25 Kasım 2023 15:24
/
Güncelleme: 15:27

Bizi yalnızlığa itenler değil mücadelemiz kazanacak

Doğa BAYBUĞA

Hacettepe Üniversitesi

Hacettepe Tıp Fakültesi öğrencisi Elif Zamir Khan’ın intiharının üzerinden henüz iki hafta geçmişken okulumuz Bilgisayar Mühendisliği bölümü öğrencisi Ayşegül Tayyar’ın intihar haberi ile yeniden sarsıldık. Her hafta başka üniversitelerden gelen intihar haberleri, üniversite gençliğinin gündemine oturmuş durumdayken birçok kişinin aklına ilk olarak “Bu intiharlar nereye kadar devam edecek?​” sorusu geliyor. İntiharların sebepleri herkesin merak konusu. Peşi sıra gelen bu haberlerin sıradanlaşması da birçoğumuzun endişelendiği başka bir nokta. Elif’in yaşamına son vermesinden sonra yaptığımız tartışmalarda ve üniversite öğrencileri ile toplulukların bir araya geldiği eylemde sorunların ne kadar da ortak olduğunu, yaşadığımız sorunlar karşısında yalnızlığa itildiğimizi, bireysel başarının yaşadığımız sorunların çözümü olacağı gibi gerçek dışı motivasyonlarla geçiştirildiğimizi örneklerle görmüştük.

SORUN BİREYSEL DEĞİL POLİTİK

İntihar olaylarının bu denli artması bunun bir tesadüf olmadığını, özellikle gençlik kesimlerinin hayatlarının her alanında gerek sosyal gerek ekonomik olarak aynı sorunları yaşadığını ve maalesef umutsuzluğa itilerek yaşamlarına son verdiklerini bizlere işaret ediyor. Türkiye’nin içinde bulunduğu ekonomik kriz, iktidar eliyle 20 senede yaratılan baskı ve şiddet ortamı, insanların yalnızlaştırılıp hiçbir çözüm yolunun olmadığı fikrinin dayatılması en çok da biz öğrencileri etkiliyor. Bizi makineleştirmeye çalışan bir düzenle karşı karşıyayız aslında. Gençliği her geçen gün daha da ayrıştıran, bizi birbirimizden uzaklaştırmaya çalışan bir sistemle baş etmeye çalışıyoruz. Gün geçtikçe daha da karamsarlığa düşen ve yaşadıklarımızın sorumluları karşısında birlikte bir mücadele örmektense, üzerimize uygulanan bu yalnızlaştırmanın sonucunda tek başımıza çırpınıp durduğumuz bir öğrencilik hayatı geçirmeye mecbur bırakılıyoruz. Çünkü ancak böyle bir düzende onlar için yaşayabilir, çalışabilir ve üretebiliriz. Çünkü ancak bu şekilde onların bizlere reva gördükleri hayatlarda sıkışıp asıl gerçeklerin farkına varmadan yitip gidebiliriz. İşte olayları tam da bu noktalarından ele alırsak intiharın kişisel bir tercih olmadığını ve son derece politik bir eylem olduğunu söyleyebiliriz.

Bizlere hayatımızın her alanında müdahale ettikleri ve dayattıkları bu sistemin içinde yalnız mücadele etmemizi istemeleri de yine kendi çıkarları için izledikleri bir yol. Kampüslerimizde bir araya gelip sosyalleşecek yer bulma sıkıntımızdan tutun da sorunlarımızı konuşacak alanların çeşitli kısıtlamalarla azaltılması veya yok edilmesi de yine bu yalnızlaştırma politikasının bir ürünü. Ülkede yaşanan toplumsal, ekonomik her gelişme gençliğin hayatını yeni sorunlarla çevreleyen bir doğrultuda ilerliyor. Artan yoksulluğun en büyük kesimini eğitim hayatına devam etmeye çalışan üniversiteliler oluşturuyor. 2000 TL olarak açıklanan KYK bursu var olan ekonomik krizde barınma, beslenme, ulaşım gibi temel ihtiyaçları bile karşılamaya yetmiyor. Bu trajik burs ücretinin her gün bir şeylerden kısarak yaşama devam etmeye çalışan bizlerin hanesinde sıfıra yakın bir etkisi var. Öğrenciler olarak birçoğumuz hem çalışıp hem okumaya mecbur bırakılıyoruz. Biz öğrencileri ucuz iş gücü olarak görüp her alanda sömürmeleri de bugün Türkiye gençliğini karamsarlığa ve çaresizliğe sürükleyen başlıca durumlardan biri. Bu da bizleri psikolojik olarak en çok yıpratan şeylerin başında geliyor.

HARCAMA ÖĞRENCİYE DEĞİL SERMAYEYE

Birçok sıra arkadaşımız ertesi günü nasıl geçireceğini düşünürken birçok tartışmanın odağı geleceğe yönelik kaygılardan geçiyor. Yıllarca iyi okulları kazanmamız gerektiği baskısıyla büyütülüyoruz. Ancak sonucunda bizleri mutlu etmeyen, sistemin çıkarları doğrultusunda ilerleyen hayatlar yaşayacağımız gerçeğiyle üniversite sıralarımızda karşılaşmaya başlıyoruz. Üniversitelerde yapılan kariyer fuarları, sermaye gruplarının reklamları, “Çok çalışırsanız siz de bir gün başarabilirsiniz” denerek servis edilen ve sadece belirli zümrelerin yaşadığı hayatları özendirmeleri de bilinçle yürütülen bir çalışma. Bu aslında tam olarak bizi bireyselleştiren ve gerçek hayatta karşılığı olmayan bir mekanizma. Bizi bu noktaya çekip kendi umutsuzluklarımızla baş başa bırakmak da kendi çıkarlarına karşı mücadele etmeye meyilli herkesi çaresizleştirip yalnızlaştırma politikasının bir ürünü.

OECD verilerine göre Türkiye Avrupa’da antideprasan ilaçlara en çok harcama yapan ülkeler listesinde dördüncü sırada.  Bu gibi çokça örnek gençliğin umutsuzluğunu, yaşadığı sorunları iktidarın da YÖK’ün de rektörlüğün de bildiğini gösteriyor. Bilmenin ötesinde uyguladıkları politikalar gençliğin yaşamı, istekleri, özlemleri, haklarıyla çok da ilgilenmediklerine işaret ediyor. Tam aksine ellerinde bulunan imkanları da buraları geriletmeye, yok saymaya kullanıyorlar. Bütçedeki imkanlar da iktidarın politikalarına biat etmenin, gelişen sermayeye entegre olmanın, artan yoksulluğa sessiz kalmanın, gençliği daha çok sömürecek arayışların paydasına harcanıyor. Üniversiteler bu politikaların merkezine dönüşüyor. İşte tam da burası yaşanılanların apaçık politik olduğunu bizlere gösteriyor.

HAKLI TALEPLERİMİZLE BİR ARAYA GELELİM

Bu süreçte görmüş olduk ki biz her gün bir arkadaşımızı da kaybetsek rektörlük başsağlığı dilemek dışında bir şey yapmayacak. Öğrenciler olarak yurtlarımızda, fakültelerimizde, sınıflarımızda ortak taleplerimiz etrafında yürüteceğimiz mücadelemiz ancak ki bize bir çıkış kapısı olabilir. Birçoğumuz ekonomik sebeplerden dolayı psikolojik destek alamıyoruz. En ucuz psikoterapi seansının bile 500 TL’den başlaması birçok öğrenci için bu seçeneği ulaşılması imkansız hale getiriyor. Okullarımızda ve yurtlarımızda ücretsiz ve nitelikli psikolojik danışman desteği görmek bu noktada herkesin ısrarlı talebi haline gelmiş durumda. Halihazırda var olan danışma birimlerinin sayıca yetersizliğini de sıkça dile getiriyoruz. Gelinen son noktada bu konunun ne kadar hayati olduğunu hep beraber gördük.

Okullarımızda yalnız olmadığımızı hissetmemiz ancak ve ancak öğrenci dayanışmamızı büyütmekten geçiyor. Çünkü bizler aynı sıralarda aynı sorunlarla başa çıkmaya çalışıyoruz. Bu sorunlarında çözümleri yine bizlerin dayanışmasından ve birlikteliğimizden doğacaktır. Bir sıra arkadaşımızı daha aynı sorunlar sebebiyle kaybetmek istemiyoruz. Yarın bir başka arkadaşımızın intihar sonucu hayatını kaybetmesi haberiyle karşılaşmamak için bugünden “her alanda mücadeleye” diyoruz.

Evrensel'i Takip Et