16 Kasım 2023 11:29

Yakılan Afgan işçi ve ‘vahşet’ perdesi

Zonguldak’ta herkes kaçak madenleri, bu madenlerde çalışan yerli ve göçmen işçileri, çıkarılan kömürün nispeten ucuza satıldığını, bu temelde küçümsenmeyecek bir ekonominin varlığını bilir.

Fotoğraflar: DHA

Paylaş

Arif KOŞAR

Zonguldak’ta kaçak bir maden ocağında yaşamını yitiren Afgan İşçi Vezir Mohammad Nourtani’nin bedeni ocak sahipleri tarafından bir orman kenarında yakıldı. Olay iktidar yanlısı, karşıtı, “anaakım”, neredeyse tüm medyanın ilgisini çekti. Dikkat çeken kısım işçinin maden ocağında ölmesi değildi. Hatta göçmen olması da değildi. Cenaze gizlice ormana götürülmüş, yakılmış ve cinayet süsü verilmişti. İlgi çeken şey “vahşet”ti. Olayın “tüyler ürpertici” nitelikte oluşuydu. Böylece kaçak ocaktan mülteciliğe kadar çok sayıda ekonomik ve siyasal mekanizmanın işlediği bu kolektif cinayet, bir anda üçüncü sayfa haberine dönüştü. Mahkemeye sevk edildi. Siyaset dışı kılındı, adli bir vaka olarak kodlandı.

KAÇAK MADEN STRATEJİSİ

Cinayeti üreten mekanizma çok boyutlu. İlki ve belki de en önemlisi şu: Savaştan yılıp Türkiye’de hayata tutunmaya çalışan Afgan işçi ve ailesini Zonguldak’a götüren şey kömür madenciliğindeki özelleştirmenin kendisi. Türkiye Kömür İşletmelerindeki daralma, işçi sayısındaki azalma ve özelleştirmelerle ortaya çıkan sonuç sadece özel madenlerin değil kaçak madenlerin de yaygınlaşması oldu. Bu madenlerin avantajı düşük işçilik maliyetleri sayesinde piyasaya ucuz kömür sunabilmesi. En yaygın ve “makul” rekabet biçimi olarak fiyat rekabetinin kaynağı elbette işçinin ucuzluğu, güvencesizliği, geleceksizliği ve göz göre göre ölüme sürüklenmesi.

Kuralsızlığın kaçak madenlerle aldığı biçim bir istisna ya da piyasa kusuru değil. Zonguldak’ta herkes kaçak madenleri, bu madenlerde çalışan yerli ve göçmen işçileri, çıkarılan kömürün nispeten ucuza satıldığını, bu temelde küçümsenmeyecek bir ekonominin varlığını bilir. Sokaktaki vatandaşın bildiğini elbette şehrin valisi, ilçenin kaymakamı, emniyet müdürü, kolluk kuvveti, çalışma müdürü, SGK yetkilisi de bilir. Bazı kaçak ocaklar zaman zaman tespit edilir ve kapatılır. Ancak, kimse kolay kolay ceza almaz. Bir süre sonra aynı ocak yeniden kaçak faaliyete açılır.

ÜLKEDEKİ EN UCUZ ŞEY İŞÇİNİN CANIDIR

Türkiye’de her ay ortalama 150 işçi çalışırken ölmekte. İşçi sağlığı önlemlerinin masraf olarak görüldüğü bu çalışma rejimi bir yanda büyük zenginlik diğer yanda uzuv kaybı, yaralanma ve ölüm üretiyor. Kayıtsız ve hiçbir denetime tabi olmayan kaçak ocaklarda bu sistem en yoğun haliyle işliyor. İşçiler, yerin metrelerce altında ilkel yöntemlerle çalıştırılıyor. Koruyucu ekipmanların çoğu söz konusu bile değil.

Peki, işçiler neden göz göre göre ölüme gidiyor? Kimse işçinin kafasına silah dayayıp zorla madene göndermiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndaki mükellefiyet gibi kanuni bir zorunluluk da yok. Ama hayatın yasası işliyor: İşsizlik, yoksulluk, geçim, çoluk çocuğun bakımı, özetle serbest piyasadaki hayat şartları bazı işçileri ölüm riskini bile bile kaçak ocağa sürüklüyor. “Bir süre çalışalım, sonra çıkarız” derken yıllar madende geçiyor.

İşçiler yaralandığında kayda iş kazası olarak geçmiyor. İşçi de işsiz kalmamak için söylemiyor. Çalışmanın kendisi ölümün kıyısında. Nourtani’nin başına gelenler de istisna değil. Cinayet zanlıları ölen işçi konusunda belli ki yerelde ortaklaşılmış bir deneyime sahip. 2016 yılında yapılan bir araştırmada bir maden işçisi şunları söylemişti: “Kaçak ocakta çalışan arkadaşlarımızın eğer ölüsü çıkarılabilecek durumdaysa ölüsü sahile bırakılıp üzerine içki dökülüp içerken öldü denmesini biz çok gördük. Ölüsü çıkarılmayan arkadaşlarımızın kendi ocağını kazarken öldü denip öldükten sonra maden sahibi olduğunu... Bizim buradaki işçiler öldükten sonra maden sahibi olur.”

SESSİZLİK

Üçüncü mekanizma göçmen işçilere yönelik açık ve örtülü, yer yer ırkçılığa varan algıyla bağlantılı. Zanlıların işçiyi yakma cüreti göstermesinin nedenlerinden biri işçinin Afgan olması. Türkiyeli bir işçi ölse ve yakılsaydı, Zonguldak’ta en azından halk “galeyana” gelirdi. Afgan işçinin ardından kameralara yansıyan, biri eşi olmak üzere ağlayan ve ağıt yakan dört kadındı. Sorumluların yargılanması için ilerici çevreler eylemler yaptı ancak gerek Zonguldak’ta gerek ülke genelinde işçinin yakılması “tüyleri ürpertmekle” sınırlı kaldı.

İktidar ve kapitalistler için göçmen işçilerin işlevini AKP Genel Başkan Yardımcısı Mehmet Özhaseki çok güzel özetlemişti. Suriyeli ve Afgan sığınmacılar “bazı şehirlerde sanayiyi ayakta tutuyor”du. Ucuz tekstil ya da kundura işçileriydiler. Kaçak ocakta madenciydiler. Ülkenin sanayisini ayakta tutarken yoksulluk içinde yaşıyor, bazen de ölüyorlardı. Belki yerli işçiler gibi. Müslüman kardeş ya da ırkçı nefretin nesnesi olarak merkez siyasete konu olabilirlerdi, ancak kölece çalıştırılan işçiler olarak bu mümkün değildi.

KOLEKTİF CİNAYET

İşçinin cansız bedenini benzin döküp yakan, bizzat olay yerinde olan üç kişi şimdilik tutuklandı. Peki, olay mahallinde olmayıp cinayete azmettirenler:

Özelleştirmelerle kaçak madenciliğin önünü açıp kuralsızlığı piyasa kuralı haline getirenler...

Cezasızlık politikasıyla ölüm kusan kaçak ocaklara göz yuman yerel yetkililer, ilgili mülki amirler...

Yoksulluk, işsizlik ve göçmenlikle işçileri gönüllü bir şekilde kaçak ocaklara sürükleyen piyasa güçleri...

Ucuz iş gücü ve düşük üretim maliyeti temelinde kurulu, böylece durmaksızın iş cinayeti üreten ekonomik büyüme modeli...

Ekonomik büyüme uğruna ekim ayında 150 işçinin, 2023’ün ilk on ayında 1634 işçinin hayatını zaiyat olarak görenler...

Bir Afgan işçinin ölümünü, üstüne yakılmasını, siyasal bir gündem haline getirmekten imtina edenler...

İşte bir kısmı isim isim sayılabilen, bir kısmı ise kapitalist ekonomi ve siyasal rejime işaret eden bu unsurlar cinayetin gerçekleşmesinde etken ve ortaktır. Tutuklanan üç kişinin yanı sıra kaçak maden ocaklarına göz yuman yerel yetkililer de hukuki sorumluluktan azade değildir. Yargılanmalıdırlar. Ancak, vahşet perdesi altında gizlenen diğer “sorumlular”ın cezalandırılması, yani iş cinayetlerini koşullayan iktisadi mekanizma ve siyasi rejimin değiştirilmesi hukuki olmaktan çok emekçilerin taleplerini merkezine alan siyasal bir mücadelenin konusudur.

Yeni yılda Evrensel aboneliği hediye edin
ÖNCEKİ HABER

İsrail'in Gazze Şeridi'nde öldürdüğü Filistinlilerin sayısı 11 bin 500'e ulaştı

SONRAKİ HABER

Muğla’da 'Germiciler' suç örgütüne operasyon: 10 tutuklama

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa