Halk sağlığı için bütçe ayrılmalı
Acilen tedavilere değil koruyucu önlemlere bütçe ayrılmalı. Diyanet ve savunma sanayisine ayrılan bütçe artırılırken sağlık ve eğitime ayrılan bütçenin giderek azalmasının önüne geçilmeli.
Ege Üniversitesi Hastanesi (Fotoğraf: SES İzmir Şubesi)
Günseli UĞUR
SES İzmir 1 No’lu Şube Sekreteri
Bütçe görüşmeleri ve İzmir Şehir Hastanesi... Bu konuda en sık sorulan soru “Bütçe hazırlayanlar verilen açıkları görmüyor mu?”
Bana göre ise esas soru “Bütçe hazırlayanlar halkın öncelikli ihtiyaçlarını önemsemiyor mu?” olmalı. Çünkü önemsemiyor. Sağlık ve eğitim gibi olmazsa olmaz hizmetler söz konusu ise öncelenmesi zorunlu olan elbette ki bu hizmetlerin kolay ulaşılabilir, herkes için eşit nitelikte, bilimsel ve ücretsiz olmasıdır.
Bu yazıda sağlık hizmetleri alanından devam edelim. Muayene sırası yok diyenler randevu olmadığının farkında değil mi? Kovid-19’un ismini takip edemediğimiz yeni varyantları hızla artarken hastanelerde oluşan kalabalık görülmüyor mu? Randevu yok ne muayene için ne de tetkik için. Dokuz Eylül Üniversitesi (DEÜ) Hastanesinde bile (Bile diyorum çünkü üçüncü basamak bir üniversite hastanesiyiz) iki MR cihazının biri bozuk. İki tomografi cihazının biri zaten taşeronda, diğeri de bozuk. PET cihazı bozuk.
ŞEHİR EFSANESİ
Başka illerde şehir hastanesi olan ama çocuk doktoru olmayan hastaneler var. Yıl 2023. Gidenlere “gitme” denebilseydi keşke... ASM’ler eski sağlık ocaklarından bile geride. Bile çünkü biz onları halk sağlığı hizmetlerinin yetersizliği nedeniyle eleştirirdik; günümüzde prim usulü çalışan ASM’ler gebesini, bebesini, göç edeni bulmak için bile destek alamayan özelleştirilmiş kurumlar oldu.
Ne depremden ne pandemiden ne sellerden ne yangınlardan tecrübe kazandık. Koruyucu sağlık hizmetleri artık dilde bile yok. Bile çünkü aşı bile bazı yerlerde. Bir de şehir hastanemiz açıldı ki şehir efsanesi gibi dillere destan; her yerde bir kriz oluştu. Olanlar oldu, en çok da hastaya oldu.
Çoğu hastanelerde zorunlu görevlendirmeler yapıldı. Görevlendirme yapılan ya da yapılmayan tüm hastanelerde zaten hasta yoğunluğunun artması nedeniyle ciddi hizmet sıkıntıları yaşanıyor ve de vatandaş sağlık hakkından mahrum kalırken, sağlık emekçisinin ise yalnız iş yoğunluğu değil maruz kaldığı şiddet, baskı ve mobbing de artıyor.
MALZEMELER DE TAŞINMIŞ
İzmir Tabip Odasının İzmir Bayraklı Şehir Hastanesi saha raporuna bakmak gerek. Odanın paylaştığı bilgi notu oldukça kaygı verici. Tetkiklerin yapılması ve değerlendirilmesine uygun koşullar olmadığı ifade ediliyor. Hem hastanesinde kalan hem de şehir hastanesine giden asistan hekimlerin uzmanlık eğitimlerinin aksadığı belirtiliyor. Çalışma barışı ve motivasyon konusunda olumlu bir şey söylemek mümkün değil. Konsültasyonlar ciddi sorun. Örneğin Tepecik Eğitim ve Araştırma Hastanesinde kardiyolojide stent/balon yok çünkü malzemeler de şehir hastanesine götürülmüş. Hasta bakıcı ya da teknik personel bile malzeme gibi taşınır olmuş. Mobil hizmetler (!) hezimetler...
Şehir hastanesinin şehrin ne kadar uzağında olduğunu da herkes biliyor. Yoğun bakım yatakları dolu, üstelik daha az sayıda hekim var. Plansızlıklar, belirsizlikler hem çalışanlar hem hastalar için çok ciddi sıkıntıya sebep oluyor. Onkoloji hastalarının izlemleri bile aksıyor. Tutarlı olmayan kararlar, eksiklere rağmen başlanan işler, standartta uymayan hizmetler.
KORUYUCU ÖNLEMLER İÇİN
Oysa bizim öncelikle hastalıkları önlemeye ihtiyacımız var. Hele de pandemi sonrası dönemde artan sağlık sorunları nedeniyle belki de yeni bir sağlık tanımına gereksinim var. Acilen tedavilere değil koruyucu önlemlere bütçe ayrılmalı. Diyanet ve savunma sanayine ayrılan bütçe artırılırken sağlık ve eğitime ayrılan bütçenin giderek azalmasının önüne geçilmeli. Bu nedenlerle, sağlık hakkı olan vatandaşlar ve sağlık hizmeti veren emekçiler olarak bütçedeki payımızı istemeliyiz.
SES Genel Merkezi, bütçesinin adil olmadığını, koruyucu sağlık hizmetlerinin yetersizliğini, 6 Şubat depreminin sonuçlarıyla beraber değerlendirdi ve 2 Aralık’a kadar yapılacak eylemlerde bütçeden payımızı istiyoruz içerikli etkinlikler planlandı. Sonuç, yoksulluğun akıl almaz boyutlara geldiği, pahalılığın paranın değeriyle ölçülemez hale geldiği bugünlerde tüm emek ve demokrasi güçleri bütçe görüşmelerine ilişkin tepkilerini geç kalmadan birleştirmelidir. “Savaşa değil halk sağlığına bütçe” derken talep edilenin bu olduğu gerçekliğiyle...