18 Kasım 2023 04:46

SYRIZA: Nereden, nereye?

Kaselakis’in genel başkan olması SYRIZA’nın açıkça liberal bir partiye dönüşme sürecinin tamamlandığını ortaya koyuyor. İlk kitlesel ayrılığın da gençlik örgütünde yaşanması büyük olasılık.

Fotoğraf: Joanna/Flickr

Paylaş

Seyit ALDOĞAN
Atina

Yunanistan’da ana muhalefet partisi olan SYRIZA’nın son seçimlerde ciddi oranlarda oy kaybetmesi ve yeniden hükümete gelme umudunun kalmaması ardından parti içinde başlayan tartışmalar ve ayrılmalar, partiyi dağılma noktasına getirdi. Kendisini “Kapitalizmi iyi bilen ve sistemin içinden gelen” biri olarak tanımlayan yeni Genel Başkan Stefanos Kaselakis, defalarca liberal politikalara öncelik verileceği, PASOK ve benzeri güçlerle “ilerici” ittifakların kurulmasının zorunluluk olduğu açıklamalarını yaptı. Her açıklaması parti içinde tartışma yaratan Kaselakis’in en son Yunan Sanayiciler Birliğinde (SEV) yaptığı konuşmada “sanayiciler ve emekçileri” aynılaştırması bardağı taşıran son damla oldu. Parti içi muhalefete göz yumulmayacağını açıklayan Kaselakis ve kliğinin, öne çıkan muhalif yöneticileri ihraç etmesiyle kitlesel kopma ve ayrılıklar gündeme geldi. Bazı yöneticiler yeni bir oluşum mesajı verirken bazıları da geçmiş süreçlerde SYRIZA’dan ayrılanların kurduğu partilere gitme ya da birleşme önerilerini tartışmaya açtılar.

SYRIZA’nın bu noktaya gelmesinin nedenlerine girmeden tarihi ve politik çizgisinde yaşanan değişimler üzerine hatırlatmalarda bulunmak gerekir.

1968’DE KKE’DEN AYRILMA

1968 yılının şubat ayı sonrasında Avrupa komünizmini (ya da Avrokomünizm) savunan bir grup, Yunanistan Komünist Partisinden (KKE) ayrılarak, “KKE iç” (KKE esoteriku) partisini kurar. Partide kalanlar ise “KKE dış” olarak anılır. Solun yeniden yapılandırılması ve “Daha insani bir sosyalizm” çizgisini savunan “KKE iç”, “demokratik ve özgürlükçü sosyalizm”, “Demokratik yollardan sosyalizme geçiş” gibi Avrokomünist teorileri savunur ve cunta döneminde tüm Yunanistan antidiktatörlük cephesi içinde yer alır. Cuntanın yıkılmasından sonraki süreçte sol örgütlerin kurduğu “İlerici Sol Örgütler ve Güçler Birleşik Cephesi” içinde yer alan örgüt bazı seçimlere tek başına girer. 1986 yılında yapılan 4. kongrede Avrokomünist hareketin yeniden örgütlenmesini hedefleyen bir örgüt kurma kararı alınır. Ancak yeni örgütün kurulması gerçekleşmeden parti ikiye bölünür. Bu bölünmeden sonra “KKE iç” içinde çoğunluğu temsil edenlerce Yunan Solu (EAR) ve azınlıkta kalanların kurduğu yenilikçi sol (Ananeotiki Aristera) örgütleri ortaya çıkar. Her iki örgüt de sağ revizyonist bir çizgi olan Avrokomünist çizgiyi savunmaya devam ederler. 1989 yılında KKE ve EAR seçim ittifakı yapmaya karar verir ve koalisyon anlamına gelen “Sinaspismos” adlı çatı ittifakı altında bir araya gelirler.

Sinaspismos, aynı dönemde patlak veren “Koskotas skandalı”nın açığa çıkarılması ve başta Dönemin Başbakanı Andreas Papandreu olmak üzere sorumluların yargılanması için Yeni Demokrasi Partisi ile “Temizlik hükümeti” adı verilen koalisyonun küçük ortağı olur. Yunanistan hakim sınıflarının temsilcilerinden biri olan Yeni Demokrasi ile yapılan koalisyon nedeniyle KKE’ye yönelik eleştirilerin arttığı bu süreç aynı zamanda revizyonist sistemin çöküşünün hızlandığı sürece de tekabül etmektedir.

Uluslararası planda temelini sosyalizm karşıtlığının oluşturduğu bir saldırılar dalgası giderek yaygınlaşmaktadır. Hükümetin kurulmasından kısa bir süre sonra KKE merkez komitesi içinde ve gençlik örgütlerinde, KKE’nin sağ bir çizgiye kaydığını, sermaye partileriyle uzlaştığını ve perestroyka politikalarına tutum almamasının son tahlilde sosyalizm konusundaki çizgisinden kaynaklandığını söyleyenler MK’ye açıkça tutum alırlar ve kısa bir süre sonra da kitlesel olarak ayrılırlar. Bunlar daha sonra Yeni Sol Hareketi (NAR) kurarlar.

KKE ise, EAR’ı sağ revizyonist, reformist bir çizgiye kaymakla ve KKE’ye bu çizgiyi dayatmakla suçlar ve 1991 yılında ‘Sinaspismos’tan ayrılır. Ancak KKE Merkez Komitesi Sekreteri Grigoris Farakos ve bazı yöneticiler “yenilikçi” çizgiyi savunarak ‘Sinaspismos’ta kalırlar. Bu süreçte Sinaspismos kendini parti olarak ilan eder ve 1993 yılında girdikleri seçimde yüzde 2.94 alır.

SYRIZA’NIN KURULUŞU

2004 yılında Sinaspismos, bir dizi sol örgüt ve partiyle Radikal Sol Hareket (SYRIZA) adlı bir ittifak kurarak seçimlere girer. 10’dan fazla örgüt ve partiden oluşan ittifak içinde, önemli bir tabana sahip olanlar Sinaspismos ve Yunanistan Komünist Örgütü adlı Maocu örgüttür. Troçkist ve liberal çizgideki diğer örgütler program ve yerel örgütlere sahip olmayan “tabela” örgütler olarak adlandırılabilecek marjinallikteki örgütler konumundadır. İttifak için örgütler bağımsız örgütsel faaliyetlerine devam ederler. Alınan her karara katılmak zorunluluğu yoktur ve alınan kararlar eleştirilebilir ancak kararlara karşı pratik tutum geliştirilemez, karşı faaliyet yürütülemezdir.

SYRIZA’nın en belirgin özelliği halkın, işçi ve emekçilerin mücadelesinin dayattığı bir ittifak olarak gündeme gelmemiş olmasıdır. Yani ezilen toplumsal sınıf ve kesimlerin, ortak ya da birleşik mücadelesini hedefleyen belli bir program etrafında oluşturulan bir ittifak olarak değil bir örgütler ittifakı olarak kurulmasıdır.

2010 yılında kendini hissettirmeye başlayan kapitalist krizle beraber “Troyka” (üçlü) adıyla uygulamaya sokulan IMF, Dünya Bankası ve AB Merkez Bankası programları ücretlerin düşürülmesinden, kazanılmış hakların gasbına, sosyal güvenlik sisteminin sermaye sınıfının taleplerine göre kesilip biçilmesine, yüz binlerce küçük esnafın kapısına kilit vurmasına, kredilerle alınan evlerin bankalarca gasbedilmesine, işsizliğin bir anda doruğa çıkmasına, köylünün üretemez duruma düşürülmesine vb. neden olmuştu.

Hükümette bulunan PASOK Genel Başkanı ve Başbakan Yorgos Papandreu, Troyka’nın “Ülkeyi krizden çıkarmak için önerdiği kurtarma planının” yürürlüğe girmesi için geniş tabanlı ulusal bir hükümet kurulması şartını ileri sürdüğünü açıkladı ve önce teknokratlar sonra da Yeni Demokrasi ve PASOK koalisyonu kuruldu. 

Hükümet “Birinci ve ikinci kurtarma programları” gerekçesiyle ülke ekonomisini bütünüyle Troyka’ya teslim etmiş, uluslararası sermaye kuruluşlarının ve sanayicilerin talepleri doğrultusunda hazırlanan uygulama yasalarını birbiri ardına meclisten geçirmişti.

İKTİDARA NASIL GELDİ?

2015 yılında emekçi halk ve işçi-emekçiler içinde büyük umutlar yaratarak hükümete seçilen SYRIZA başta Avrupa olmak üzere geniş bir coğrafyada bir anda gündem oldu, özellikle sosyal demokrasi, “demokratik sol”, ve reformist hareketler içinde umut rüzgarları estirdi. Troyka politikalarına hemen son verileceği, yapılan anlaşmaların ve uygulama yasalarının tek bir yasa maddesiyle iptal edileceği propagandası kitleler içinde kısa sürede taban bulmuş ve “sol ve sosyalist” bir partinin iktidarında Orta Çağ’ı aratmayan ekonomik baskı paketlerinin hayata geçirilmeyeceğine ikna olunmuştu.

Seçimlere iki hafta kala SYRIZA’nın açıkladığı hükümet programı (O güne kadar ortaya konan en kapsamlı programdı) “halktan yana hükümet”, “ilerici yönetim”, “özgürlükçü demokratik sosyalizm” vb. söylemleri içeriyordu. Basına ve kamuoyuna açıklanan hükümet programında da “halkların Avrupa’sı”ndan, “üyelerinin eşit hakka sahip oldukları bir AB”den, “daha güçlü bir avro”dan ve “yeni ekonomik kalkınma”dan söz edilmekteydi. Halkın, işçi ve emekçilerin bugünkü temel taleplerine denk düşen, anlaşmaların iptali, bankaların kamulaştırılması gibi hedefler AB içinde çözülebilir talepler olarak gösteriliyor, AB’nin Fransa ve özellikle Almanya’dan ibaret olmadığı vurgulanıyordu. On yıllardır uygulanan baskı ve ağır sömürü politikalarının yanı sıra krizden de sorumlu olan PASOK ve Yeni Demokrasi partilerinden kitlesel kopuşlar hızlanmış, PASOK geçmiş potansiyeli ile kıyaslandığında marjinalleşmiş, Yeni Demokrasi yeniden iktidar olma umudunu kaybetmişti. Her iki parti başkent Atina ve belli şehirlerde açık hava mitingleri yapamayacak duruma gelmiş, kapalı salon toplantılarına yönelmişlerdi. Her iki partiye bağlı milletvekilleri halkın içine çıkamazken SYRIZA alanları doldurmaya başlamıştı.

Yüzde 3-4 alan bir partinin kısa sürede milyonlarla kucaklaşması AB merkezlerini endişelendiriyordu. AB olası Troyka karşıtlığına karşı sert açıklamalara yöneldikçe SYRIZA emekçi halk içindeki desteğini artırıyordu.

Ocak 2015’te yapılan seçimlerde SYRIZA yüzde 36.34 alarak 300 sandalyelik meclise 149 milletvekili göndermeyi başardı. Gerici bir parti olan ANEL (Bağımsız Yunanlar) partisiyle koalisyona giderek 162 milletvekiliyle güven oyu aldı.

AB DAYATMASINA BOYUN EĞME SÜRECİ

SYRIZA hükümetinin ve Başbakan Aleksis Çipras’ın AB ve Troyka’dan kriz politikalarının “yumuşatılması” talebi Yunanistan’ın AB’den çıkarılacağı tehdidiyle karşılaştı ve baskılar artırıldı. Yeni kredi dilimlerinin serbest bırakılması için Üçüncü Troyka Anlaşması dayatıldı. Hemen arkasından “kapital kontrol” olarak adlandırılan sermaye kontrolü gündeme getirilerek bir anlamda tüm mevduatlara bankalar tarafından el kondu.

Hükümet üçüncü anlaşmayı meclise getirdi ve Yunanistan Komünist Partisi ve faşist Altın Şafak dışındaki tüm partiler “evet” oyu verdiler. SYRIZA’ya bağlı bazı milletvekilleri yeni anlaşmalara “evet” oyu vermeyeceklerini gündeme getirdikten bir süre sonra partiden ayrıldılar. Ekonomi Bakanı Yanis Varufakis ve Kalkınma Bakanı Panayotis Lafazanis bu süreçte partiden ayrıldılar. Ücretlerin düşürülmesi, vergilerin artırılması, çalışma yasalarında değişiklikler yapılması, özelleştirmelere devam edilmesi vb. maddeler içeren dördüncü anlaşmadan sonra ise içlerinde Nadia Valavanis’in olduğu bazı milletvekilleri ve SYRIZA bileşenlerinden bazıları partiden ayrıldıklarını açıkladılar. Özünde “AB’de kalınsın mı?​” sorusunun sorulduğu referandum da çıkan “hayır” oylarına rağmen hükümet AB Troyka politikalarıyla uzlaşmayı ve sandıktan çıkan “Hayır” oylarını mecliste “Evet”e çevirmeyi tercih etti.

Bu tutum SYRIZA hükümetine karşı ilk ciddi tepkilerin ortaya çıkmasını beraberinde getirdi.  Daha çok orta ve küçük burjuvazinin temsilciliğini yapan ve kriz nedeniyle geniş emekçi kesimlerin de desteğini arkasına alan SYRIZA seçim vaatlerinin tersine açıkça liberal politikalardan yana tutum aldı. Bir yandan sermayenin biryandan da daha geniş liberal kesimlerin desteğini alabilmek için “ilerici” ve geniş bir ittifak adına kapılarını eski PASOK yöneticilerine ve liberal bürokratlara açtı. Sosyal demokrasi çizgisinde ve Troyka karşıtlığında ısrar edenlerin partiden ayrılması ve tasfiyelerin yapılması işçi ve emekçiler içinde tepkilere ve güvensizliğin büyümesine yol açarken SYRIZA işçi ve emekçi karşıtı çok sayıdaki yasayı meclisten geçirdi.

HİÇBİR ZAMAN SİSTEM KARŞITI OLMADI

SYRIZA hiçbir zaman kapitalist ekonomiyi ve sistemi tasfiye etmeye yönelik bir program savunmadı. Tersine tüm söylem ve programı kapitalist sistemi daha iyi yönetme, “halk yararına”, “daha güçlü bir avro ve halkların yararına bir AB” politikasına sarıldı. Bu nedenle Yunan burjuvazisi, AB merkezleri ya da uluslararası sermaye kuruluşları SYRIZA’yı kapitalist sisteme karşı mücadele eden bir parti olmakla değil “popülist” politikalara eğilim göstermekle suçladılar. 

Sonuç olarak SYRIZA halkın talepleri üzerinden hükümete gelen ama dört yıllık hükümet süreci boyunca tekelci sermaye ve emperyalizmin politikalarını uygulayan liberal bir parti durumuna geldi.

Haziran 2019’da yapılan seçimlerde SYRIZA ağır bir yenilgi aldı ve hükümeti “vitrinini yeni vaatlerle” yenileyen Yeni Demokrasi partisine kaptırdı. 2023 yılına kadar “halkçı” ve emekçiden yana vaatleri askıya alan SYRIZA “Biz daha iyisini yapardık” demenin ötesine geçmeyen bir ana muhalefet çizgisi izledi. Bu tutum emekçiler ve halk kitleleri içinde beklenen desteği alamadı. Tersine yıllardır izlenen yıkıcı kriz politikalarından, hak gasplarından, vergilerden, ücret düşüklüğünden vb. kaynaklanan bütçe fazlalığını kırıntılar şeklinde ücretlere yansıtan, yine yoğun sömürü ve hak gaspları sonucu sermaye kontrolünü kaldıran, uluslararası para piyasalarında yeniden kredi bulma imkanı elde eden ve Troyka kontrollerinin bittiğini panayır havası içinde açıklayan Yeni Demokrasi Partisi 2023’te yapılan seçimlerde yaklaşık olarak yüzde 41 aldı ve yeniden hükümet oldu. “SYRIZA gelirse bizi gene sermaye kontrolüne ve Troyka’ya götürür” propagandasının etkili olduğu seçimlerde Yeni Demokrasi’nin kazanması SYRIZA’nın yeniden oy kaybetmesi  parti içinde tartışmalara yol açtı ve Aleksis Çipras istifa etti.

KASELAKİS’İN SYRIZA’SI: LİBERAL PARTİ OLMA SÜRECİNİN TAMAMLANMASI

Çipras’ın önerisiyle genel başkanlığa aday olan Stefanos Kaselakis Amerika’da yaşayan, denizcilik şirketleri yanında “think tank” kuruluşu olan “Stratejik ve Uluslararası Çalışmalar Merkezi”nde çalışmış olan bir iş adamı. Joe Biden’ın seçim çalışmalarına da katılmış olan Kaselakis parti içinde ve tabanında bilinen biri olmamasına rağmen SYRIZA’ya genel başkan olarak seçildi.

Kaselakis’in genel başkan olması aslında SYRIZA’nın açıkça liberal bir partiye dönüşme sürecinin tamamlandığını ortaya koyuyor. Kaselakis bir yandan ilerici ve aydın parti kadrolarını tasfiye ederken bir yandan da PASOK ve benzeri partileri “sol” ve “ilerici” partiler olarak değerlendiriyor ve bu güçlerle ittifakın kaçınılmaz olduğunu söylüyor.

SYRIZA hükümetinin ekonomi bakanı olan Efklidis Çakalotos ve Milletvekili Teopisti Perka’nın partiden ihraç edilmesi aslında parti içindeki “sol” kanada yönelik bir operasyon. Genel başkanlığa aday olan Efi Aşçıoğlu ve birçok yöneticinin ise istifa etmesi an meselesi. Aşçıoğlu, şubat ayında yapılması planlanan kongrede yeniden aday olma amacını taşısa da parti içinde oluşan dengeler böyle bir plan yapılmasına uygun değil.

Aşçıoğlu ile hareket eden 9 milletvekili olduğu ve 10. bulunması durumunda partiden istifa edip mecliste grup kurmaya yönelecekleri ve yeni bir oluşuma gidecekleri de söyleniyor.

GENÇLİK ÖRGÜTÜ PARTİ YÖNETİMİNE MUHALİF

SYRIZA’nın gençlik örgütü ise şu anda parti yönetimine karşı muhalif bir konumda ve partinin sağa kaydığını söylüyor. Dolayısıyla ilk kitlesel ayrılığın gençlik örgütünde yaşanması büyük olasılık.

SYRIZA’dan ayrılan ve yeni bir parti kurma önerisinde bulunan eski kadrolardan Dimitris Viças aynı zamanda SYRIZA hükümeti döneminde partiden ayrılan eski ekonomi bakanı Yanis Varufakis ve yine aynı dönemin kalkınma bakanı olan Panayotis Lafazanis’in partileriyle ortak bir oluşuma gidilebileceğini açıklamış bulunuyor. Ancak Varufakis ve Lafazanis böyle bir öneriye sıcak bakmadıklarını söylediler.

Bütün gelişmeler ve ortaya çıkan somut durum SYRIZA’nın kriz öncesindeki yüzde 3-4 lük tabanla sınırlı bir partiye döneceğini ve SYRIZA’dan ayrılanların kuracağı parti ya da örgütlerin marjinal kalacağını gösteriyor.

Sermaye politikalarına “alternatif” söylemlerle muhalefet eden ancak hükümet olduktan sonra AB ve Troyka politikalarıyla uzlaşan, emperyalist politikalar ve saldırganlıklara “ülkenin çıkarları” adına taraf olan, işçi ve emekçi karşıtı iki yüze yakın yasayı meclisten geçiren SYRIZA’nın yeniden diğer burjuva partilere alternatif olarak ortaya çıkması olasılığı bulunmuyor.

Kapitalist sistemin reformlarla değişmeyeceği, tutarlı bir sınıf politikası izlenmeksizin sömürü ve haksızlıkların ortadan kaldırılamayacağı tarihsel ve sınıfsal bir deneyimdir. Üretim araçları toplumsallaştırılmadıkça, üretici güçlerle, üretim ilişkileri arasındaki uzlaşmaz çelişki işçi ve emekçilerin iktidarına yol açacak bir biçimde çözülmedikçe reformist politikalar hakim sınıfların dolgu malzemesi ve koltuk değneği olma ötesine gitmeyecek. SYRIZA örneği bu gerçeği bir kez daha ortaya koymuş bulunuyor.

ÖNCEKİ HABER

63 kişinin can verdiği Tutar Yapı Sitesi davasında mahkeme yeni bilirkişi raporu istedi

SONRAKİ HABER

5. Kent Sorunları Sempozyumu başladı: Depreme hazırlıklı kentler için bütünlüklü bir program gerek

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa