Gücümüz gür sesimizde 25 Kasım önümüzde
Bilkent bir holding olarak sürekli büyürken ve tacizci akademisyenlere maaş vermeye devam ederken öğrencinin cebine göz dikiyor, verdiği bursu da kendi yemek şirketiyle geri alıyor.
![Gücümüz gür sesimizde 25 Kasım önümüzde](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/222888.jpg)
Fotğraf: Evrensel
Kadın Çalışmaları Topluluğu üyesi
Bilkent Üniversitesi
25 Kasım’a doğru ilerlerken Bilkent’te gündemi üniversiteli kadınlar olarak değerlendirebileceğimiz alanlar oluşturmaya çalışıyoruz. Bu günün Bilkent’te önemli bir yeri olacak çünkü kampüsün özellikle kadınlar için güvenli olmadığını biliyoruz. Geçen yıldan beri taciz ve darp vakaları art arda gün yüzüne çıkmaya devam ediyor. Özellikle hazırlık yurtlarında kadınlara uygulanıp erkeklere uygulanmayan yasaklarla karşılaşıyoruz. Erkek yurdunun altında oyun ve sosyalleşme alanları varken kadın yurdunun altında çamaşırhane olması; erkek öğrenciler gece geç saatlere kadar dışarıda kalabilir, yurda geç girebilir ve yurdun dışında oturup sosyalleşebilirken kadın öğrenciler için durumun böyle olmaması, yurtlardaki cinsiyetçi yaklaşımın örneklerinden yalnızca birkaçı.
Bu uygulamaların karşısındaysa taleplerimizin yönetim tarafından ciddiye alınmadığını, CİTÖK’ün içinin boşaltıldığını görüyoruz.
Ülkenin her yerinde arkadaşlarımız yurtlarda katledilirken Bilkent’teki tavrın da gençliği sömürüp geleceksizleştiren siyasetten bağımsız olmadığını görüyoruz. 25 Kasım’a yaklaşırken de kadınların güvenli yaşam hakkını daha da gür bir şekilde savunmamız gereken bir sürece girdiğimizin farkındayız. Çünkü yaşamımızdan ve güvenliğimizden endişe duyarken bir yandan da yoksullukla mücadele ediyoruz.
KAMPÜSTE GÜVENDE HİSSETMEK İSTİYORUZ
Bilkent’te uzun süredir devam eden cinsel taciz ve darp vakaları sorunu, geçen yıldan beri tatmin edici bir sonuca ulaşmadı. Okulda büyük protestolar yapılmasına rağmen yönetim, sorunu bizden bağımsız bir biçimde “çözdü.” CİTÖK geçen yıl iyi kötü çalışırken bu sene tamamen işlevsiz durumda kaldı. Kampüste hâlâ darp ve taciz suçlamaları olan personeller barınıyor, ders vermeye devam ediyor. Artık neredeyse hepimiz kampüste doktora gitmeden önce birbirimize soruyoruz, ders seçerken hocaları arkadaşlarımıza sorduruyoruz. Bunlar yalnızca hakkımız olan eğitimi ve sağlık hizmetini alırken taciz edilmemek için. Kampüste bu konuda bir güvensizlik hâkim.
Örneğin ben, danışman hocamın taciz suçlamaları olduğunu kadın arkadaşlarımdan öğrendim. Şimdi danışman değiştirmeye, bunu da göze batmadan yapmaya çalışmaya çalışıyorum. Çünkü bir yandan da okuldaki geleceğimi ve derslerimi etkilemesini de istemiyorum. Bunlar hem okulda etkin bir CİTÖK olmadığı için, çünkü birkaç akademisyen harici yönetim ve hocalar tarafından yalnız bırakılacağımızı biliyoruz, hem de ülkenin genel siyasi durumu yüzünden yaşanıyor. Her gün başka bir KYK yurdunda bir problem duyuyoruz. Artık KYK ismini gördüğümde hangi arkadaşımı kaybettiğimi okuyacağımı düşünerek korkuyorum. Kadınların, özellikle genç ve üniversiteli kadınların hayatının hiçe sayıldığı bir siyasi iklimle karşı karşıyayız. Şiddet ve baskı gördüğümüz aile evinde kalmamak ve kendi hayatımızı kurmak için attığımız her adımda; üniversitelerde, yurtlarda, iş yerlerinde erkeklerin, şirketlerin, devletin şiddetiyle karşılaşıyoruz.
KADINA ŞİDDETİN EKONOMİK BOYUTU
Bir yanda da mücadele etmek zorunda olduğumuz yoksulluk var. Bilkent’te yemekhanede bir öğün yemek 45 TL, bu da kampüsteki en ucuz seçenek. Yurtta kalan bir burslu öğrenci üç öğün yemekhaneden yese bursunun neredeyse tamamı sadece yemeğe gidiyor. Üstelik geçen günlerde de önümüzdeki dönem için yurtlara zam yapıldığını öğrendik.
Bütün bu ekonomik problemler en çok burslu okuyan kadın öğrencileri etkiliyor. Bilkent bir holding olarak sürekli büyürken ve tacizci akademisyenlere maaş vermeye devam ederken öğrencinin cebine göz dikiyor, verdiği bursu da kendine ait olan yemek şirketiyle geri alıyor. Burada kadına yönelik şiddetin ekonomik boyutuyla karşılaşıyoruz. Sürekli yemek ve barınma konusunda kaygı yaşıyorum. Beni ve çevremdeki arkadaşlarımı mücadeleye yönelten en büyük etmenlerden biri hepimizin benzer koşullarda yaşıyor olması ve bir arkadaşımızı daha bu koşullar yüzünden kaybetmek istemiyor olmamız. Bir yandan da mücadele bizi yaşatmaya devam ediyor.
BİRBİRİMİZE SAHİP ÇIKMAK TEK SEÇENEĞİMİZ
Bu nedenle Bilkent’te de CİTÖK mücadelesini ve dayanışmayı feminist öğrenci inisiyatifleriyle birlikte ve bazı topluluklarla kurmaya çalışıyoruz. Bilkent’te birçok kadın ve LGBTİ+ olarak toplanmayı, gündemi değerlendirmeyi ve hiçbir şey olmasa bile birbirimize nasıl olduğumuzu sormayı başardık. Ama bunun yetersiz olduğunu hissediyorum çünkü bulunduğumuz yerden çıkamayacakmış gibi hissetmeye devam ediyoruz. Yalnız bırakıldığımız, şiddete maruz kaldığımız, sonunda da öldürene dek sömürüldüğümüz bu sistemde birbirimize sahip çıkmak dışında bir yolumuz olduğunu düşünmüyorum. 25 Kasım bu yüzden bizim için hayati çünkü beni bir akademisyen taciz ettiğinde veya yemek kartımda para kalmadığında, yanımda olsa olsa bir kadın arkadaşımın olacağını biliyorum. Yalnızlığı kırmamız, dayanışmamızın gücünü daha yüksek sesle duyurmamız gerekiyor. Birbirimizin hayatına dokunup benzer yönlerimizi gördükçe bütün bu kurduğumuz bağların daha da kalıcı hâle geleceğine inancım tam. Sevgi ve dayanışmayla…
Evrensel'i Takip Et