Defne’de yerel seçim çalışmaları başladı: Açık, anlaşılır, halkçı bir yönetim için mücadeleye
Defne’de yerel seçim çalışmaları için bir araya gelen demokratik kitle örgütleri ve siyasi partiler halkçı belediyecilik anlayışı için ortak mücadele vurgusu yapıyor.
Fotoğraf: Evrensel
Dilek OMAKLILAR
Hatay
Maraş merkezli yaşanan 6 Şubat depreminde en fazla yıkımın meydana geldiği Hatay’ın Defne ilçesinde hâlâ depremzedelerin sorunları çözülmedi. Hem yerel iktidarın hem merkez hükümetin halkın ihtiyaç ve taleplerine karşılık veremediği kentte; hâlâ temiz içme suyuna ulaşım, barınma, toplu taşıma gibi temel insani gereksinimler orta yerde duruyor.
Diğer yanda ise yaklaşan yerel seçim öncesi siyasi parti ve dernekler ortak mücadele hattı için bir araya gelmenin yollarını arıyor. Belediyecilik anlayışlarını, kentin yeniden inşasında önceliklerin neler olduğunu ve Defne özelinde sol-sosyalist parti ve hareketlerin bir araya gelme çabalarında nasıl bir yol izlenmesi gerektiği sorularını yönelttiğimiz temsilciler, açık, anlaşılır, halkçı bir yerel yönetimin önemine vurgu yaptı.
“DEPREM ÖNCESİNDEKİ SORUNLAR ARTIK GÜNDEMDEN DÜŞTÜ”
Emek Partisi adına konuşan Tugay Demir, “Sadece bugün değil, deprem öncesinde de belediye düzeyinde kamusal hizmet almayan bir coğrafyada yaşadığımızı biliyoruz. Biz yine de şunu söylemek durumundayız; deprem öncesindeki kavram ve öncelikler, depremle birlikte yer değiştirmiştir” diyerek deprem öncesindeki öncelikli görünen yerel yönetsel sorunların artık gündemden düştüğünü söyledi.
“Modern şehir kavramına dahil olan her şey yıkılıp gitmiştir. Dolayısıyla bugün, her şey asgari talepler üzerinden tanımlanabilmektedir” diye sözlerine devam eden Demir talepleri ise şu şekilde sıraladı:
- Barınma sorunu
- Temiz suya ulaşma hakkı
- Ulaşım sorunu
- Sağlık hizmetine ulaşma hakkı (Bu başlık tabii ki yerel yönetimlerin alanına girmiyor. Ancak, bölge halkını temsil yerel yönetimlerin görevidir)
- Eğitim gören yaş gruplarının ihtiyaçları
- İletişim sorunu (aylardır bölgede internet hizmeti yok)
- Sağlıklı gıda tedarikinin sürekliliği
- Depremin yükünü en çok çeken kadınların sosyal-psikolojik sorunları
- Çocukların travma gerçekliği”
“AÇIK, ANLAŞILIR, HALKÇI BİR YEREL YÖNETİM”
Bölgede sol-sosyalist parti ve çevrelerin deprem sürecindeki dayanışma çabalarının, bu deneyimin benzersiz olduğunu ifade eden Demir, “Zira sosyalistlerin çabası olmasa bölge insanı susuz, yiyeceksiz, giyeceksiz kalacaktı. Onun da ötesinde dayanışma, yaşamla buluşan bir kavram olamayacaktı. Bu durumun ötesi yok. Bu gerçeklik ortadayken, bölgenin devrimci/demokratik dinamikleri iktidar hedefini ıskalamadan yol almak sorumluluğunu taşıyor. Bu şu anlama geliyor; sol-sosyalist partiler içsel koridorlarından çıkarak mahalle, sokak gerçekliğine göre bir yerel siyasal hat örmek zorundadır. Zira başta belirttiğimiz ‘olağan olmayan koşullar’ bu zorunlu durumu anlaşılır kılıyor. Bunun da ötesinde yerel, gerçekçi sayısal hesaplar ihmal edilemez boyuttadır. Dolayısıyla, tüm sol-sosyalist dinamiklerin bu şehri ‘eşit düzeyde’ enkazdan çıkarma sorumluluğu vardır. Sol- sosyalist sorumluluk açık, anlaşılır, halkçı bir yerel yönetim çalışmasına dönüşmelidir” dedi.
“KENTİN NASIL VE HANGİ KOŞULLARDA KURULACAĞI BELİRSİZ”
SOL Parti adına ise Serbay Mansuroğlu, “Bizlerin geleneksel olarak Terzi Fikri ile somutlanmış şiarımız halk için halkla birlikte iş yapmak olmuştur. Özyönetimci bir anlayışla halkın yerele dair muradını önceleyen bir bakış açısına sahibiz. Halkın karar alma süreçlerinin tamamında özne olmasını sağlayacak araç veya organları ortay çıkarmak, geliştirmek ve organize etmek temel sorumluluğumuzdur” diye konuştu.
Kentin yeniden inşasında önceliğin insan hayatı olduğunu belirten Mansuroğlu, “İnsanlara güvenli yaşam alanları sunmak kamunun temel görevlerindendir. Ancak bu devletin dilediği yere dilediği beton yığınlarını yapabileceği anlamına gelmez veya yerinde dönüşüm ile kredilendirdiği yapıları denetimsiz bırakabileceği anlamında gelmez. Hatay'da görünen tabloda ya iktidarın rant alanına dönüştürdüğü TOKİ'lere gideceksin ve yıllarca borç ödeyeceksin ya da nasıl yapılacağı belli olmayan yerinde dönüşüme baş vuracaksın ve yine yıllarca borç ödeyeceksin. Her iki seçenekte de net olan Hatay halkı her durumda borç ödeyecek ama kentin nasıl ve hangi koşullarda veya hangi nitelikte yeniden kurulacağı belirsizliğini koruyor” dedi.
“HALKIN BELEDİYESİNİ HALKLA BİRLİKTE KURABİLİRİZ”
Defne’nin depremde yıkımın ve hasarın en yoğun yaşandığı ilçelerden biri olduğunu hatırlatan Mansuroğlu, sol-sosyalistlerin bir araya gelme çabasının kıymetli olduğunu ancak şimdiye kadar bu zemin yakalanamamış olmasını da düşünülmesi gereken bir konu olduğunu söyledi.
SOL Parti olarak hazırladıkları "Sorumluluğa Çağrı" metnine ilişkin de konuşan Mansuroğlu, “Defne yerelinde ortak aklı üretmek, birlikte söz söylemek isteyen 14 kurum ve yapı ile birlikte seçimlere giderken nasıl bir yol izlememiz gerektiğini tartıştık ve bunun sonucunda Defne'nin sorunlarına çözüm üretebilecek, halkın karar mekanizmasına doğrudan katılabileceği, yerel seçimlere dair ne varsa tartışabileceğimiz Defne Halk Meclisi oluştu. İzlenmesi gereken yolun, şeffaf, halka açık olması gerekmektedir. Eğer Defne'de halkın belediyesini kuracaksak bunu halkla birlikte kurabiliriz” diye konuştu.
“İHTİYAÇLARIN ARACISIZ BİLDİRİLDİĞİ BİR YÖNETİM İSTİYORUZ”
HEDEP il eş başkanı Hasan Nurlu da bu kentin en önemli gereksiniminin halkçı ve deprem odaklı bir belediyecilik olduğunu ifade etti. Depremin üzerinden 9 ay geçmesine rağmen hâlâ ne yerel yönetimlerin ne de merkezi hükümetin halk için adım attığını belirten Nurlu, “Halkın yönetime katılabildiği, ihtiyaçlarını aracısız yerel yönetime bildirebildiği bir yönetim şekli istiyoruz. Yerel yönetimlerin güçlendirilmesi ve öz kaynaklarıyla halka hizmet ederek taşeronluk ve ihale işlerinden kurtulması bizim için çok önemli. Asıl gayemiz rant alanını yok ederek kamusal hizmetlerin verilmesidir” dedi.
Rantçı imar planlarıyla değil, kadınların, gençlerin, çocukların, engelli ve yaşlıların daha rahat yaşayabileceği bir kent inşaası düşündüklerini belirten Nurlu, “Toplumun hem sosyal ve kültürel hem de ekonomik gelişiminin önünü açacak onlarca proje ile kenti halk ile birlikte yönetmek asıl hedefimiz” diye ekledi.
“HALKIN YÖNETİME KATILDIĞI MEKANİZMALARI KURMAK ÖNEMLİ”
Defne’nin merkezi hükümet tarafından da yerel yönetimler tarafından da yok sayıldığını söyleyen Nurlu, “Aslında yıllardır yolları delik deşik olan, alt yapının hala bitirilemediği, sosyal kültürel alanların hiç olmadığı bir ilçe. Defne, depremden önce de öksüzdü. Depremle birlikte daha da kötü durumda. Dolayısıyla Defne yerel yönetimler açısından hepimiz için çok önemli. Halkın yönetime katılmasını sağlayacak mekanizmaları kurmak da her zamankinden daha önemli” dedi.
“MAHALLE ÖRGÜTLENMELERİNE DAYALI BİR ANLAYIŞ”
Anadolu Kültür ve Araştırma Derneği (AKA-DER) adına da Mehmet Ali Ceylan, “Biz sosyalistler belediyecilik meselesini daha bütünlüklü bir açıdan, halk örgütlenmelerinin büyümesi açısından ele almalıyız. Kaldı ki bugün deprem bölgesinde bu tartışmayı yürütebiliyor olmamızın başlıca sebebi devrimci sosyalist güçlerin, halkın, gönüllülerin ortaya koyduğu dayanışma ve mücadeledir. Süreci sadece belediyecilik üzerinden ele almak bizleri yanlışa sürükler” dedi. Mahalle örgütlenmelerine dayalı bir anlayışın hayata geçirilmesi gerektiğini ifade eden Ceylan, bölge halklarında yerlerinden edilme endişesinin olduğunu hatırlattı.
“TEK YOL MÜCADELEYİ BÜYÜTMEKTEN GEÇİYOR”
Ekolojik tahribat ve doğanın yağmalanmasının had safhaya ulaştığını söyleyen Ceylan, “Tahribat ve yağma acilen son bulmalı ve kuruluş süreci de ekolojik, demografik yapıya uygun, yağma-rant politikalarına dayalı olmayan yaklaşım önde olacak şekilde olmalı. Önemli diğer bir madde de kültürel varlığımız. Geçen son karar ile Antakya’da ÇED raporu olmadan her yeri kazabilecekler. Endişelerimizin ortadan kalkabilmesinin tek yolu mücadeleyi büyütmekten geçiyor” dedi.
Sol-sosyalist bir çalıştay organize ettiklerini belirten Ceylan, “Bu çalıştayda çerçevenin net, anlaşılır, sade olması önemli olacaktır. Ortaklaşmanın sağlandığı ve bu ortaklaşmaların halk örgütlenmeleriyle büyüdüğü bir süreç sol-sosyalistlerin önüne koyması gerekendir” diye konuştu.
“EMEKÇİLER KENDİ KENTLERİNDE SÖZ SAHİBİ OLMALI”
TİP PM Üyesi Barış Kineşçi de öncelikle belediyecilik anlayışlarını anlatarak, “Halkın vergilerinin birilerinin cebine gitmesine engel olacağız. Müteahhit belediyeciliği değil halk belediyeciliği yapacağız. Kent emekçilerinin kendi kentlerinde söz sahibi olduğu bir yeni dönem başlatacağız. Konutun bir finans aracı olmasının önüne geçecek uygulamaları hayata geçireceğiz” dedi.
İl yönetimi olarak belediye kazanamadıkları yerlerde de halkın çıkarlarını belediye meclislerinde savunacaklarını belirten Kineşçi, “Gölge belediyecilik yapacak, halkımızın vergileriyle oluşan bütçelerin ve zenginliklerimizin rantçılara ve hırsızlara aktarılmaması için mücadele edeceğiz” diye ifade etti.
“ORTAK MİRASIMIZ BETON YIĞININA DÖNÜŞMEMELİ”
Kentin yeniden inşasında insanlara sağlıklı ve güvenli bir yaşam alanı sunmanın öncelikli olması gerektiğini belirten Kineşçi, “Burada yaşayanlar çok büyük travmalar yaşadı. Kenti yeniden kurmanın sadece bina yapmak değil aynı zamanda bir rehabilitasyonu da gözetmesi gerekliliği açık. Kadın istihdamı için olanaklar, kooperatifler, kadın sağlığı merkezleri gibi pek çok şey yerel yönetimin gündemine girebilir. Kenti terk etmek zorunda kalan Antakyalıların gönül rahatlığıyla dönüp özlem giderebileceği bir Antakya kurulmak zorunda. Bu ortak mirasımızın bir beton yığınına dönüşmesine izin vermeyeceğiz” dedi.
Kineşçi son olarak şunlar söyledi; “Bizim bu ülkeye solcuların, sosyalistlerin yeni bir dünya kurabileceğini, yönetebileceğini göstermemiz gerek. Bu iradeye en yakın olduğumuz yerlerden biri de Defne. Sol-sosyalist çevrelerin ortaklaşacağı ilkeleri oluşturacağımız çalıştaylar düzenlenmesi gerektiğini düşünüyoruz. Aralık başında düzenleyeceğimiz çalıştayda solun ortak aklıyla bu ilkeleri belirleyeceğiz.”
"YAŞAM HAKKINI ÖNCELEYEN BELEDİYECİLİK ANLAYIŞI"
Halkevleri adına konuşan Eylem Mansuroğlu ise, belediyecilik anlayışını tarif etmeden önce mevcut olanı eleştirerek, "Yolsuzluklar, insanları geçinemez hale getiren hizmet bedelleri, hizmetlerin yetersiz kalması, yerel yönetimle yerel halk arasına aşılmaz duvarların girmesi, kayyumlar… tüm bunlar yapısal bir sorun olarak önümüzde duruyor" dedi.
Mansuroğlu, "Biz kamusal ihtiyaçları ve halkın insanca bir yaşam hakkını önceleyen halkçı, demokratik bir belediyecilik istiyoruz. Kentlerimizin de emekçi halkın geçinebileceği, insanca yaşayabileceği şekilde yeniden inşa edilmesini gerektiğini savunuyoruz" diye ekledi.
Hem sorunların ifade ve tespit edilmesi hem de çözümlerin geliştirilmesi, uygulanması ve denetlenmesi açısından halkın yönetime doğrudan katılımının sağlaması gerektiğini ifade eden Mansuroğlu, kentin yeniden inşasında da insan yaşam hakkını önceleyen bir anlayışı vurguladı. Mansuroğlu, "Elbette bilim insanlarının, emek ve meslek örgütlerinin de etkin katılımını sağlayan bir belediyecilik. Bunu 'halkçı deprem belediyeciliği' diye de adlandırabiliriz" diye konuştu.
"DEFNE BİZİZ"
Hâlâ var olan barınma, su, alt yapı yetersizliğine değinen Mansuroğlu, "Bizim önceliğimiz halkın insanca yaşam hakkıdır, mücadelemiz yaşam mücadelesidir, yerel seçim sürecine dahlimiz de yerel yönetimlere müdahalemiz de bu yönde olmalıdır" dedi.
Son olarak halkın artık değişim istediğini söyleyen Mansuroğlu, "Sol, sosyalist güçlerin bir araya gelmesi ve gerçek bir değişim süreci için harekete geçmeleri yönünde bir halk basıncı oluşturuyor. Öncelikle kendi dar örgütsel kaygılarımızı değil halkın bu beklentisini işin başına koymalıyız. Defne böyle yönetilmeyi hak etmiyor. Depremde gördük ki yaşam kavgasında kendi kaderimize terk edilmişiz. Kendi kaderimizi kendi elimize alabiliriz. Defne biziz, yöneten de biz olabiliriz" diye ifade etti.