2 Mart 2013 10:10
Nuray Sancar

En iyi film seçilen Argo, zaten çok dile getirildi; Amerika’nın İran’a yönelik kuşatma ve ambargo politikasını izah etme çabasına destek veriyor. İslam Devrimi sonrasında, Amerikalılar ülkeden kovulduğunda Kanada konsolosluğuna sığınan 6 elçilik çalışanının CIA marifetiyle kurtarılması; tipik Hollywood klişelerini kullanarak bir yenilgiyi zafer okumasına çeviren yönetmeninin debdebeli bir başarısı olarak görülebilir. Kahraman ve zeki CIA adamının İran’a gidişi, üstlerinin “operasyonu durdur!” emrine itaat etmeden, işi kendi yöntemiyle bitirmesi kovboy ruh halinden kurtulamamış Amerikalının gururunu okşayacak cinstendir elbette. John Wayne filmlerinden Rambo’ya gelinceye kadar çok tebdili kıyafet yaptı bu kovboy, şu sıralar ise CIA ajanı kılığında dünyayı kurtarma veya Amerika’yı yeniden kurma misyonunu üstlendi. Kelle avcılığına da devam ediyor.    
Zaten en iyi kadın oyuncuyu çıkaran Umut Işığım’da “Amerika kovboy’dur” diyor tiplerden biri. Bir diğeri “hayır Benjamin Franklindir” diye yanıt veriyor. İlki yasa tanımaz bireysel kahramanlığı diğeri düzeni, aklı ve yasayı temsil ediyor. ABD siyasetinin olduğu kadar popüler kültür endüstrisinin ideolojik kurgusu da, varlığını bu ikilem arasındaki gerilime borçlu. Aslında çoğu kere uzlaştırılabilir karşıtlıklardır bunlar ve bu sene Oscar’ın eli liberal bir revizyon için dokundu bu ikileme: CIA’yı kovboylaştırdı, kovboyu siyahlaştırdı.

DJANGO-ZİNCİRSİZ

Öncelikle, en iyi senaryo ödülünü alan Tarantino’nun Django-Zincirsiz filmi ABD’nin kurucu atalarına bir siyahı da ekleyerek liberal bir tarih yazma girişiminde bulundu. Daha önce kadın mücadelesinin ürünü olarak kadın, eşcinsel hakları tartışılırken de bir eşcinsel kovboyla resmi tarihte, kurucu atanın “Anglasakson, Protestan, beyaz ve erkek” kimliği tartışılır kılınmıştı.
Şimdi o tarihe Alman kökenli bir kelle avcısıyla birlikte dolanan siyah kovboy eklenerek tablo güncelleştirildi. Tarantino’nun filminde, köleleri dövüştürerek zevk ve para sağlayan, Fransız kültürü özentisi tüccar’ın (Leonardio di Caprio) evindeki bir sahne enteresandır. Kitaplıkta Aleksandr Dumas’nın Üç Silahşörler adlı eserini gören Alman kelle avcısı, az önce kölesini köpeklere parçalatmış Mösyö’ye, “Dumas senin yaptıklarına ne derdi acaba” diye sorar, “çünkü hayran olduğun yazar bir siyahtı.” Siyahları kurucu ata olarak tarihe sokma gayretindeki film, aynı zamanda onları evrensel kültürü temsil eden Avrupa kültürünün kurucu unsuru olarak da ilan ediyor. ABD’yi sadece İngilizler değil; Alman, Fransız ve siyahlar kurmuştur bu durumda, siyahlar kültürün de direğidir… Bu yollarda beraber yürümüşlerdir. Kimi köle olarak kimi köle tüccarı, kimi de kölelik karşıtı bir liberal tüccar olarak.

YA KÖLELİK VE AŞAĞILANMA?

Evet ama siyahların onca yıllık köleliği ve aşağılanması ne olacak bu durumda? Üstü kapatılıp geçilecek mi? Siyahları esaretten kurtarıp bilmem kaç yıl süren köle savaşlarını durduracak bir Amerikan kahramanının eklenmesi gerekmez mi bu tabloya? En iyi erkek oyuncu ödülü: Daniel Day Lewis’e sadece muhteşem oyunculuğundan gitmedi, oyunculuğunu konuşturduğu rol anlamlıydı bu yüzden. Lincoln, gelmiş geçmiş en zorlu liberallerden; barış yanlısı ve kölecilik karşıtı kurucu ata, karşısındaki muhafazakâr bloku parçalayarak köleleri özgürleştiren adam, Lewis’in oyunculuğunun nezdinde ödülünü kaptı bu yüzden. Filmin adı da Lincoln.
Hollywood’un bu sene sadece tarihle derdi yoktu. En iyi yönetmen ödülünü alan Pi’nin Yaşamı filminde, kurtulduğu bir deniz kazası sonrasında, okyanusun ortasındaki kayıkta vahşi bir kaplanla kalan kahramanımız, karşılıklı savaş halinden bitap düşmüş, bir çözüm ararken, uzlaşması gerektiğini, kaplanı eğiterek dost olabileceğini düşünür. Obama’nın politikası da bu değil midir? ABD’nin Bush döneminde dalaştığı “haydut” ülkeleri diplomasi yoluyla kendine kazanmaya çalışmak, bu ülkeleri dostça sömürmenin yolunu açacak bir taktik olarak belirmemiş midir son dönemde. Öyleyse bir ödül de buna gidecektir.
Eğer Bin Ladin’in öldürülmesini anlatan Zero Dark Thirty filmi en iyiler listesine girseydi, Oscar hamasetin dibine tamamen vuracaktı. Bu film en iyi ses kurgusu filan gibi bir ödül aldı. Şükredelim! Zero Dark Thirty’nin işkence sahnelerine, Tarantino’nun akıl tutulması yaratan kan gösterme tutkusu eklendiğinde boğazda irice bir ABD lokması kalır kalmasına ya, dünya alemi ahmak sanmak kadar büyük kazmalığın yanında, bu daha hiçbir şeydir.

OSKAR’IN KRİTERİ

Geçmişini yeniden kurgulaması, emperyalist ütopyasına bu kurgulanmış geçmiş üzerinden yürümeye kalkması ve bütün bu yolu hâlâ kovboy çizmeleriyle geçmeye çalışması tipik ve değişmez bir ABD vandalizmi değilse nedir? Bu küstahlığa dünyanın merkezinin ABD olduğunu, dünyanın en iyi filminin Oscar ile tescillenen film olduğunu dayatması da cabası. Ne yaparsa yapsın haklı çıkma çabasındaki; Argo filminde İran halkı tarafından arkasına teneke takılarak kovalandığında bile yetkililerden birine “biz bunlara az işkence yapmadık. Musaddık’a darbe yaptık, Şahı getirdik” mealinde liberal bir özeleştiri yaptıran yönetmen zihniyeti, dünyanın hâlâ küçük ABD zaferlerinden, bizi biz eleştiririz pişkinliğinden mutlu olabileceğini zannediyor demek ki.
Evet Oscar ödülleri bu yıl ideolojik bir önermenin sinematografik kurgusuna verildi. Bütün filmler birbirinin mesajını güçlendiriyordu. ABD’nin Ortadoğu politikalarından liberal iç politikasına, geçmişine bakış açısından gelecekte yapmak istediklerine kadar Obama döneminin bütün stratejik ve taktik önceliklerine uygunluk, Oscar’ın kriteri oldu.
Buyurun en iyi filme şimdi…

EVRENSEL'İNMANŞETİ

Yüksek voltajlı teşvik

Yüksek voltajlı teşvik

Erdoğan-Şimşek programıyla emekçilerin bir ayı daha gıdaya gelen yüksek zamlar ve eriyen ücretlerle geçti. Özelleştirmelerle ihya edilen sermaye gruplarına ise sadece bir ayda ‘üretmedikleri elektrik’ için 1 milyar lira teşvik verildi. Sanayi patronları da çalıştırdıkları her kadın işçi için devletten artık daha fazla teşvik alacak.

BİRİNCİSAYFA
SEFERSELVİ
2 Mart 2025 - Sefer Selvi

Evrensel'i Takip Et