Ahmet Murat Aytaç: Sınırsız iktidar arzusu AYM’yi hedefe koydu
Aytaç: "İktidar blokundan kimi etkili isimlerin bu krizi 'milli yargının' direnişi şeklinde anlamlandırmaları gösteriyor ki ideolojik arka planının ne olacağına kadar düşünülmüş bir hamle var ortada."
Fotoğraf: Damla Kırmızıtaş/Evrensel
Şerif KARATAŞ
İstanbul
Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesinin, tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay hakkında hak ihlali kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulunmasının yankısı sürüyor. Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç, AKP’li Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sınırsız iktidar arzusunu işaret ederek, “2010’daki anayasa değişikliklerinde asıl hedef HSYK idi, bugün ise AYM hedef tahtasına oturtulmuş gibi görünüyor” şeklinde değerlendirdi.
Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi, tutuklu TİP Hatay Milletvekili Can Atalay davasında ‘hak ihlali’ kararı veren Anayasa Mahkemesi (AYM) üyeleri hakkında suç duyurusunda bulundu. Başta hukukçular olmak bütün muhalefetten tepki geldi. Yargıtay 3’üncü Ceza Dairesi ile AYM arasında ortaya çıkan krizle ilgili Siyaset Bilimci Ahmet Murat Aytaç ile konuştuk.
‘SARAY’IN MUTFAĞINDA PİŞİRİLMİŞ BİR KRİZ’
“Adli süreçlerde farklı yargı organları arasında çeşitli uzlaşmazlıklar, hatta çatışmalar çıkması hiç rastlamadığımız bir durum değil. Hukukçular arasındaki yorum ve anlayış farklılıkları veya mahkemeler arasındaki yetki uzlaşmazlıkları sık sık bu gibi durumlara yol açabilir” diyen Aytaç, devamla şu değerlendirmede bulundu: “Ancak bugün Yargıtay ile AYM arasında ortaya çıkan kriz, yargının olağan işleyişine uygun, beklenebilir türden bir uzlaşmazlığın ürünüymüş gibi durmuyor. Zira Atalay’ın bireysel başvurusu sonucunda AYM tarafından verilen hak ihlali kararının asıl muhatabı bir temyiz mercii olan Yargıtayın ceza daireleri değil, bu hükmü vermiş olan ilk derece mahkemesidir. Ancak mahkeme, kendisinden beklendiği gibi kararın gereğini yapmak yerine beklenmedik bir şekilde dosyayı Yargıtaya göndermiştir. Bunda ötürü kriz iki yüksek mahkeme arasında bir çatışma şeklini almıştır. Bu durum yargının iç dinamikleriyle ortaya çıkabilecek bir şey olmanın ötesinde, yargı mekanizması içerisindeki belli gruplar aracılığıyla uygulansın diye sarayın mutfağında pişirilmiş bir kriz gibi görünüyor.
AYM’nin verdiği kimi “hak ihlali” kararlarına ilk derece mahkemelerinin uymadığını, başka şekillerde de olsa kararlarında direndiklerini hatırlatan Aytaç, “Bu sefer aynı meselenin ilk derece mahkemelerinin amir hükme direnmesi şeklinde hiçbir savunulabilir tarafı olmayan bir tutumdan ziyade, birinin ötekini “yargısal aktivizm” ile suçladığı iki yüksek mahkeme arasındaki çatışma biçiminde karşımıza çıkarıldığını görüyoruz. Şimdi iktidar blokundan kimi etkili isimlerin bu krizi Batıcı ve neoliberal hukuk anlayışlarına karşı “milli yargının” direnişi şeklinde anlamlandırmaları gösteriyor ki ideolojik arka planının ne olacağına kadar düşünülmüş bir hamle var ortada” ifadelerini kullandı.
BEKLENTİ İÇİNE GİREN KESİMLER HAYAL KIRIKLIĞININ ETKİSİ
Cumhur İttifakı içerisinde kimi aykırı seslerin ortaya çıkmasıyla ilgili de Aytaç, “Özellikle yeni kabinenin ilan edilmesinden sonra hem ekonomi yönetiminde hem kamu yönetiminde rasyonelleşme beklentisi içine giren kesimlerin yaşadığı hayal kırıklığı büyük bir rol oynuyor. Hukukta rasyonelleşme yargı kararlarında soyut, genel ve herkese eşit şekilde uygulanabilir normların egemen olmasını gerektirir. Oysa milli dedikleri hukuk AKP-MHP blokunun siyasi stratejisi ile hukukun gerekleri arasında öze dair aykırılığın çıktığı her durumda, konuyu iktidarın istediği şekilde çözüme bağlayan yargı kararlarının toplamından oluşuyor. Buradan yaklaşınca Türkiye’de hukukun bir normlar sistemi olmaktan çıktığı net bir şekilde görülüyor. Bizde hukuk, Erdoğan neyin milli olduğunu düşünüyor ve söylüyorsa odur” şeklinde değerlendirdi.
ERDOĞAN KADROLARINA ‘BALANS AYARI’ AÇIKLAMASI YAPTI
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın, Özbekistan dönüşünde gazetecilere yaptığı açıklamada, partisinin içinde Yargıtay-AYM arasındaki krize ilişkin yapılan yorumlar üzerine, “Yargıtayı yerip, Anayasa Mahkemesine övgüler düzüyorsa onlar da yanlış yapıyorlar” ifadesiyle ilgili Aytaç, “Bu ifadenin temelde parti kadrolarına verilmiş bir “balans ayarı” olduğu düşüncesindeyim. Yirmi yılı aşkın bir süre iktidarda kalmış bir gücün farklı bileşenleri arasında çekişmelerin olması, bunları bazen çatışmacı bir üslupla yüzeye vurması kaçınılmaz. Elbette AKP de yekpare bir blok değil, içinde farklı hedeflerle siyaset yapan, değişik menfaatleri temsil eden grupların var olduğu bir gerçek” dedi.
Özellikle mevcut siyasal sistem içinde ittifak yapmadan iktidar olunmasının mümkün olmadığına dikkat çeken Aytaç şu değerlendirmede bulundu: “İktidar olanaklarının nasıl kullanılacağı ve kaynakların nasıl paylaşılacağıyla konusunda altta bazı çatışmaların, birbirine diş bileyen grupların ortaya çıkması muhtemel. Ancak bu ara grupların hiçbirinin Erdoğan’ı aşabilecek veya onu istedikleri şekilde davranmaya zorlayabilecek bir güçte olduğu kanaatinde değilim. AYM’nin yasaların Anayasa’ya uygunluğu, siyasi parti kapatma davaları ve tabii ki bireysel başvurular konusunda aldığı kararlar konusunda iktidarın küçük ortağı Bahçeli uzun bir süreden beridir rahatsızlıklarını dile getiriyor, hatta AYM’nin kapatılmasını istiyordu. Buradan bakınca Cumhur İttifakı için Anayasa Mahkemesi hiçbir partinin iç dengelerine indirgenemeyecek ölçüde önemli, partiler arası ittifak siyasetinin bir bileşeni olarak görülüyor. Erdoğan’ın kendi pozisyonunu netleştirmesini bu çerçevede parti bileşenlerine çizilmiş bir sınır olarak görüyorum.”
‘ANAYASALI YÖNETİM FİKRİNDEN RAHATSIZ’
10 Kasım Atatürk’ü anma programında konuşan Erdoğan’ın yine anayasa değişikliğini gündemine getirmesine dair Aytaç, “Erdoğan’ın anayasa değişikliği konusundaki talebi, görünüşte var olan Anayasa’nın vesayet kalıntılarından temizlenmesi ve gerçekten sivil bir anayasa oluşturma arzusuna dayanıyor. Ancak aynı vesayeti ortadan kaldırmak gerekçesiyle daha önce de defalarca değiştirilmiş olmasına rağmen, her değişiklikten sonra Erdoğan neden yine aynı gerekçeyle karşımıza çıkıyor. Başka bir deyişle Erdoğan’ın anayasa değişikliği konusundaki iştahı neden bitmek tükenmek bilmiyor? Bence iktidarın anayasa konusundaki rahatsızlığı, esasında anayasalı yönetim fikrinin kendisinden kaynaklanıyor” ifadelerini kullandı. Anayasa fikrinin özünde yatan şey “sınırlı iktidar” anlayışı olduğuna işaret eden Aytaç, “Bu da yönetimin değişik ölçütler üzerinden kendini aşan ve kısıtlayan bir hukuk ölçütüne tabii olması anlamına geliyor. Aslında Erdoğan’ın vesayet dediği şey bu sınırlı iktidar anlayışı ve sürekli anayasa değişikliği istemesinin altında da bu sınırsız iktidar arzusu yatıyor. 2010’daki anayasa değişikliklerinde asıl hedef HSYK idi, bugün ise AYM hedef tahtasına oturtulmuş gibi görünüyor” değerlendirmesinde bulundu.