26 Kasım 2023 04:37

Halkının emrinde bir şair: Enver Gökçe

1973’te ilk olarak halk edebiyatından izler taşıyan Dost Dost İlle Kavga yayımlanır. Gökçe, bu kitapla halk edebiyatındaki türlerle kendi şiir anlayışını birleştiriverir.

Enver Gökçe'nin Manos Kitap tarafından basılan Panzerler Üstümüze Kalkar kitabının kapağı

Paylaş

Tarık Özyıldırım

“Ben şairim/ halkların emrinde, kolunda, safında.” İşte bu dizelerle şiirini ve sanatını halkın yanında konumlandıran bir şairdir Enver Gökçe. Asım Bezirci onun için “Emperyalizme, faşizme, savaşa karşı barış, özgürlük, kardeşlik ve yaşamak için savaşan bir dünya insanıydı” der.

1920’de Erzincan Kemaliye’nin Çit köyünde doğan Enver Gökçe, 9 yaşında zorlu bir yolculuk sonrası Ankara’ya yerleşir ailesiyle. İlkokuldan itibaren yazmaya ve okumaya merak salar. Gökçe, bu dönem için şunları söyler: “İlkokuldan itibaren bu sevgi içimize atılmıştı. Celalettin Tevfik adlı bir öğretmenimiz vardı. Büyük şairlerden şiirler okurdu. Bana şiirin güzelliklerini anlatırdı. Bu öğretmene karşı, bana okuma sevgisini aşıladığı için büyük bir saygım olmuştur.”

Enver Gökçe, sırasıyla Cebeci Ortaokulu ve Gazi Lisesinde eğitimine devam eder. Üniversite öğretimini de Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesinde Türkoloji alanında yapar. Üniversite yıllarında ideolojik olarak bilinçlenmede rol oynayan dernek ve dergilerde çalışmaya başlar. Bu dönemde Ülkü dergisinde düzeltmenlik yapar.

İlk önemli şiirlerinden olan “Köylülerime” yayımlanınca Ahmet Kutsi Tecer, şiiri beğenmez ve düz yazıya yönelmesini ister. Gökçe de “Ben daha kötüsünü de yazarım.” diyerek ironik bir dille şiirle yoluna devam edeceğini belirtir. Üniversite yıllarında arkadaş ortamında Arif Damar, Mehmet Kemal gibi şairler; Pertev Naili Boratav, Behice Boran gibi hocalar vardır. Sosyal, siyasal ve kültürel anlamda bilinçlenme kaçınılmaz olur Enver Gökçe için.

DEVRİMCİ SANAT SORUMLULUĞU

Enver Gökçe, arkadaşlarıyla 1945’te Ant dergisinin yayımlanması için çokça çaba sarf eder. Derginin ortaya çıkış sebebini şöyle açıklar: “Ant dergisiyle devrimci sanat sorumluluğunu üstlendik. Orhan Veli ve arkadaşları devrimci şiiri yok sayan ve yozlaştıran bir çalışma içindeydiler.”

Enver Gökçe, Orhan Veli ve arkadaşlarını burjuvazinin sanat silahşorları olarak görürdü. O yüzden devrimci, halkın yanında olan bir şiir anlayışıyla hareket ederler. Bu anlayış doğrultusunda ilk dönem şiirlerinin çoğunu bu dergide yayımlar Enver Gökçe. Dergi zamanla edebiyat dünyasında adından söz ettirmeye başlar. Nâzım Hikmet de o dönem Ant dergisi için şunları söyler: “Ant dergisinin şairlerini pek beğeniyorum. Hele dördüncü sayısında birbirinden güzel şiirler vardı. Aşk olsun delikanlılara.”

1946’de ilerici gençlerle beraber “Türkiye Gençler Derneği”ni kurar. Dernek sadece fikir alanında değil her alanda halkın, köylünün, işçinin yanında olmayı hedefler. Onlarla beraber çalışarak omuz omuza bir mücadeleyi düşünürler. Bir süre sonra bu dernekten hem iktidar hem da faşist çevreler rahatsız olur. Derneğin olduğu ev basılır, gençlerden bazıları dövülür, kitaplar yakılır yok edilir. Bir süre sonra da komünist propaganda yaptıkları gerekçesiyle Enver Gökçe’yle beraber bazı gençler tutuklanır. Üç ay gözaltında sorguda tutulup serbest bırakılır. Gözaltı dönemini anlatan Görüş Günü şiirini kaleme alır Enver Gökçe: “Bugün görüş günümüz/ Dost kardeş bir arada/ Telden tele / Mendil salla el salla/ Merhaba!..”

1950’de Demokrat Parti iktidara gelince biraz umutlanır Enver Gökçe, yurt memurluğuna başlar aynı yıl. Fakat gelin görün ki 1951 yılındaki solcu-aydın tutuklamalarında ilk gözaltına alınanlardan biri de Enver Gökçe olur. Yurt memurluğu yaptığı sırada bir eylül günü tutuklanır. 7 yıl hapis cezası ve sonrasında da sürgünle hüküm giyer. İlk iki yıl İstanbul 1. Şubede insanlık dışı muameleyle karşı karşıya kalır Enver Gökçe: “Havasız ve hatta ekmek ve su verilmediği günlerde 2 yıl 1. Şubenin ünlü odalarında gün geçirdik… Ruhi depresyon geçirenlerin ve intihara yeltenenlerin sayısı çok fazlaydı.”

ZAMAN ZİNDAN İÇİNDE

Uzun mahpusluk döneminde şiire tutunur Enver Gökçe. Kafasında bir destan beliriverir: “Yusuf ile Balaban”. Dilinde destanın ilk mısraları, koğuşu bir ucundan diğerine arşınlar. “Zaman akar, zaman geçer,/ Zaman zindan içinde;/ Biz mapusta gürül gürül yatardık/ Yılan çıyan içinde.”

“Yusuf ile Balaban Destanı” köylüye baskı uygulayan bir ağa olan Balaban’la bu baskıya isyan ederek ağayı öldüren Yusuf’un destanıydı. Destan sadece zülüm-zalim- mazlum üçgeninde bitmiyordu aynı zamanda Yusuf’un mahpusta toplumsal gerçekleri öğrenerek bilinçli bir insana dönüşmesini de konu ediniyordu. Enver Gökçe, Yusuf üzerinde halkına sesleniyordu.

30 şiirden oluşan destanı bir ayda bitiriverir Gökçe. Bu dönem için “Zannederim bir ay içinde bitirmiş oldum. Asıl iş ise bu parçaları dışarı çıkarmaktı. Neticede o işi de başardım. Destan sağ salim dışarı çıktı. Fakat aynı titizlik destanın saklanmasında gösterilmedi” der. Bugün destandan geriye birkaç şiir kalabildi: “Yusuf kuytuda otururdu/ Gözünü kekitmeden/ Elinde filinta tüfek.../ Karşıdan gelirdi Balaban/ Ak yelek, gümüş köstek/ Atı zorlayı zorlayı./ Yusuf bağırttı barutu/ Yalağın kenarından:/ “Al” dedi “lan”/ Düştü Balaban/ Kanı şorlayı şorlayı”

1940’lar gibi 1950’ler de zor şartlar içinde geçer. 1950’lerin sonuna doğru özgürlüğüne kavuşur Gökçe. Beyazıt Meydanı’nda 28 Nisan’da Demokrat Parti aleyhine gösterilere katılır. Bu gösterilerde öldürülen Turan Emeksiz adlı üniversite öğrencisi için bir şiir kaleme alır: “Bir yürüyüş eylediler sabahtan/ Ilgıt ılgıt kan gider loy loy!/Dayan dizlerim dayan!/Ağla gözlerim ağla!”

BÜTÜN İNSANLARIN DOSTU

1950’li yılların sonunda bir dünya şairi olarak gördüğü Pablo Neruda’nın şiirlerini çevirir. Halkının bu devrimci bu büyük şairi tanımasını ister Enver Gökçe. Kendi şiirlerinden önce bu çevirinin yayımlanmasına emek harcar. Daha sonra Ömer Hayyam ve Doğu masallarının çevirisiyle ilgilenir.

1973’te ilk olarak halk edebiyatından izler taşıyan “Dost Dost İlle Kavga” yayımlanır. Gökçe, bu kitapla halk edebiyatındaki türlerle kendi şiir anlayışını birleştiriverir Asım Bezirci’nin deyişiyle. Daha umutludur, daha dirençlidir bu ilk kitabında: “Şimdi bütün kederli ezgileri /Ümide kurban ediyorum.”

İkinci kitabı 1977’de yayımlanan “Panzerler Üstümüze Kalkar” da umudun yanına hüzün de eklenir. Artık çevresindeki insanları kaybetmiş, hastalıklı bir bünyeyle yalnızlaşan, dışlanan bir Gökçe çıkar karşımıza.

“Bizden olan bütün insanların dostu” olan şair; hayatının son dönemlerini Ankara’da Seyranbağları Huzurevinde geçirir. 30 yıl önceki tabutluklar, işkenceler sadece bir anı olarak kalmaz yüreğinde, bedenini de çürütür Enver Gökçe’nin. 1981’in bir 19 Kasım’ında aramızdan ayrılır içindeki onulmaz acılarla.

Cenaze töreninde Yaşar Kemal onun için şunları söyler: “Enver Gökçe, halkın acılarını temsil ediyordu. Onu halkın içinde tanıdım. O sevginin şiirini yazdı. Bizler ne Enver Gökçe’nin ne de şiirlerinin kıymetini bildik… Bir ipek böceği gibi kozasını dokudu ve öylece sessiz sedasız belki de bir bütün anlamıyla kozasını delemeden öldü gitti.”

“Ben sınıf edebiyatı yapıyorum… Büyük olan, güzel olan halkımın sanatını yapıyorum.” diyen Gökçe, Ali Püsküllüoğlu’nun deyimiyle halkı için başlattığı bu sınıf kavgasında yorgun düşer. Henüz yaşlı denmeyecek bir yaşta çöküverir bedeni ve ruhu acılardan. Doğan Hızlan’ın da dediği gibi yaşamını inancına, inancını şiire adayarak bir Enver Gökçe geçti bu dünyadan kendisi için bir şey istemeden.

“Gavur müslüman demezdi/ ‘Kendisi için bir şey istemezdi’/ Yatak ölümü beklemezdi”/ Gitti vadesiz, gencecikken/ Yiğitken, güzelken, incecikken/ Ölüm, adın kalleş olsun!” dizelerindeki gibi…

 

ÖNCEKİ HABER

Londra'da yine yüz binler Filistin için meydanlardaydı

SONRAKİ HABER

Burs gerçeği: Kaç liraya yeter geçinmemize?

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa