TKP ‘sol’culuğu nereye gidiyor?
YGS’de yaşanan “şifre” rezaleti on binlerce genci sokağa döktü. 15 Nisan’da yapılan boykotlarla, gençlik tarihine yeni bir sayfa eklenmiş oldu. “Şifreciler” iyice köşeye sıkışmışken bu kez Ali Demir’in yeni skandalları ortaya saçıldı. ÖSYM Başkanının intihal (tez hırsızlığı) skandalının ardında
Yani çökmüş eğitim sisteminin neresinden tutulsa, elde kalır bir hal var ortada. Bu gelişmelerin gençlik hareketinde daha kitlesel bir ivmeye yol açması beklenirken ne yazık ki süreç öyle işlemedi. Gençlik eylemlerinde son günlerde hem bir bölünme, hem de sayıca bir düşüş yaşanmaya başladı. Çünkü küçük-burjuva ‘sol’culuğu yine sahneydi. Ve dar grup çıkarları, YGS mağduru milyonlarca gencin ortak çıkarlarının önüne geçirilmekteydi.
Bu yazıda küçük-burjuva ‘sol’culuğun en tipik örgütlerinden olan TKP’nin son dönemdeki tutumlarını ele alacağız. Buna ihtiyaç var; çünkü bugünkü gençlik hareketi, gelinen yerde karşısındaki güçlerin yanı sıra, harekete zarar veren tutum ve yaklaşımlara karşı da mücadele etmek zorunda.
Fırsatçılık Nereye Kadar?
Bir facebook grubunun çağrısıyla, binlerce liseli ve dershanelinin sokağa döküldüğü biliniyor. Elbette sokağa çıkanlar sadece siyasetin dışında olan gençler değildi. Ama çoğunluğunun böyle olduğunu söylemek gerekir. Şifre skandalının ayyuka çıkmasıyla birlikte panikleyen, emeğinin çalındığını düşünen ve öfkeyle isyan eden binlerce öğrenci arasında her renkten insan bulmak mümkündü.
Van’dan Kayseri’ye, İstanbul’dan Adapazarı’na kadar her yerde gençler ayaktaydı. İçlerinde kendilerine Kemalist, Kürt, Alevi, Sosyalist, Yurtsever diyen öğrenciler de bulmak mümkün, başörtüsü takanı ve bozkurt işareti yapanı görmek de. Onları birleştiren etken ise YGS’de yaşanan rezalet ve çürümüş eğitim sistemi... Ali Demir’in istifası, YGS’nin iptal edilmesi, sorumluların cezalandırılması, parasız eğitim ve sınavsız üniversite ise, ortaklaştıkları temel talepler. Öğrenciler eylemlerde örgüt imzalı pankart ya da dövizlerin açılmaması konusunda da karar aldılar.
Durum böyle iken, TKP; eylemlerde en öne geçmek, imzalı dövizlerini en yukarı kaldırmak ve kitleye kendi siyasi sloganlarını hızla empoze etmek hevesiyle tartışmaların konusu oldu. Bu tartışmalar kimi zaman gerilimlere de neden oldu. Fırsatçılıkta ve ayak oyunlarında sınır tanımayan TKP, genel eylem saatlerine yakın saatte ve yakın yerlerde eylem koyarak, adeta bir “kitle kapma yarışına” girdi. Son noktada, işi tamamen kendi tekelinde tutacak bir biçimde, ayrı yerlere çağrı yapmaktan ve hareketi bölmekten de geri durmadı.
Slogan Böyle Olursa!
TKP’nin uzunca bir dönemdir kendini AKP karşıtlığının dar çerçevesine sıkıştırdığı biliniyor. Tüm sloganlar AKP ile birlikte Gülen’e ve Cemaate takılıp kalıyor. Bu açıdan TKP’nin TGB ile hem ciddi bir yakınlığı var, hem de aralarında “Cumhuriyetin değerlerini savunmak” konusunda kıyasıya bir yarış söz konusu. İş öyle bir noktaya varıyor ki, “parasız, bilimsel, anadilde eğitim” sloganına TGB’liler müdahale ederken TKP’liler bu tutuma seyirci kalıyor, öte yandan TKP’nin “İmamın Ordusu”, “Tayyip Fethullah’ın yanına” vb sloganlarına ise TGB canhıraş destek çıkıyor.
Eylemlere verilmek istenen renk, daha doğrusu dışarıdan giydirilmek istenen gömlek ise geniş bir öğrenci kesimini “gerici” ya da “sağcı” olarak yaftalıyor ve alanın dışına itiyor. TKP’nin öne sürdüğü “Liseliyiz, Solcuyuz; Sağa geçit Yok” sloganı işte böyle bir şey. “Sağcı” ve “solcu” ya da “ilerici”-“gerici” şablonlar oluşturarak öğrencileri kutuplaşmaya zorlamak, oldukça fazla sayıda bir öğrenci kitlesini şimdiden YGS karşıtı eylemlerin dışına itmiş bulunuyor. Eylemlerin ilk günlerinde başörtülü annesiyle slogan atan başörtülü liseliler, bu tutumlar nedeniyle giderek görünmez oldular.
Sağcı-solcu liseliler meselesine gelince; Kayseri’deki eylemlerde bozkurt işareti yaparak yürüyen ve ÖSYM’ye lanet okuyan öğrencilere ne demeli? TKP’ye göre “sağa geçit yok!”
Örneğin İstanbul Bağcılar Lisesi’nde Genç Hayat tartışması üzerine ‘reis’ lakaplı ve kendini ülkücü olarak tanımlayan bir öğrenci sınıfta söz alır ve sınıfa şöyle seslenir; “Bu işin sağı solu yok hocam öğrenciler haklı, boykota çıkmak lazım”. Peki, bütün sınıfı boykota çağıran ama kendini ülkücü olarak adlandıran bu gence ne demeli? Onu bir TKP’li görse herhalde şöyle derdi; “dur bakalım; sen sağcısın, boykota çıkamazsın, çünkü sağa geçit yok”!
TKP ve “Tek 1 Mayıs”
Malum önümüzde 1 Mayıs var. İşçi sınıfı, emekçiler, sağlıkçılar, Kürtler, Aleviler, ezilenler ve tabii ki liseliler alanlarda olacak. Haksızlığa, zorbalığa, sömürü ve zulme karşı her yerde ve birlikte karşı çıkacağız.
1 Mayıs doğduğu günden beri, insanlık onu, “işçi sınıfının birlik, mücadele ve dayanışma günü” olarak kutluyor. TKP, 1 Mayıs’a da el attı ve yeni bir tanım getirdi; “boyun eğmeyen emekçinin bayramı”!
TKP yine aklınca kategoriler üretiyor ve 1 Mayıs’ı sadece “boyun eğmeyenlere” bahşediyor. 1 Mayıs gösterilerine katılamayan, işyerindeki baskı koşullarını aşamayan, memleketin her tarafından yola düşüp Taksim’e gelemeyen işçiler ise boyun eğmiş oluyorlar! Ne yazık… Çünkü TKP’nin gönlü tüm ülkenin Taksim’e gelmesini, olmadı pilot bölge merkezlerine yığılmasını istiyor!
TKP bunu zaten hep yapıyor. Tüm memleketi İstanbul’a çağırıyor, illerdeki yerel kutlamalara engel oluşturuyor ve emekçinin birliğini zedeliyor. Üstelik bu uğurda başka yol arkadaşları da yok değil hani. Hedefine ulaşamadıysa eğer, bu kez illeri kendi belirlediği bölge merkezlerine çağırıyor. Ne yapıp edip yerelin inisiyatifini kırmaya çalışıyor. Taksim meydanında istediği sonucu alamadıysa eğer, hemen dümeni Dolmabahçe’ye kırıp “yalnız ve solcu 1 Mayıs” gösterisini düzenliyor. TKP’nin bu tutumu, size, lise eylemlerinden bir şeyler çağrıştırdı mı acaba?
‘Kürtler Boyun Eğsin, Sosyalizmi Beklesin’
Nereden çıktı bu başlık diyeceksiniz. Hemen mevzuya girelim; YGS rezaletine karşı eylemler yurdun dört bir yanında gerçekleşti. Belki gözlerden biraz uzaktaydı ama doğuda yani bölge illerinde binlerce liseli de ayağa kalktı. Diyarbakır, Batman, Dersim, Mardin, Van ve daha onlarca ilde liseliler kalem kırdı, YGS yüzünden meydanlara çadır kurdu.
Bölgede YGS’den canı yanan liseli arkadaşlar, anadillerinde eğitim görememenin de acısını yaşıyorlar. Çünkü Kürtçe eğitim hala yasak. Bölge liseleri anadilleri için de yürüyor, kalem kırıyor. Üstelik böyle olduğunda, bunun bedeli çok daha ağır oluyor. Gaz, cop, panzer günlük yaşamlarının adeta bir parçası oldu.
Ege illerinde bir liseli arkadaşımızı YGS’ye kurban verdik. Ve 17 yaşındaki İsmail Paslanmaz bunu intihar ederek canıyla ödedi. Aynı günlerde ise Diyarbakır’ın Bismil ilçesinde 18 yaşında bir liseli, İbrahim Oruç, polis kurşunlarıyla katledildi. Suçu ise veto edilmek istenen vekillerine sahip çıkmaktı.
TKP Ege’yi gördü belki ama bölgeyi görmemeyi tercih etti. YSK kararıyla ayağa kalkan ve demokratik haklarını savunan yüz binlerce Kürt yoksulu, TKP’nin gündemine bile giremedi. İstanbul dahil, yurdun dört yanında alanlara çıkan Kürt halkı ve demokrasi güçleri yanlarında TKP’nin bir temsilcisini dahi göremedi. Abluka altında direnen Demokratik Çözüm Çadırlarına ise bir kez dahi uğramadılar.
Bir halk zulüm altında inletilir ve direnirken TKP’nin sesi Sol Gazetesi şöyle yazıyordu; “Kürt Hareketi bölge ve dünya koşullarında kalıcılığı olamayacak bir ulusal kurtuluşçuluğa yönelirken, büyük bir sorun burada büyümektedir”. Ve yazı şöyle devam ediyor; “TKP, bunun kaçınılmaz ve durdurulamaz bir süreç olduğunu düşünmüyor”.
Bu satırlar üzerine, kendini Marksist olarak ifade eden TKP için sayfalar dolusu yazılar yazılabilir. Ama şu kadarını söylemekle yetinelim; ezilen bir ulusun kurtuluşundan bu kadar korkar olmak ve onu büyüyen bir sorun olarak durdurmayı tahayyül edebilmek, en hafif deyişle; milliyetçiliğe kapı aralamaktır. Ve bu yaklaşımın Marksizm’le uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur, olamaz.
TKP, 500 bin boyun eğmeyen insan aradığını söylüyor. İyi ama adama sormazlar mı; yüz binlerce Kürt meydanlarda boyun eğmeden direnirken siz neredeydiniz? Boyun eğmemekten kastınız; Kürt halkına boyun eğmeyi öğütlemek ve meseleyi sosyalizme havale etmek değilse nedir?
Son söz yerine;
Bugünlerde bir sinema filminin fragmanı dönmeye başladı, adı; “Devrimden Sonra”. TKP çevresi tarafından hazırlanan ve birçok ünlünün rol aldığı söylenen film 6 Mayıs’ta gösterime girecekmiş; yani Denizlerin katledildiği gün. Umarız bu film beklentilerimizi yanıltır ve yukarıda sıralanan çelişkileri içinde barındırmaz.
Bir fırsatçılık örneği dahaysa eğer; 6 Mayıs’ı gösterim günü seçmek, filmi gösterime sokanların boynunda ağır bir zincir olarak kalabilir; bizden söylemesi… Çünkü fırsatçılık Denizlerin yanından bile geçmemiştir. Ayrıca Denizler Kürt halkının kendi kaderini tayin hakkını devrimden sonraya bırakmayacak kadar kararlı ve net bir tutumla sehpayı tekmelemişlerdir. Bakalım siz bunu en azından, ‘Devrimden Sonra’ bile olsa, telaffuz edebilecek misiniz?