Türkiye'de borçlanma düzeyi artıyor, ücretlere gelen hacizler işten atma nedeni sayılıyor | Adaletin İş Yüzü

“Ailenin geçimini sağlamak için bankalara borçlanan çalışanın her geçen gün aldığı risk büyüyor ve kişiliğinden temel haklarından ödün veren, boynu bükülmüş bir birey haline geliyor"

28 Kasım 2023 15:28
Son Güncellenme Tarihi: 28 Kasım 2023 21:22
Paylaş

İzel Gözde MEYDAN
Kocaeli

Türkiye’de hanehalkı borçlanma oranı giderek artıyor. Ücretler yetmeyince hafta tatilinde bile fazla mesaiye gitmek, yıllık fazla çalışma sınırı olan 270 saati yılın ilk aylarında çoktan aşmak kaçınılmaz oluyor. Tüm bu çabaya rağmen borçlarını ödeyemeyen milyonlarca insan icralık oluyor. Yargıtayın; patronlara üst üste gelen hacizleri gerekçe göstererek işçileri işten çıkarabilme hakkı tanıdığını hatırlatan Çalışma Ekonomisi Doktoru Murat Özveri, “Hiç kimse keyfinden borcunu ödemezlik yapmıyor, ücreti yetersiz ihtiyaçlara yetişemediği için çeviremiyor, bir süre sonra ve bu nedenle de borçlanıyor. Bu bir ülkenin gerçeğiyse, ücretler enflasyon kadar artmıyorsa işveren de bunun sonuçlarına katlanmak zorunda” diyor.

BORÇ, İŞÇİ İÇİN BİR ZİNCİR

Türkiye’de kaç milyon kişi borçlu, rakamlar bize ne söylüyor?
Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi aylık bültenler yayınlıyor. Bu bültenlerle buradan kaç kişinin borçlu olduğunu görmek mümkün. Borçlu sayısı ile sigortalı çalışan sayısının örtüştüğünü görüyoruz. 15-16 milyon civarında sigortalı çalışan var, ihtiyaç kredisi kullanan kişi sayısı 14 milyon, konut kredisi kullanan 2 milyon, 569 bin kişi de taşıt kredisi almış. Dolayısıyla bağımlı çalışanların neredeyse tamamı borçlu.

Peki bu borçlanmanın nedeni nedir? Eskilerin deyimiyle borç yiğidin kamçısı mıdır?
Bağımlı çalışanlar için öyle değil. Çünkü geliri sabit olan birisinin ne kadar borç ödeyebileceği belli. Bir süre sonra da çok büyük bir açmazın içine yuvarlanma durumu olur. Borç yiğidin ne zaman kamçısı olur, eğer siz müteşebbis, girişimcisiyseniz. Borcunuzu hatta onun faizlerini de geri ödeyecek bir artı değer yaratıyorsunuzdur. Fakat bağımlı çalışanların ücretleri belli periyotlarda ve sınırlı bir şekilde artar; üstelik de reel enflasyon karşısında eriyen ücretler için borç kamçı değil bir zincir. Borçlanma onları bağımlı hale getirir, haklarını kullanmaktan alıkoyar. Örneğin bir işçi borçluysa, kredi kartlarının belli periyotlarda ödenmesi gerekiyorsa; ne kadar haklı da olsa örneğin greve çıkmakta çok ciddi tereddütler yaşayacaktır. Grev hakkını kullanamaz duruma gelecektir. Borçluluk üzerinden işçilerin demokratik haklarını kullanması engellenecek ve borçlanma bu hakların kullanılması üzerinde bir baskı aracı haline dönüşebilecektir. Sadece temel haklarda değil, insan ilişkilerinde de borçlanma bir dizi sorunu beraberinde getirir. Borcunu ödeyemeyen sürekli erteleyen, bahane üreten zaman zaman yalan söylemek durumunda kalan, arkadaşlarından kaçan ve istenmeyen insan haline dönüşebilir. Sınırlı bütçeler içerisinde borcu yönetebilmek, borçlanmanın bu kadar da kolay olduğu bir dönemde gerçekten zor. Gereksinimler giderek artıyor, ailenin geçimini sağlamak için geliri yetmeyen ve bankalara borçlanan birinin her geçen gün aldığı risk büyümekte ve kişiliğinden temel haklarından ödün veren, boynu bükülmüş, sesi soluğu çıkmayan bir birey haline dönüşüyor ne yazık ki.

İŞVERENE GEÇERLİ FESİH HAKKI TANIYOR

Borcunu ödeyemediği için maaşına icra gelen bir bağımlı çalışan nasıl bir durumla karşılaşıyor?
Rakamlara göre yılın ilk sekiz ayında bireysel kredi veya kredi kartından dolayı yasal takibe düşen kişi sayısı 1 milyona yakın. İcra takibiyle karşılaşan kişi evine haciz geldiği takdirde birtakım temel gereksinimlerinin dışında kalan mal varlıklarını kaybedecek, sosyal statüsü sarsılacak, iç huzuru bozulacak ve daha kötüsü çalışma ilişkilerine de yansıyacak. İşçinin ücretine haciz konması halinde karşılaşacağı hukuki süreci biraz daha net anlatalım. Ücretin alacaklısı işçi. İşçi borçlu olduğu zaman işçinin alacaklıları, işçinin alacaklı olduğu kişiye (işveren) ihtarname gönderir. Ve derler ki ‘Senin ücret ödediğin işçi Ahmet’in bana borcu var. O nedenle Ahmet’e ödeme bana öde.’ Eğer bir hafta içerisinde işveren bu çağrıya cevap vermezse, borç onun üzerinde kalıyor; isterse banka işverenden bu borcu tahsil edebiliyor.

O nedenle de işveren kendisine gelen bu tür her icra yazısına yanıt vermek zorunda. ‘Ahmet’in ücreti 10 bin lira, bunun dörtte biri haczedilebilir tutardır; ben bunu kesip sana gönderiyorum ya da başka alacaklılar da var sırayla borçları ödüyorum’ demek zorunda. Eğer demezse bu borç işverenin üstüne kalıyor. Bu nedenle de işveren bu konuda hassasiyet gösteriyor. Şimdi 500 kişinin çalıştığı bir iş yerinde yüzde 5’i takibe düşmüş olsa en az 25 kişi borçlu olsa ve hepsine ikişer tane haciz ihtarnamesi gelse 50 ihtarname gelecektir. Bunun süresi içinde atlamadan titizlikle takip etmek zorunda işveren ve belki de bunun için insan istihdam etmek zorunda kalacaktır. Yargıtay buradan hareketle ne yazık ki sık sık icralık olmayı, maaşına haciz gelmiş olmasını, işverenin bu tür haciz yazılarıyla uğraşmak zorunda kalmasını işveren açısından geçerli bir fesih nedeni olarak kabul ediyor. Geçerli fesih durumunda işçi işten çıkarılacak, kıdem ve ihbar tazminatına zaten haciz konulacak. İşçi hiçbir şey almadan alacaklılar tarafından bir yanıyla da işinden edilmiş olacak...

"YARGITAY KARARI ADİL DEĞİL"

Yargıtay’ın bu kararına ilişkin siz ne düşünüyorsunuz?
Şeklen doğru bir karar görünebilir ama işin sosyoekonomik nedenlerine baktığınızda doğru ve adaletli bir karar değil. Hep şu unutuluyor, işveren en küçük bir yükümlülük altına girdiğinde ‘Ya niye bir yükümlülük altına girsin ki’ diyorlar. Oysa işveren de bu ülkede yaşıyorsa, bu ülkenin ekonomik sosyal sorunlarından işverenler de payına düşeni almak zorunda. Hiç kimse keyfinden borcunu ödemezlik yapmıyor, ücreti yetersiz ihtiyaçlara yetişemediği için çeviremiyor, bir süre sonra ve bu nedenle de borçlanıyor. Bu bir ülkenin gerçeğiyse, ücretler enflasyon kadar artmıyorsa işveren de bunun sonuçlarına katlanmak zorunda. Gerekirse bir kişi istihdam edecek, gerekirse işçinin borçlarının ödenmesi durumunda maaşından düzenli olarak kesinti yapılmasını takip etmek zorunda kalacak. Evet ek bir yük mü, ek bir yük ama işveren de bu ülkede yaşıyorsa sosyal sorunlarda bir sorumluluk yüklenmek zorunda. İşverenlerin hiçbir yükümlülük almadan kavanozda yaşıyorlarmış gibi düşünülmesi bu ülkenin gerçekleriyle bağdaşmıyor. Yargıtay kararı bu nedenle adil değil, doğru da değil. İşçilerin bilmesi gerekir ki maaşlarına sık sık haciz gelmesi, şu anki Yargıtay kararları açısından geçerli bir fesih nedeni sayılıyor, o nedenle de bu duruma düşmemek için ellerinden gelen çabayı göstermek zorundalar. Tabii bunu demek kolay ama bunu hayata geçirmek zor. O zaman ikili bir şey söyleyelim; işçiler borçlanırken dikkat edecek, Yargıtay’ın da bu kararından vazgeçmesi için hem sendikalar hem hukukçular ciddi bir çaba içine girmeli. İşverenler bu ülkede yaşayan sorumlu bir sermaye grubu olarak algılanmalı.

BİREYSEL KREDİLERİN YÜZDE 32’Sİ İHTİYAÇ KREDİSİ

Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezinin eylül ayı bültenine göre; bireysel kredi kullanan kişi sayısı (takipteki krediler hariç) son bir yılda 1.8 milyon artarak 39.1 milyon olurken, ortalama kredi bakiyesi ise 62.8 bin TL düzeyinde gerçekleşti. Bireysel kredilerin yüzde 40’ını kredi kartları, yüzde 32’sini ihtiyaç kredileri, yüzde 18’ini konut kredileri, yüzde 4’ünü taşıt kredileri ve yüzde 6’sını kredili mevduat hesabı oluşturdu. Eylül ayında 227 bin kişi ilk defa kredi kartı, 89 bin kişi tüketici kredisi kullanırken, konut kredisi kullanan kişi sayısı 5 bin oldu. 119 bin kişi ise ilk defa kredili mevduat hesabı kullanırken, 12 bin kişi ise taşıt kredisi kullandı.

ÖNCEKİ HABER

Sendikacılardan Filistin açıklaması: Barış ve adil bir düzen işçilerin uluslararası mücadelesi ile mümkündür

SONRAKİ HABER

EMEP: Tahir Elçi cinayeti siyasidir, karanlıkta bırakılamaz

Sefer Selvi Karikatürleri
Evrensel Gazetesi Birinci Sayfa