iyi tanıyor. İşçi ise kendi gücünün farkında değil. Düşünsenize 17 milyon işçinin birlik olduğunda neler yapabileceğini… En önemli sorun örgütsüzlük bence, işçiler siyaset yapmalı, tartışmalı, kendileri hakkındaki kararları kendileri vermeli. Sendikaların yaptığı yok, bilinçlenmek için bizim kendimizi eğitmemiz lazım, kendimize inanmalıyız.”
"SANDIK VAR DA DEMOKRASİ YOK"
İşçilerin bir başka önemli talebi sendika içinde demokrasinin işletilmesi. TTK Amasra Müessesesi işçisi, sendika ve konfederasyonda da süreçlerin demokratik gibi göründüğünü ancak gerçekte böyle olmadığını anlatıyor: “Bakınca sanıyorsun ki, normal bir seçim. Ama sandık var da demokrasi yok. İşveren sözünün geçeceğini seçtiriyor. İşçi temsiliyet hakkını rahatça kullanamıyor. Kurul dönemi sadece kim gelecek kim gidecek tartışmasından ibaret oluyor. İşçinin de çok umurunda değil açıkçası. Beklentisi yok… Madenci hoşnut mu? Değil. Ama işçinin üzerine ölü toprağı atılmış gibi, çok bir tepki de ortaya koymuyor. Ben bir işçiyim, Türk-İş’in kurulunun yapılacağını sizden öğreniyorum. Bu tabanla paylaşılmıyor, bilgi de verilmiyor. Böyle bir durumda nasıl demokrasi olabilir? İşçileri bilinçlendirmiyorlar. Yukarısı aşağıya bilinç yaymıyor. Böyle yıllarca işçinin bilincini zayıflattılar. ’90’lardaki o direniş ruhu yok artık işçinin. Temennimiz hakkımızı arayan, eğriye eğri, doğruya doğru diyebilen, iş cinayetlerinin önüne geçen bir konfederasyon olması. Birileri sadece işçinin aidatını rant kapısına çevirip gününü gün etmesin.”
Zonguldak TTK işçisi devam ediyor: “Seçime gideceğin zaman amirin, üstün, yöneticin, işverenin baskı yapar. ‘Şuna oy atın’ diye. Sendikanın, işçileri ‘Seni daha rahat yere göndereceğim, kayıracağım’ diye tutumlarla oyunu kazandığı oluyor. İşçide de bireysellik var, kim seni daha rahat ettirecekse, kayıracaksa onu seçiyor. Sendika da bunu sonuna kadar kullanıyor. Seçim atmosferi genel olarak böyle geçiyor. İki çift laf edemeyelim diye sendikal bilinç bile vermiyorlar, demokrasi olur mu böyle?”
MİHALIÇÇIK ÖRNEĞİ: İŞVERENE ZARAR VERMEYEN EYLEM
Eskişehir’in Mihalıççık ilçesinde aralık 2022 yılında TMSF tarafından Yıldızlar Holdinge devredilen madendeki işçiler, başta ücret alacakları olmak üzere, yaşadıkları hak gasplarına karşı eylül 2023’te kendilerini madene kapatarak açlık grevine başlamışlardı. Daha sonra Türk-İş Genel Başkanı Ergün Atalay’ın devreye girmesiyle açlık grevi sonlanmış, Atalay, “Yerin altı da vatan, üstü de vatan” demişti.
Sonraki süreçte işçiler eylemlerini maden işletmesinin önünde oturma eylemine çevirmiş, işçilerin alacakları takvime bağlanmıştı. Yıldızlar Holdinge ait iş yerinde toplu iş sözleşmesi yapan Türkiye Maden-İş Sendikası yöneticileri, işçilerin aylarca haklarının gasbedilmesine, yer altında çalışmalarına rağmen sanki yer üstünde çalışıyorlar gibi gösterilip ücretlerinin yarı yarıya azaltılmasına ses çıkarmamış, işçilerin baskısı sonrası çabalamak zorunda kalmışlardı. Tekrar tekrar “İşverene zarar vermek istemeyen barışçıl eylem” sözlerini dile getiren konfederasyonun 24. Olağan Kurula gittiğini hatırlattığımız işçiler “İcralarımız vardı, BES paralarının yatırılmamasına karşı söz verdi o süreçte Ergün Atalay. Bunlar çözüldü ama çıkarılanlardan kıdem tazminatını alamayan arkadaşlarımız vardı, onlar hâlâ çözülmedi. Bizim burada iki ocak var, oraya da aynı sendika bakıyor buraya da. Burada işçi 22 bin lira alıyor, orada işçi alıyor 35 bin lira. Kurulu değerlendiremiyorum, çünkü bize bir faydası yok” diyor. İşçi, bu direniş süreçlerinde işçinin haklarını alması için konfederasyonların daha çok destek olması, direnişlerin içerisinde, işçilerin yanında yer alması gerektiğini söylüyor.
Evrensel'i Takip Et