Kentsel dönüşüm yasasında değişiklik teklifi TBMM'den geçti: Sıkışan iktidar kamuya saldırarak kaynak arıyor
Kentsel dönüşüm yasasındaki değişikliği değerlendiren uzmanlar, “Bu yasa tükenmiş, sermayenin önemli bir kısmını kaybetmiş iktidarın doğrudan kamusuna yönelerek kaynak yaratma çabasıdır” diyor.
Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel
Nisa Sude DEMİREL
İstanbul
AKP’nin sunduğu Afet Riski Altındaki Alanların Dönüştürülmesi Hakkında Kanun ile Bazı Kanunlarda ve 375 Sayılı Kanun Hükmünde Kararnamede Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi salı günü TBMM’den geçti. Rezerv alanı belirleme kriterlerinden yasal süreçlerin kısaltılmasına kadar pek çok değişiklik öneren teklif, uzmanlar tarafından İstanbul başta olmak üzere kentlerde yağma ve talanı hızlandırma teklifi olarak değerlendirildi. Yasa değişikliğini Evrensel’e değerlendiren Prof. Dr. Fuat Ercan, “Bu yasa tükenmiş, sermayenin önemli bir kısmını kaybetmiş iktidarın doğrudan kamusuna yönelerek kaynak yaratma çabasıdır” diyor.
"KAMUSUNU KAYBEDEN DEVLETTEN KAMUSUNA KARŞI DEVLETE"
TBMM’de kabul edilen yasa teklifini “her şekliyle yakıcı ve sınıfsal bir teklif” olarak değerlendiren Ercan, bu teklifin aynı zamanda iktidarın sermayeye verdiği bir “Kaynak yaratabilirim, güç bende” mesajı olarak da görülebileceğini ifade ediyor. Deprem bölgesine gittiğinde kullandığı “kamusunu kaybetmiş devlet” ifadesini hatırlatan Ercan, “Kaynak arayışı içindeki siyasi iktidarın ‘kamusunu kaybetmiş bir devletten’ öte, kamuyu oluşturan farklı gruplardan kaynak aktarımına giden, farklı toplumsal ve sınıfsal gruplar üzerinden ‘kamusuna karşı bir devlet’ görüyoruz. Bu yasa çok konuşulmalı çünkü artık yeni bir dönemi ifade ediyor” diyor.
Yasayı değerlendirirken devlet ve kamu arasındaki ilişkiyi incelemek gerektiğini vurgulayan Ercan, Türkiye’de iktidarın kendisini yeniden üretmesi için kaynakları bulmakta yaşadığı krize dikkat çekiyor. Ercan, “Yeniden üretim krizi öyle bir safhadaki kamusunu kaybetmiş devlet kamusuna saldıran bir devlete dönüşüyor” diyor.
"YASA TEKLİFİ İÇİN DEPREM RİSKİNDEN FAYDALANILIYOR"
Türkiye’de devlet, kamu ve toplumun yeniden üretimi üzerine krizler çıkmaya başladığını anlatan Ercan, “Bu son olup bitenleri daha çok güncel kavramlarla inceliyoruz doğal olarak ama artık Marksist kavramlara da başvurmak gerekiyor. Devletin, toplumun ve sermaye birikiminin yeniden üretimi ne seviyeye geldi ki bugün siyasi iktidar yeni bir yasa taslağına başvuruyor?” diye soruyor.
İktidarın kararın genel gerekçesinde de belirtildiği üzere risk ve beklenen bir depremden faydalanarak sürekli “ivedilik” vurgusu yapıldığına dikkat çeken Ercan, her vatandaşın bir an önce bir şeyler yapılması gerektiğini düşündüğünü ancak taslakta ortaklaşılabilecek tek noktanın bu olduğunu söylüyor.
"EN ÖNEMLİ NOKTALARDAN BİRİ KENTSEL DÖNÜŞÜM BAŞKANLIĞI"
Yasa değişikliğindeki en önemli konulardan birinin merkeziyetçi ve otoriter iktidarın altında yetkilere ve kaynaklara sahip olacak bir Kentsel Dönüşüm Başkanlığının kurulması olduğunu vurgulayan Ercan, şöyle anlatıyor: “Bu Başkanlık inanılmaz bir yetki ve gelirle donatılıyor. Türkiye’de otoriterleşmenin ve gittikçe faşizan bir dil alan gelişmenin kurumsallaşmış bir hali. Bu kentsel dönüşüm başkanlığının TOKİ benzeri bir hal alma ihtimali çok yüksek. Çünkü Kentsel Dönüşüm Başkanlığının kalıcı bir kurum olması için gerekli yasal düzenlemeler ve kaynak aktarımları yapılıyor gibi gözüküyor. Bu kentsel dönüşüm başkanlığının temel işlevini düşündüğümüzde artık tüm arazilerin arsaya dönüştüğünü görüyoruz.”
Ercan, yasa değişikliğini Marksist bir bakış açısıyla -Türkiye’nin dünya ölçeğinde kapitalist birikim sürecine etkin ve verimli olarak eklenememe durumunu görerek- madenler, kamu arazileri gibi kaynaklar üzerinden hem siyasi iktidara hem de çevresindeki sermaye grubuna kaynak yaratma çabasının bir ürünü olarak görmek gerektiğini ifade ediyor. İktidarın toprağı, emek gücünü ve sermayeyi bir araya getirerek hem kendisini hem sermayeyi hem de devletin varlığını yeniden ürettiğini ifade eden Ercan, “Türkiye gibi toplumlarda merkezi siyasi iktidar sahip olduğu egemenlik alanlarını kullanarak buna toprağın gaspı da deniyor- bir bypass yöntemi deniyor. Bunun istihdam, inşaat sektöründeki sermaye gruplarını besleme gibi ayakları da var” diyor.
"6306 DEPREM İÇİN DEĞİL RANT İÇİN KULLANILDI"
İktidarın ve sermayenin Türkiye’deki sermaye birikim sürecine dahil edemediği uluslararası sermayeyi dolaylı şekilde dahil etmenin yolunu aradığına işaret eden Ercan, “Siyasi iktidar iyice kaynak kıtlığı yaşadığı, kaynakları aktif hale getirmek için yaptıkları megaprojelerin iyice tükendiği noktada artık insanların sahip olduğu en temel mülkleri üzerinden kaynak üretmenin yolunu açıyor” ifadelerini kullanıyor. Yasa değişikliğinde toprağın siyasi iktidar tarafından rahatça kullanılmasının önünü açacak “Hazine taşınmazlarının kanun kapsamında gelir elde etmek için kullanılması” gibi ifadeler olduğunu hatırlatan Ercan, iktidar ve sermayenin toprakları mülksüzleştirmekten öte birikim sürecini aktif hale getirecek dolayım süreçlerini açıyor” diyor.
6306 sayılı yasanın daha önce de afet alanlarında değil, yüksek rantlı bölgelerde kullanıldığına dikkat çeken Ercan, bunun gibi belirsiz ve kısa erimli yasaların iktidarın kullanım alanını da genişlettiğini söylüyor. İktidarın her hamlesinin kaynak yaratma ihtiyacı üzerine olduğunun altını çizen Ercan, “Depremle yüzleşme riski olan yurttaşların çıkarı ile iktidarın kendi krizini çözme çıkarı birbirinden farklı çıkarlar. O yüzden siyasi iktidar bu türden bir fırsatı bir manevra yeteneğine çevirerek kolluk kuvvetlerinin müdahalesini yasaya ekliyor, gelir kaynağı olarak devlet hazinesini gösteriyor. Karşımızda yeni bir anonim şirketleşme durumu var” ifadelerini kullanıyor.
"KENT EMEKÇİLERİNİN ÜRETTİĞİ DEĞERE EL KOYMA YASASI"
Özellikle 2012’den sonra iktidarın yaşadığı krizlerle devlet aygıtını kullanarak kaynak üretmeye başvurduğunu ifade eden Ercan, “Şimdi yeniden inşaat sektörünü ivmelendirecek. İnşaata dayalı bir birikim çok zordur çünkü inşaatta katma değer oranı çok düşüktür. Ancak bir yandan da ‘Laz müteahhitler’ ya da ‘beşli çete’ olarak söylenen, devlet üzerinden nemalanan, iktidarın kendisini var etmek için kendisine bir sermaye çevresi oluşturduğu bir ikili süreç olarak da görmek gerekir” diyor.
Kentlerin sermaye varlığıyla varlık kazanan siyasi iktidarın yeni çalışma alanı olduğuna işaret eden Ercan, bu yasanın kentteki emekçi kitleleri açısından sonuçlarını şöyle anlatıyor: “Bu süreçte proletaryanın yarattığı birikim vardır. Nasıl bir bina yapılırken işçiler varsa yıkımında da işçiler olacak. Sonrasında oraya sokulmayacak olanlar da işçiler olacak. Örneğin Kanal İstanbul yapılırken oradaki tarım arazilerinde yaşayan köylüler yerinden edilecektir. Ancak aynı zamanda oraya kurulacak yeni tesisler içinde çalışacak işçiler gerekecektir. Yani zamanla kent merkezinde, kent çeperlerinde, işçi sınıfında ve konut alanlarında farklılaşma yaratıyor, daha düşük gelirlilerin konutlarına el koyma ve onları dışarıda bırakma gibi. İşte bu yasa tam da onun temellerinden birini oluşturuyor. Yani bir toprağın değer kazandırıp, o değerden hak edenlerin değil o değere el koyanların yararlanması”
İKTİDARIN KOVALADIĞI FARKLI RANT BİÇİMLERİ
İktidarın son dönemde benzer yasa tekliflerinde 4 farklı rant biçiminin kovaladığını ifade eden Ercan bu rant biçimlerini “Mutlak rant, yani doğrudan mülkiyet hakkının önünü kesen bir rant biçimi; farklılık rantı 1, bir yerin konumunun özelliklerinden doğan rant türü; farklılık rantı 2, bir yere sermayeyi yönlendirerek üretim süreciyle değer katma; tekelci rant, yeni havalimanında yaptıkları gibi lüks tüketimi oraya taşıma süreci. Yani siyasi iktidarın üretici, uluslararası ve ticari sermayeyi harekete geçirerek kendini güçlendirme ve tüketim, yatırım mekanizmalarını hızlandırma çabası” diye anlatıyor.