Birlikteliğimizden başka çaremiz yok!
Bu sistem karşısında değiştirici ve dönüştürücü gücü yüksek olan üniversiteli kadınların elde ettiği kazanımlar bir sonraki genç kuşağın rotasını belirleyebilir.
![Birlikteliğimizden başka çaremiz yok!](https://staimg.evrensel.net/upload/dosya/173420.jpg)
Fotoğraf: DHA
HÜKÇAT üyesi bir öğrenci
Hacettepe Üniversitesi
25 Kasım Kadına Yönelik Şiddetle Uluslararası Mücadele Günü’nün kökeni, Dominik’teki Trujillo diktatörlüğüne karşı mücadele eden üç kız kardeşe dayanır. Patria, Minerva ve Maria Teresa, diktatörlüğe karşı Dominik’te yaşayan halkların eşit ve adil bir biçimde yaşayabilmesi adına mücadele verirken 25 Kasım 1960’ta diktatörlüğün polislerince vahşice katledilirler. Ancak Mirabel kardeşlerin mücadelesi boşuna değildir. Ölümlerinin ardından bir senede Trujillo diktatörlüğü yıkılırken bugün tüm dünyadan kadınlar sokaklara dökülüyor ve şiddete ve eşitsizliğe karşı sesini kampüslerden, fabrikalardan, atölyelerden aynı anda yükseltiyor. Bir mücadele günü olarak 25 Kasım’a giderken de üniversiteli genç kadınların şiddete ve eşitsizliğe karşı kampüslerdeki kazanımlarının neler olduğu, genç kadınların merak ettiği ve kadın çalışmaları topluluklarında tartışılan bir soru.
KADIN MÜCADELESİNİN ALANLARI
Kadınların üniversitelerde başlattıkları mücadelelerin tarihini çok eskilere götürebiliriz. Ancak toplam bir kadın hareketinde kadınların; üniversiteler tarafından tanınan, karar alabilecekleri örgütleri kurma ve kalıcı kılma mücadelesi çok daha yakın zamanlara dayanıyor. Üniversitelerinde yaşadıkları öznel sorunlar çevresinde bir arada mücadele etmenin gerekliliğini kavrayan kadınlar; daha fazla kadına ulaşarak, forumlar düzenleyerek, bildiriler dağıtarak üniversitelerinde kadın çalışmalarına ve toplumsal cinsiyet eşitliğine dayalı resmi bir topluluk kurmayı başarmıştır. Ancak bu hiç de kolay değildir ve her üniversitede paralel gerçekleşmemiştir. Bugün pek çok üniversitede kurulan kadın çalışmaları toplulukları kadınların düzenli ve istikrarlı, bazen uzun yıllar süren mücadelelerinin bir sonucu olarak kurulmuştur. Elbette üniversitelerdeki kadın hareketi bir topluluğun varlığına bağlı değildir. Topluluklar burada kadın mücadelesinin tanınan alanları, kazanılmış yerleri, mücadeleyle ihtiyaç hâline gelen yapılarıdır.
Bugün pek çok üniversitede kadınlar bu birikimden yola çıkarak üniversitelerinde kadın topluluğu kurmak için mücadele vermeye devam ediyor. Kuruluşunun üzerinden tam 10 yıl geçen Hacettepe Üniversitesi Kadın Çalışmaları Topluluğu da aynı mücadele deneyiminin bir kazanımı, yüzlerce kadının üniversite içerisinde yürüttüğü imza kampanyasının bir sonucu olarak kurulmuştur. 1 yıl boyunca bu topluluğun kurulmasına izin vermeyen üniversite yönetimi, bu 1 yılın sonunda kadınların örgütlülüğü ve ısrarlı çabası sonucu topluluğun kurulmasına izin vermiştir. Neredeyse her üniversitede kadın çalışmaları topluluklarının kuruluşuyla aynı senelere denk gelen CİTÖB’lerin (Cinsel Tacizi Önleme Birimi) üniversite içerisinde rektörlüğe bağlı bir birim olarak kurulması da şiddete ve eşitsizliğe karşı mücadelemizi büyüttüğümüzü gösteren önemli kazanımlarımızdandır.
SALDIRILARI ISRARLI BİRLİKTELİĞİMİZLE PÜSKÜRTEBİLİRİZ
Topluluğumuzu kurma hikayemizi aktarırken hep sancılı süreçlerden geçtiğimizden bahsettik. Aslında bakarsanız bu sancılı süreç ve zorluklar topluluk kurulduktan sonra da devam ediyor. Örneğin daha geçtiğimiz yıllarda İçişleri Bakanlığı, yayınladığı bir genelgede kadın ve LGBTİ topluluklarını “terör” başlığı altında ele alıyor. Hacettepe başta olmak üzere pek çok üniversitede bu topluluklar hedef gösterilip terörize edilebiliyor, etkinlikleri bürokratik engellere takılıyor. Üniversitelerde kadın topluluklarına yönelik saldırılar bu denli yoğunken saldırıların amacının ne olduğu sorusu cevaplanması gereken acil bir soru olarak karşımızda duruyor.
Örneğin süresi geçen valilik yasağı bahane edilerek açtırılmayan Kuir Araştırmaları Topluluğu standını bütün toplulukların direnişi açtırıyor. “İstanbul Sözleşmesi Yaşatır” pankartı sebebiyle güvenlik tarafından tehdit edilen topluluğumuzu yine tüm kadınlar sahipleniyor. Etkinlik komisyonu seçimlerindeyse topluluğumuz komisyona seçiliyor, karar alma mekanizmasında temsiliyet hakkı elde ediyor.
Peki, ne oluyor da tüm yönetim aygıtları kadınlara engel olmaya onları baskı altında tutmaya çalışıyor? Kadına yönelen şiddeti ve eşitsizliğin temelini ele alırken onun içerisinde bulunduğu toplumun üretim ilişkileri gereğince edindiği konumu görmezden gelmek yanıltıcı olabilir. Hacettepe Üniversitesinde kadınlar topluluk etkinliği yapmak için binbir uğraşla bir araya gelebiliyorken, aynı kampüsün içerisindeki KYK yurtlarında manevi danışmanlar dini sohbetlerini kolaylıkla gerçekleştirebiliyor. Biz günler boyunca etkinlik yapacak salon ararken “Türkiye Yüzyılı” başlığında paneller için geniş salonlar ayrılıyor. İktidar, üniversitelerin içerisinde planladığı bu etkinliklerle gençliği sermayenin çıkarlarına kazanmaya çalışırken üniversite içerisinde kadın mücadelesini büyüten bir topluluk kuşkusuz ki sermayenin çıkarlarını baltalayacaktır. İktidar, üretimi devam ettirebilmeyi garanti altına alırken kadını gericilikle, baskıyla kontrol altında tutmak için üniversiteli genç kadınlar içerisinde de bu ideolojiyi çeşitli politikalarla yaygınlaştırmaya çalışıyor. Tam da bu anlamda üniversitelerde eşitlik için bir araya gelen kadın mücadelesi onlar için çok tehlikelidir. Bu sistem karşısında değiştirici ve dönüştürücü gücü yüksek olan üniversiteli genç kadınların elde ettiği kazanımlar, bir sonraki genç kuşağın da rotasını belirleyebilir. Tüm bu sebeplerden dolayı üniversitelerdeki kadın topluluklarına saldırılar hız kesmeden artmaktadır.
KADIN TOPLULUKLARINA SIKI SIKI SARILMALIYIZ
Bu politikalarla mücadele etmek içinse birlikteliğimizden başka çaremiz yok. Kuruluşumuzdan bu yana kazanımlarımızı genişletmek için diğer tüm öğrenci topluluklarıyla birlikte hareket ederek mücadelemizi büyütüyoruz. Yalnızca kadınları etkileyen konularla değil, öğrenci olarak yaşadığımız tüm problemler karşısında kendi taleplerimizi kazanmanın ve üniversite yönetimlerine dahil olabileceğimiz her türlü mekanizmayı kurmanın yollarını birlikte arıyoruz. Çünkü bu mekanizmaları kurup aktif bir şekilde işletmediğimiz her bir gün kazanımlarımız tek kişinin ağızından çıkan bir sözle geriletiliyor.
Kadınlarla erkeklerin eşit olamayacağını söyleyerek kadınları baskılamanın, din ve ataerki yoluyla her gün şiddeti yaygınlaştırmanın politikalarını yapanlara karşı üniversiteli genç kadınlar örgütlü bir mücadelenin parçası olmalı. Üniversitelerinde bir kadın çalışmaları topluluğu varsa sıkı sıkı sarılmalı, yoksa sıra arkadaşlarıyla yan yana gelerek kurmanın yollarını aramalı. Çünkü artık hayatlarımıza kast eden, birçok arkadaşımızı aramızdan alan bu düzen karşısında geleceğimiz ve haklarımız için bir arada olmaya her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.
Evrensel'i Takip Et