20 Kasım 2023 16:44

20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü: Dayanışmamız nefretinizi yenecek

20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü'nde yapılan açıklamada “Katilleri teşvik eden transfobik düzene olan öfkemiz adalet, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bize güç veriyor" denildi.

Fotoğraf: Eylem Nazlıer/Evrensel

Paylaş

İnsan Hakları Derneği LGBTİ+ Hakları Komisyonu, Sosyal Politika, Cinsiyet Kimliği ve Cinsel Yönelim Çalışmaları Derneği ve Dönme Dergisi, 20 Kasım Nefret Suçu Mağduru Transları Anma Günü dolayısıyla basın toplantısı düzenledi.

Taksim'de bulunan İHD İstanbul Şubesi'nde yapılan açıklamada, "Trans cinayetleri politiktir" denildi. Açıklamaya çok sayıda LGBTİ+ örgütleri, HDP eski Milletveki Musa Piroğlu'da katıldı. Açıklama öncesi Cihangir parkında Palmiye Deniz, Sadri Alışık Sokakta ise Esra Ateş anılarak, karanfil bırakıldı.

“11 ARKADAŞIMIZI NEFRET CİNAYETİNDEN KAYBETTİK”

Ortak açıklamayı İnsan Hakları Derneği LGBTİ+ Hakları Komisyonu'ndan Eylem Çağdaş ve Dönme Dergisi'nden Sarya İdil Güner okudu. Trans Avrupa'nın verilerine göre Türkiye'de sadece 2021'den bu yana 11 arkadaşlarının nefret cinayeti sebebiyle kaybettiklerini söyleyen Güner, "Ancak öldürülen canlar hiçbir zaman bir sayıdan ibaret olmadı. Hande Buse Şeker'i, Nefes Balkan'ı, Ecem Seçkin'i, Esra Ateş'i, Hande Kader'i ve daha adını sayamadığımız onlarca arkadaşımızı unutmadık. Onların katillerine ve o katilleri teşvik eden transfobik düzene olan öfkemiz adalet, özgürlük ve eşitlik mücadelesinde bize güç veriyor. Şunu çok iyi biliyoruz ki bu nefret cinayetleri bir günde ve bir kişi tarafından işlenmiyor. Bizler çocukluğumuzdan itibaren önce ebeveynlerimiz ve akranlarımız tarafından şiddet ve zorbalığa maruz kalıyoruz. Bu şiddet ve zorbalıkla mücadele etmek zorunda kalan bizler kendimizi geliştirip bir hayat kurabilmek için gerekli güven ve destek ortamını bulamıyoruz" dedi.

“EĞİTİM HAKKI ELİMİZDEN ALINIYOR”

Her yurttaşa sunulan eğitim hakkından faydalanmaya çalıştıklarında tonlarca sorunla karşılaştıklarını anlatan Güner, "Kampüslerdeki güvenlik görevlileri uyum sürecinde olan transları kimliklerinde atanmış olan cinsiyete uygun olmadıkları bahanesiyle kampüse almıyor. Bir engelleme olmasa bile yadırgayan bakışlar altında üniversite kampüslerine girmek durumunda kalıyoruz. Üniversite ve yurt yönetimleri kadın ve erkek olarak cinsiyetlendirilmiş öğrenci yurtlarında kalmak isteyen transları nereye koyacağını bilemiyor ve translar sıkça ait hissettikleri cinsiyete ayrılan yurtlarda kalamıyor. Bu sorun aşılsa dahi öğrenci yurtlarında kaldığımız süre zarfında kimliklerimiz sebebiyle zorbalığa ve dışlanmaya maruz kalıyoruz. Kâğıt üzerinde eğitim hakkı her yurttaşa sağlanmış olsa da baştan sonra ayrımcılıkla dolu eğitim sistemi sebebiyle pek çok arkadaşımız eğitim hayatını tamamlayamıyor, hayalini kurduğu meslekleri yapamıyor, yaşamlarının geri kalanında ise hayatta kalabilmek için kendilerine adeta lütfedilen işlerde çalışıyor. Biz translar olarak ne devletin ne de ailemizin ekonomik ve sosyal desteğini alamıyoruz. Hayatta kalmak, karnımızı doyurmak için emeğimizi satmak bizim için tek yol. Ancak istihdam ve iş yaşamının her aşamasında ayrımcılıkla yüzleşiyoruz. Daha iş aramaya başladığımız ilk anda başvurduğumuz işlerden gelen retler bizlere şunu gösteriyor: Biz translar toplumun saygın bulduğu işlere yakıştırılmıyoruz. Açık kimliğiyle kamuda öğretmen, doktor gibi saygın görülen mesleklerde çalışabilen trans sayısı yok denecek kadar az" ifadelerini kullandı.

“TRANSLAR ZENGİNLERE PEŞKEŞ ÇEKİLEN MAHALLELERE YAKIŞTIRILMIYOR”

Açıklamanın geri kalanını İnsan Hakları Derneği LGBTİ+ Hakları Komisyonu'ndan Eylem Çağdaş okudu. Çağdaş, en temel ihtiyaçlarımızı dahi karşılayamayacakları yoksulluk sarmalına itildiklerini ya da güvencesiz şartlarda ve güvenlik tehlikesi altında kalarak seks işçiliği yaptıklarını dile getirdi."Transsanız ve başınızı sokacak bir eve ihtiyacınız varsa hele ki enflasyonun ve emlak krizinin başını alıp gittiği bu günlerde işiniz oldukça zor" diyen Çağdaş, "Pek çok ev sahibi translara sadece trans oldukları için evini vermiyor veya normalin çok üstünde kiralar istiyor. Bu fahiş kiraları kabul etseniz dahi komşunun tacizi ve mahalle baskısı sebebiyle evlerimizde huzurla yaşayamıyoruz. Transfobik düzen bizleri biraz olsun güvende hissedip huzur bulacağımız ancak kira fiyatlarının çok yüksek olduğu mahallelerde yaşamaya zorluyor ancak iş dahi bulamayan bizler için bu mahallelerde yaşamak çoğu zaman mümkün olmuyor. Uygun fiyata kira verdiğimiz mahallelerimiz ise günün birinde birilerinin rant alanına dönüşüyor ve kentsel dönüşüm adı altında uygulanan soylulaştırma politikaları adı altında o mahallelerden ilk sürülen bizler oluyoruz. Geçmişte Ülker Sokak'ta, Esat-Eryaman'da yaşanan buydu. Bugün ise aynı politikalara Tarlabaşı ve Bornova Sokak'ta maruz kalıyoruz. Biz translar zenginlere peşkeş çekilen bu mahallelere yakıştırılmıyor, oraları kirli gösteren insanlar olarak görülüyor ve gerek bekçi ve polisin hukuki tacizleri gerekse sivil çeteler tarafından baskı ve şiddetle buralardan sürülüyoruz" dedi.

“ADALETE ERİŞİRKEN DE EŞİT DEĞİLİZ”

Çağdaş, " Biz translar adalete erişirken de eşit değiliz. Transfobik düzen yıllarca süren davalarla bizleri haklı mücadelemizden vazgeçirmeye çalışıyor. Transların sadece trans oldukları için sistematik bir şekilde maruz kaldığı yağmalama, gasp, yaralama, cinayet gibi suçlar yasa tarafından nefret suçu olarak kabul edilmiyor. Yargılanan suçlular çoğu zaman ya hiç ceza almıyor ya da ödül gibi cezalar veriliyor. Yıllardır tekrarlanan ‘kadın sandım, erkek çıktı’ gibi transfobik bahaneler hakimler tarafından ikna edici bulunuyor ve katiller haksız tahrik indirimi alıyor” dedi.

“MUTLU OLMADIĞIMIZ BEDENLERDE YAŞAMAK ZORUNDA BIRAKILIYORUZ”

Sağlık hizmetlerine erişimde de durumun bundan farklı olmadığının altını çizen Çağdaş şunları söyledi; “Bizler herhangi bir sağlık sorunu sebebiyle hastaneye gittiğimizde sağlık çalışanları tarafından ayrımcılık ve kötü muameleye maruz kalabiliyoruz. Trans bedenleri "hastalıklı" gören bazı transfobik sağlık çalışanları bize dokunmak istemediği için tedavi vermeyi reddedebiliyor. Bunun yaşanmadığı durumlarda ise aldığımız önyargı dolu sorular ve yadırgayan bakışlarla kötü hissetiriliyoruz. Bu muamele öyle bir noktaya varıyor ki bazılarımız sırf bu muameleye maruz kalmamak için sağlık kuruluşlarına gitmiyor, öngördüğümüz ayrımcılık sebebiyle tedavi almıyoruz. Sağlık hizmetlerine ilişkin en büyük sorunu ise cinsiyet uyum süreci için gittiğimiz hastanelerde yaşıyoruz. Ait olduğumuz bedende yaşayabilmek, kimliğimize ait olduğumuz cinsiyeti yazabilmek istediğimizde psikiyatristinden hakimine kadar bir sürü insanı ve kurumu ikna etmek zorunda kalıyoruz. Mutlu olmadığımız bedenler ve kimliklerde yaşamak zorunda bırakıldığımızda yaşadığımız depresyon ve anksiyete gibi psikolojik sorunlar artık bilim tarafından da nihayet kanıtlandı" diye konuştu.

“YAŞAM MÜCADELESİ VERMEK ZORUNDA BIRAKILIYORUZ”

Bugünlerde AKP ve yandaşı partilerin cinsiyet uyum sürecini yasaklamaya yönelik taleplerine ilişkin konuşan Çağdaş, "Bu talepler; tüm emek sömürü sistemini genç nüfus ve ucuz emek üstüne kuran, kadını aileye hapsedip onları üreme aparatı gibi kullanmaya niyetli, bu sömürü sistemini ise ırkçı söylemlerle temize çekmeye çalışan aileci neoliberal bir zihniyetin ürünü. Yalnızca sömürü düzenine uyum sağlayanlara verilen makbul aile ve yurttaşlık nişanesi ise devlet yetkilileri ve siyasilerin pompaladığı LGBTİ+ karşıtlığı üzerinden meşruluk kazanıyor. Sömürü çarkının sürmesinde faydasız görülen LGBTİ+'lar düzenin devamı için bir günah keçisine çevriliyor. LGBTİ+ hak mücadelesini bir propaganda olarak çerçeveleyip bu sözde propagandanın çocukları cinsiyetsizleştirerek aileyi yıkacağı masalı anlatılıyor. Translar için hayati olan uyum sürecine ilişkin hak ve hizmetler ise bu masal bahane gösterilerek yasaklanmak isteniyor. Görüldüğü üzere biz translar hayata başladığımız günden bittiği ana dek bir yaşam mücadelesi vermek zorundayız. Bu anma gününde yalnızca nefret suçuyla katledilen arkadaşlarımızı anmak yeterli değil. Katillerin tetiği çektiği ana kadar kademe kademe artan nefret sarmalını ve o katilleri teşvik eden transfobik düzeni göstermek zorundayız. Bu cinayetler bir günde işlenmiyor. Bu cinayetler; sıcak bir yuvaya, karnımızı doyurabileceğimiz bir işe, hayalimiz olan mesleklere, hepimizin hakkı olan sağlık hizmetlerine ve kendimiz olabileceğimiz bir sosyal yaşama bizleri reva görmediğiniz için kolaylıkla işlenebiliyor. Bu cinayetler gündelik yaşamın olağan akışında küçük gibi görünen alaycı bakışlar, arkamızdan edilen dedikodular, yadırgayan ve meraklı sorularla biriken nefretin bir sonucu. Bu transfobi yalnızca nefret cinayetleri sonucunda arkadaşlarımızı aramızdan almıyor" dedi. (İstanbul/EVRENSEL)

ÖNCEKİ HABER

Basın Konseyinden İBB'ye yönelik yalan haberlere kınama

SONRAKİ HABER

MND İzolasyon’da sendikalaşan işçiler işten atıldı

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa